SON DAKİKA
Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu
ÇOSB Başkanı Ömer Sarıoğlu
Mehmet Özdoğan sistemi anlattı
Atatürk’ün ekonomi anlayışı nasıldı?Türkiye Cumhuriyeti’nin 90’ıncı yılını kutluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün, liderliğinde büyük mücadeleler sonunda kurulan yeni devletimizin bugünlere her şeye rağmen başarıyla gelebilmesi gurur verici. Bu vesileyle biraz Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin ekonomisine değinmekte yarar var. Üstelik, 30 Ekim-1 Kasım arasında İzmir İktisat Kongresi’nin 5’incisi düzenleniyor. Bu Kongre de önümüzdeki 10 yıla ışık tutacak bazı ekonomi politikalarının oluşturulmasına vesile olacak. Tıpkı 90 yıl önceki ilk kongre gibi. Kongre’ye, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’e 2 trilyon dolar milli gelir, 500 milyar dolar ihracat ve 25 bin dolarlık kişi başına milli gelir hedefi koyan Türkiye’nin bu köklü geleneği devam ettirmesi ne kadar güzel bir yaklaşım.
BORÇLU VE SANAYİSİZ OSMANLI
Atatürk’ün devraldığı ülke, Osmanlı döneminde, aşırı borçlandırılmış ve sanayisi çok cılız bir ülkeydi. Prof. Dr. Gündüz Ökçün’ün Osmanlı Sanayii, 1913-1915 Sanayi İstatistikleri kitabına göre, Osmanlı’da o dönemde 264 sanayi tesisi bulunuyordu. Tesislerde çalışanların sayısı ise sadece 14 bin 60 kişiydi. Ülkede uzun yıllar “mal bollaşması ve ucuzlaması” temennisiyle ‘ithalatı teşvik eden, ihracatı kısıtlayan’ bir dış ticaret anlayışı hakimdi. Bu yüzden de başka hiçbir ülkede olmayan şekilde ‘ihracat, ithalattan daha yüksek oranlarla vergilendirilmişti’. Hatta bazı malların ihraç edilmesi bile yasaktı. 1838’de İngiltere ve ardından Fransa ve öteki Avrupa ülkeleriyle yapılan sözleşmeler, Osmanlı’nın kendi gümrükleri üzerindeki egemenlik gücünü neredeyse ortadan kaldırmıştı. Atatürk’ün en belirgin ve keskin özelliği dogmalara saplanmayan ve aklı rehber edinen bir önder olmasıydı. “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk arayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur...” diyen bir liderin yaptıkları-ortaya koyduklarından sürekli yeni dogmalar üretmek bu nedenle hiç akıllıca olmasa gerek. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’ten sonra uygulamaya çalıştığı ‘ekonomi politikaları’ genellikle belirli siyasi eğilimlerin bir alt türevi olarak algılandı ve devletçilikten sosyalizme kadar bir tanımlamaya maruz kaldı.
Peki Atatürk’ün ekonomi politikalarına bugün bir bütün olarak bakarsak karşımıza ne çıkıyor? ÖNCE SÖZLERİNE BAKALIM Atatürk’ün siyasal rejimler karşısındaki duruşu da ekonomi politikalarına büyük ölçüde ışık tutar. “Bizim nokta-i nazarımız, prensiplerimiz cümlece malumdur ki, Bolşevik prensipler değildir ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik” (E. Z. Karal, Atatürk’ten Düşünceler (derleme), Ankara, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1956, s.16). Bolşevik ve komünist düşüncelere karşı olduğunu daha da ileri götürerek “milliyetperverliğe” ve “dine hürmete” dayandırdı. Kısa bir süre sonra da (1922) daha Cumhuriyet ilan edilmeden hükümet şeklinin “demokrat” olduğunu savundu. 1923 Eylül’ünde ise açıkça Batılı demokrasilerin model alındığını beyan etti. 8 Mart 1928’de Atatürk, “Türk demokrasisi Fransa ihtilalinin açtığı yolu takip etmiş, lakin kendine has vasf-ı mümeyyizi ile inkişaf etmiştir. Zira her millet inkılabını içtimai muhitin tazyiki ve ihtiyacına tabi olan hal ve vaziyete göre ve bu ihtilal ve inkılabın zaman-ı vukuuna göre yapar.” (E.Z. Karal, Atatürk’ten Düşünceler (derleme), Ankara Türkiye İş Bankası Yayınları, s. 44), diyordu. Atatürk, klasik kapitalizm ve lirebalizm karşısında da çok dikkatli bir duruşa sahiptir ve bu iki anlayışın eksik yönlerini çok iyi tespit etmiştir. Batı demokrasilerine benzemeyi hedefleyen Atatürk, bu hedeflerini Batı ülkelerinin emperyalist kapitalist özelliklerinden tenzih etmiş ve o ülkelerin bu yönlerini ağır şekilde eleştirmiştir. Emeğe, sosyal dayanışmaya, bireysel özgürlüğe ve özel girişimciliğe ne kadar önem verdiğini defalarca aktarmıştır. EKONOMİDE NASIL YOL ALDI Atatürk’ün ölümüne kadarki dönemde uygulanan ‘ekonomi politikası’ genel olarak 1929’a kadar liberal dış ticaret dönemi ve bu tarihten sonra da korumacı-devletçi sanayileşme dönemi olarak adlandırılır. “Türkiye’de sınıflar yok. Türkiye’de işçi sınıfı yok. Çünkü Türkiye’de gelişmiş bir sanayi yok. Bizim burjuvazimizi ise burjuva sınıfı haline getirmek gerekiyor. Ticaretimiz çok cılız, çünkü sermayemiz yok. Yabancılar bizi eziyor. Benim amacım, milli ticareti kalkındırmak, fabrikalar açmak, yer altı zenginliklerini meydana çıkarmak, Anadolu tacirine yardım etmek, zenginleşmesini sağlamaktır. Bunlar devletin önünde duran işler... (Aralov, Bir Sovyet Diplomatın Türkiye Hatıraları, İstanbul 1967, 130), derken çok şeyin farkında olduğunu teyid ediyordu. SSCB’nin Atatürk’ü etkileme çabaları da dikkate değerdir. Çünkü, Osmanlı’dan alınan ağır iktisadi tablonun temelinde güçlü kapitalist devletlerin baskılarıyla benimsenmiş, ülkeyi intiharın eşiğine getirmiş bir ‘liberal dış ticaret düzeni’ ve yabancı sermayenin ülkeyi alabildiğine sömürmesi yatıyordu. 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu’na ve 1929’da gümrüklerde yerli sanayi lehine yapılan düzenlemelere rağmen Türk özel sektörünün (devletin umduğu gibi) büyük işlere, büyük sanayi yatırımlarına girmediği görüldü. Üstelik dünyada da çok ciddi bir 1929 ekonomik krizi yaşanmıştı. Bütün bunlar ekonomideki zayıflığın bir ülke için ne kadar riskli olduğunu ve bir an önce sanayileşmek gerektiğini gösteriyordu. Bu yüzden siyasiler de artık devletin sanayileşmede daha etkin rol almasını makul görmeye başladılar. MUSTAFA ŞEREF OLAYI Cumhuriyetin iktisat politikalarında ‘devletçiliğin belki de sosyalizme öykünerek’ çok etkinleşmesine (sosyalizme yakın hale gelmesine) neden olan kişi 1930’da İktisat Vekili olan Mustafa Şeref oldu. 1929 bunalımına dönük bir analizinde “İktisadiyatta bugün hususi menfaat dediğimiz şeyler devam ettikçe sahaları genişliyor. Birçok kütleleri şamil müşterek menfaat haline inkılap ediyorlar... Bu müşterek menfaatlerin ekserisi ferdi menfaatlerin idaresine mahsus teşekkül eden anonim şirketlerin eline düşmüştür. Sanayi kapitali de banka kapitallerinin tegallübü altına girmiştir. Bunlar iktisadiyatta sahası genişleyen müşterek menfaatleri, ferdi hodkamlığından ilham alarak idare etmek vaziyetini tevlit etmiştir” (75 Yılda Çarklardan Chiplere, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Tarih Vakfı, İstanbul Nisan 1999, s.86) diyen Mustafa Şeref, bir bakıma o dönemde yaşanan global ekonomik krizi eleştirirken bugünkü tartışmalarla aynı şeylerin yaşandığını da tarihe kaydetmiş oldu. Mustafa Şeref, o dönemde çok önemli bir strateji tartışmasını da sağlamıştır. Çünkü İktisat Vekili olarak ortaya koyduğu devletçi yaklışımı o zamanki Türk özel sektörü tarafından şiddetle eleştirildi ve ülkeyi sosyalizme-komünizme sürüklemekle suçlandı. Bu eleştiriler sonucunda Atatürk; Mustafa Şeref’i İktisat Vekilliği’nden re’sen (doğrudan müdahale ile) alıp yerine daha liberal ve özel girişimlerden yana olan Celal Bey’i (Bayar) iktisat vekili yaptı. Celal Bayar İktisat Vekili olduktan sonra da Mustafa Şeref’in başlattığı devletçi kalkınma modeli büyük ölçüde değişmedi. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin devletçilik anlayışının ‘özel sektöre karşı’ bir anlayış olmadığı bu ilginç atama trafiği ile bizzat Atatürk tarafından teyid edilmiş oldu. Celal Bayar özel sektörün Mustafa Şeref döneminde çıkarılan kanunlarla kaybettiği bazı haklarını geri döndürdü. Bayar ayrıca, uygulanacak ekonomi politikalarında ‘Ali İktisat Meclisi’nin danışmanlık gücünü yeniden kazandırdı. Böylece özel sektör de devletçi kalkınma sürecinde arzuladığı yeri alabildi. Celal Bayar’ın İktisat Vekilliği ile başlayan bu dönemin en ilginç icraatı ise Sümerbank’tır. Çünkü Temmuz 1933’te kurulan Sümerbank özgün bir model ortaya çıkardı. Sümerbank, ‘sanayi ile banka kavramını devlet patronluğunda birleştirip’ özel sektörle müşterek sanayi yatırımlarını organize etmeye başladı. Genel ölçüleri yukarıdaki gibi belirlenen ekonomi politikaları ile sanayide hızlı bir kalkınma dönemi yaşandı. Devletin fabrikaları bir bir hizmete açıldı. Cumhuriyet 1935 yılında ekonomik açıdan büyük ölçüde kendine güvenir bir yapıya kavuştu. ÖZEL SEKTÖR GÜÇLÜ OLSAYDI Görüldüğü gibi Atatürk döneminde özel sektörün etkin ve göz doldurur şekilde sanayileşme gerçekleştirememesinin sebebi devletçilik değildir. Tam tersine özel sektörün Cumhuriyet’in sanayileşme beklentilerine cevap verememesi yüzünden Atatürk, devletçiliği uygulamak zorunda kalmıştır. Atatürk 1935’te İzmir Fuarı’na gönderdiği mesajda uyglamaya çalıştığı devletçiliği “Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik... sosyalizm nazariyatçıların ileri sürdükleri fikirlerden... tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş... bir sistemdir. Devletçiliğin... manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin iktisadiyatını devletin eline almak… Devlet... hususi teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi” diye açıkladı. İNÖNÜ VE ÖZEL SEKTÖR Bu devletçilik anlayışı İsmet İnönü de de aynen görülmekteydi. O da çeşitli defalar, CHP’nin devletçilik anlayışında özel sektörün yerini teyid etti. Kadro Dergisi’nin Ekim 1933 tarihli sayısında İsmet İnönü ‘Partimizin Devletçiliği’ başlıklı yazısında, “Efradın yapabileceği bir şeydi devletin, ba-husus bizim devletimizin yapmaması, şayan-ı arzudan fazla bir şey, lazım bir şeydir” diyordu. Uygulanan devletçiliğin özel sektörün aleyhine bir gelişme ortaya koyup koymadığını test ederek de bu dönemdeki devletçiliğin asıl amacının ne olduğunu anlamak mümkün. Çünkü amaç devleti tek patron yapmak olsaydı özel sektörün gerilemesi gerekirdi. Halbuki, özel yatırımların tutarı 1932’de 56, 1933’te 63, 1934’te 68, 1935’te 70 milyon liraya çıktı. Sadece 1936-38 arasında 217 yeni özel sanayi işletmesi kuruldu. (75 Yılda Çarklardan Chiplere, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – Tarih Vakfı, İstanbul Nisan 1999, s.81). Yükleniyor...
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|