SON DAKİKA
Futbolda gelirler arttıkça zarar ve açık büyüyor- Futbol ekonomisi uzmanı Tuğrul Akşar, “Futbol gelirleri o kadar büyüdü ki bunların yönetilmesi, yönlendirilmesi de artık klasik, konvansiyonel anlamda olmuyor. Spor ekonomisi denilen bir şey var. Bu 'show business' olduğu için tribünlere daha çok insan çekmek, koltuk başına katma değeri artırmak, o insanların ilgisini sürekli canlı tutmak ve onlara sürekli ürün satıyor olmak lazım” dedi.
GİRAY DUDA
Spor Toto Süper Lig’de 18 Ağustos’ta ilk düdük çalacak. Yeniden futbol dolu günler ve bitmez tükenmez maç tartışmalarının yapıldığı geceler futbol tutkunlarını bekliyor. Üstelik, Fenerbahçe ve Beşiktaş’la ilgili olarak CAS’ın vereceği kararın yaratacağı sonuçlar da futbol konuşmacıları için aylarca kullanılacak malzeme oluşturacak. Ancak futbolda pek konuşulmayan çok önemli bir başka taraf var. Bu da futbol kulüplerinin ekonomik durumları. Şaşırtıcı miktarda paralar verip ünlü futbolcuları Türkiye’ye getiren kulüplerin mali durumlarına baktığımızda gerçek anlamda bir borç batağı içinde olduklarını görüyoruz. Her yönetim bir önceki yönetimden aldığı borçları katlayıp gidiyor. Genel Kurullar ve Futbol Federasyonu da dahil hiçbir kurum veya organ, hisseleri de halka satılmış olan bu kulüplerin yöneticilerine bir şey sormuyor. Kulüp ekonomileri kötüleştikçe kötüleşiyor. FUTBOL ÜZERİNE ARAŞTIRMA VE ENTELEKTÜEL FAALİYET YÜRÜTÜYORUZ Bu ürkütücü tablonun nedenlerini ve yapılabileceklerin neler olduğunu, Türkiye’nin en önde gelen futbol ekonomisi uzmanlarından, bu alanda düzenli çalışmalar yapan ve kitaplar yayınlayan Tuğrul Akşar ile konuştuk. Akşar’a ‘Global Sanayici’ adına sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle: - Sayın Akşar, futbol ekonomisi konusunda gönüllü çalışmanın ötesinde bir merkez de kurdunuz değil mi? - Futbol Ekonomisi Stratejik Araştırmalar Merkezi’ni Doç. Dr. Kutlu Merih ile birlikte kurduk. Hocamız biraz daha akademik tarafa odaklanınca o siteyi çok fazla ayakta tutamadık. Onun üzerine ben 2010 yılında futbolekonomi.com diye bir sanal platform oluşturdum. Aslında kuruluş amacımıza uygun çalışmalarımızı da yürütüyoruz. Biliyorsunuz, futbol giderek şovdan ekonomiye, endüstriye dönüştü. Dolayısıyla bu iş sadece lokal değil küresel bir iş haline geldi. Dev parasal büyüklükler yaratıyor. Bu büyüklüklerin yönetilmesi, yönlendirilmesi bu ekonominin dinamiklerinin iyi anlaşılmasından geçer. Bu ekonomi bizim bildiğimiz klasik iktisat kurallarına benzemiyor. Biz bu işle ilgili araştırma, çalışma, entelektüel faaliyette bulunalım, ürünlerimizi yayınlayalım ve Türk futboluna bir katma değer yaratalım dedik. Bu aynı zamanda lokal kalmasın ve küresel anlamda da futbolun sorunlarına katkı sağlasın, çözüm bulsun diye bu siteyi kurduk. Şu anda herkesin kendi konusunda uzman olduğu 11-12 tane yazarımız var. Herkes kendi konusunda uzman. Spor hukukuyla, iktisatla ilgili yazan arkadaşlarımız var. Ben de yazmaya çalışıyorum. Oldukça ilgi görüyor. Kendi alanında da, hem Türkiye'de hem de Avrupa'da tekiz. Ciddi anlamda geri dönüşler oluyor. BU BİR ‘SHOW BUSINESS’ - Futbol artık amatör, sportif bir dernek faaliyetinin çok daha ilerisine geçti değil mi? - 2005 yılında ben Endüstriyel Futbol kitabımı yazdığımda, endüstriyel futbolun bir analizini yapmıştım. Bu vesile ile futbol literatürüne soktuğumuz bazı kavramlar da oldu. Hasbelkader bunlar daha sonra yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Şunu gözlemledim. Bu bir 'show business' olmuş. Yani bu işi Avrupa'da iyi yapanlar bu işten ciddi para kazanıyorlar. Kazandıkları parayı tekrar kulüplere ve spora yatırıyorlar. Kazandığını tekrar parasal başarıya dönüştürüyor. Bu döngü o kulübün, o ligin marka değerini artırıyor. Marka değeri büyüdükçe de sizin parasal genişlemeniz daha çok artıyor. Onun üzerine bir bakıyorsunuz ki rekabette üstünlüğe ulaşmışsınız. Bu rekabet üstünlüğü size sportif performansta, mali performansta ciddi avantajlar sağlıyor. AVRUPA PAZARININ BÜYÜKLÜĞÜ 17.9 MİLYAR EURO Bu enstrümanı iyi kullanan ligler Avrupa'nın beş büyük ligi. İngiliz Premier Lig başta geliyor. Yaklaşık yıllık 3.2 milyar euroluk bir gelir yaratıyor. Onun arkasından İspanyol La Liga, Alman Bundesliga, Fransız Lig 1 ve İtalyan Serie A. Bu beş büyük lig, Avrupa futbol pastasının yüzde 70'ini kendisi üretiyor. Deloitte'in en son yaptığı araştırmaya göre Avrupa futbol pazarının büyüklüğü 17.9 milyar euro. Bu çok önemli bir rakam. Dün yine gazetelerde vardı. Forbes'ın yapmış olduğu En Değerli Kulüp araştırmasında İspanyol Real Madrid kulübü, 3.3 milyar dolarlık piyasa değeri ile Avrupa'nın ve dünyanın en değerli şirketi oldu. Geçen yıl da 2.1 milyar dolar ile Manchester United ilk sıradaydı. Düşünebiliyor musunuz bir futbol kulübünün değeri 3.3 milyar dolara ulaşıyor. Yani bugün bizim 1.000 tane küçük veya orta boy işletmeyi yan yana koyarsak ancak bu parasal büyüklüğe ulaşabilir. Real Madrid spor kulübünün 2011-2012 yılında toplam gelirleri 512.6 milyon euro. FUTBOL BAHİSLERİ KANSER GİBİ Bu paralar o kadar büyüdü ki bunların yönetilmesi, yönlendirilmesi de artık klasik, konvansiyonel anlamda olmuyor. Spor ekonomisi denilen bir şey var. Bu 'show business' olduğu için tribünlere daha çok insan çekmek, koltuk başına katma değeri artırmak, o insanların ilgisini sürekli canlı tutmak ve onlara sürekli ürün satıyor olmak lazım. Böyle bir potansiyel müşteri var. Ben buna müşteri diyorum. Bunlar aynı zamanda taraftar ama benim tanımlamama göre her sporsever, futbolsever bir taraftar-müşteri veya taraftar-tüketici oluyor. Böyle olunca pek çok kişi bu kadar büyük pastadan pay almak istiyor. Kulüpler, futbol dışı unsurlar var. Bugün bahis denilen bir olay var, benim futbolun sırtından geçinen asalak ekonomi olarak nitelediğim bir sektör. Aynı zamanda futbolun da kanseri. YASADIŞI BAHİSİN YILLIK CİROSU 150 MİLYAR DOLAR - Ama futbola katkıda bulunuyor. - Sağladığı katkı ile avantaj ve dezavantajları karşılaştırdığınız zaman dezavantajlarının daha fazla olduğunu görüyoruz. Tabii ki İdaaa Türk futboluna önemli katkılar sağlıyor ama kulüplere ödemiş olduğu toplam hasılatın yüzde 9'u-10'u ancak kulüplere gidiyor. Yüzde 50'si zaten ikramiye olarak dağıtılıyor. Geri kalan da organize eden kuruma, Çocuk Esirgeme Kurumu, Kızılay gibi kuruluşlara ve Maliye’ye gidiyor. Bu işin ana aktörü futbol kulüpleri olmasına rağmen toplam gelirin sadece yüzde 10'u kulüplere gidiyor. Yani baktığınız zaman pasta başka yerlere gidiyor. İkincisi ve en önemlisi Bonn Savcılığı'nın yaptığı yasa dışı bahis araştırmasının bir ucu geldi Türkiye’ye dayandı. Bahsi devletin kurduğu şirketten oynarsanız yasal oluyor ama internetten oynadığınız zaman yasa dışı oluyor. Bu yasa dışı bahis diye nitelendirdiğimiz bahsi önlemek çok kolay değil. Bunun yıllık cirosu yaklaşık 150 milyar dolara ulaşıyor. O kadar futbolun içini kemiren, bağışıklık sistemini çökerten bir olay ki senin oyuncun, haberin olmadan kendi takımının aleyhine bahis oynayabiliyor. Çıkıyor ondan sonra da hiçbir şey olmamış gibi o maçta görev alıyor. Bunun Türkiye'de bir örneği oldu. Bu üstelik milli futbolcuydu ve şu anda Rusya'da top koşturuyor. Yani kendi oynadığı kulübünün aleyhine bahis oynayan bir oyuncu. Düşünebiliyor musunuz? AVRUPA’DA INTERNETTEN BAHİS SERBEST - Türkiye'de bu sitelerden var mı? - Türk site yok çünkü kanunen yasak. Ama siz gidiyorsunuz bu işlerin yasal olduğu Almanya'da, İngiltere'de kuruyorsunuz. Orada her spor kulübü kendi sitesini kuruyor ve bunun üzerinden oynatıyor. Bir de bunun dışında Ceyman adalarında kurulmuş, sadece posta kutusu olan bahis şirketleri de var. İnternetten kredi kartı ile giriyorsunuz, parayı karttan çekiyor, oynuyorsunuz. Vergisi şusu busu yok. Böyle binlercesi var. TÜRK LİGLERİNİ DE KATIYORLAR - Avrupa bahislerinde Türkiye liglerinde oynanan maçlar da bahis kapsamına giriyor değil mi? - Evet, Türk liglerini de katıyorlar. Futbol aslında çevresine önemli katkılar sağlayan da bir spor dalı. Bizim Kutlu Merih ile birlikte yapmış olduğumuz çalışmalar şunu ortaya koyuyor. Futbol kulüpleri sadece kendilerine gelir yaratmıyor. Futbol kulüplerinin temel gelirleri var. Bunların başında 'Maç günü gelirleri' dediğimiz gelirler var. Yani maç günü insanların orada yapmış olduğu harcamaların toplamı maç günü geliri olarak adlandırılıyor. Logolu ürünlerden elde edilen gelirler yani merchandising gelirleri var. Ticari gelirler var. Özellikle 90'lı yılların başından itibaren dijital platformların gelişmesi sonucu ortaya çıkan naklen yayın gelirleri var. Bu gelirler toplam gelirlerin bazı liglerde yüzde 60-70'ini oluşturuyor. Bizim süper ligde naklen yayın gelirlerinin payı yüzde 90'a kadar çıkanlar var. Yine çok önemli bir kalem de sponsorluk geliri. Bunlar çok önemli miktarlara ulaşabiliyor. Yılda on milyonlarca dolara çıkıyor. Galatasaray kendi stadının adını yıllık 10 milyon ve 15 yıllığına 150 milyon dolara verebiliyor. Reklam ve medya gelirleri de azımsanmayacak miktarlara çıkıyor. AVRUPA’DAN VE NAKLEN YAYINDAN 100 MİLYON EURU Bunlar kulüplerin asli gelirleri. Kulüpler en üst liglerde oynuyorsa, saydığımız gelirlerin çoğunu elde ediyorlar. Nitekim bizim Süper Lig şampiyonumuz Galatasaray geçen yıl sadece havuzdan 68 milyon lira gelir elde etti. Galatasaray Avrupa'dan da 32 milyon euro kazandı. Futbolun enteresan özelliği, aynı zamanda kendisinin dışındaki sektörlere de kazanç sağlaması. Bunların en başında televizyon, uydular, dijital platformlar geliyor. Bugün uyduların ve dijital platformların satılmasındaki en büyük etkenlerden birisi maç yayınları. FUTBOL, TURİZME BİLE KAZANÇ SAĞLIYOR - Evet, D-Smart adlı dijital platform maçlar sayesinde ortaya çıktı ve büyüdü. - Bunlar televizyonun gelişimine de çok önemli katkı sağlıyor. 1970'lerdeki televizyonla 2000'lerdeki televizyonun arasında 180 derece fark var. Bugün görüntünün ve sesin kalitesi yetmiyor. 3D boyutlu yayınlara geçildi. Futbol televizyonu geliştirdi. Demek ki futbol, iletişim ve elektronik sektörüne büyük katkılar sağladı. Bir de turizme sağladığı katkı var. Futbol kulüplerinin deplasmanda oynadığı maçlarda, gerek lokal liglerde, gerekse Uluslararası liglerde çok ciddi bir turizm hareketlenmesi görülüyor. İnsanlar başka bir kente ya da ülkeye gidiyorlar. Uçağı, yemesi-içmesi, konaklaması, hediyelik satışları oraya gelir olarak kalıyor. Özellikle Dünya Kupası tarzı organizasyonlarda milyonlarca turistin sadece bu etkinlikleri izlemek için gidip gelmesi turizme katkı sağlıyor. TEKSTİLE ÇOK CİDDİ KATKISI VAR Üçüncü dışsal etkisi de tekstildeki katkısı, forma satışları. Bir kulübün başarısı sportif anlamda arttıkça o kulübün ürünlerine talep de artıyor. Bunların başında forma, tozluk, kaşkol, bere vs. gibi logolu sportif giysiler geliyor. Tekstile ciddi, çok önemli olumlu etkide bulunuyor. Yine baktığınız zaman son yıllarda mobil iletişimin çok arttığını saptıyoruz. Mobil iletişim içinde maç yayınları hakkında bilgiler veriliyor, gol videoları anında geliyor. Bu alanlarda çok ciddi yatırımlar yapıldığını görüyoruz. Yani futbol bunun gibi aklınıza gelmeyen çok farklı sektörleri de yanında büyütüyor. Mesela yiyecek-içecek de önemli. Maç günü stat bölgesinde, çevredeki yiyecek-içecek satan yerlere katkı sağlıyor. Hediyelik eşya satışları da küçümsenmeyecek boyutta oluyor. İnşaat sektörünü de unutmamak lazım. Bugün kompakt bir yapıda 45-50 bin kişilik stadın yapımı, bir koltuk maliyetinin 3 bin euronun üstünde olduğunu düşünürsek, 200 bin eurolara ulaşabiliyor. Türk Telekom Arena yapıldı, Bursa’ya yapıldı, Adana’ya yapılıyor, Antalya’ya daha bir çok yere yeni statlar yapılacak. 160 MİLYAR EUROLUK GELİR Dolayısıyla benim tespitim şudur: Futbol kulüpleri kendileri bir birim yaratırken 9 birim de ilave gelir yaratıyorlar. Biz buna futbolun dışsal etkisi diyoruz. Bu anlamda baktığımız zaman dünyada futbolun toplam gelirlerinin yaklaşık 160-170 milyar euro dolayında olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu gelirlerin üçte ikilik kısmı Avrupa'da üretiliyor. AVRUPA HEM SPORTİF HEM MALİ ANLAMDA BU İŞİN MEMBAI Biz burada sadece futbolu konuşuyoruz. Şu ayırımı iyi yapmak lazım, dünyada, Kuzey Amerika'yı dışarıda bırakacak olursak sporda en çok gelir yaratan kıta Avrupa. Kuzey Amerika'da basketbol, beyzbol, Amerikan Futbolu da çok ciddi gelir yaratan, Kuzey Amerika disiplinine tabi, iniş-çıkışların olmadığı, kendi içinde kapalı, farklı sportif organizasyonlar. Ama futbol deyince Avrupa hem sportif hem mali anlamda bu işin membaını oluşturuyor. Futbolun, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren dijital platformların gelişimi ile dünyanın dört bir ‘online-real time’ ulaşabilmesi, insanların oturdukları yerden en lüks kalitede maçları izleyebilmesi farklılık getiriyor. Toparlayacak olursak futbolun dijital platformlar aracılığıyla dünyanın dört bir tarafına götürülmesi, dünyada yaklaşık 5 milyar insanın delicesine bu işin peşinden koşması, bu sporu çok popüler bir hale getirdi. Futbol popülerleştikçe gelirleri arttı. Çünkü artan ratingler gelirleri artırıyor. Bu yüksek gelirler, futbol kulüplerini birer ekonomik ve spor örgütleri haline getirdi. GELİR ARTARKEN ZARAR BÜYÜYOR - Evet, gelirler inanılmaz büyüklükte artıyor ama giderler galiba daha hızlı artıyor. Bu yüksek gelirlere rağmen tüm büyük kulüpler için borç batağında diyebiliriz belki. Üstelik bu borçların kapanması da mümkün gibi gözükmüyor. Şöyle de diyebiliriz ki bu kadar geleceği belirsiz, sürekli açık veren futboldan başka bir sektör de yok gibi. Aslında ortada vahim bir tablo var… - Bu, futbolun kendi dinamiklerinden kaynaklanan bir durum. Biz buna futbolun paradoksu diyoruz. 2006 yılında Kutlu Merih hoca ile Futbol Ekonomisi kitabını yazarken tespit ettiğimiz paradokslardan birisi şudur. Futbolda gelirler artarken karlılık azalır ve zaman içinde de zarar oluşmaya başlar. Bunu normal iktisadi hayata uygulayacak olsanız tamamen tersi bir durum vardır. Aslında gelirler artarsa karlılık da artar. Futbolda öyle olmuyor. Futbol kulübü daha fazla kazandıkça daha çok harcama yapmaya başlıyor. Stadını genişletiyor, oyuncuya çok para harcıyor, diğer harcamaları da artırıyor. Zaman içinde mali disiplini de kaybedince gelirlerinin kat be kat üstünde giderlerle karşılaşıyor. Koltuk fiyatlarını ya da reklam gelirlerini üçe beşe, sponsorluk gelirlerini ona katlamak çok mümkün olmayacağı için ve naklen yayında da alabileceğiniz paralar sınırlı olduğu için siz bir yerde karşılanamaz harcamalar yapmış oluyorsunuz. Bunun karşılığında gelirleriniz sabit kalıyor. Siz, gelecek yıllarda nasıl olsa bu geliri kazanacağım diyerek o geliri peşin harcıyorsunuz. Bu giderleri karşılayacak geliri kazanamadığınız için zaman içinde futbol kulüplerinin gelir ve giderleri arasında çok büyük uçurumlar oluşuyor. GİDER KONTROLÜ ORTADAN KALKIYOR - Şu anda tüm kulüplerin mali rakamları bunu gösteriyor. - Bakın bir haber paylaşayım. Paris Saint Germain, Napoli’den 64 milyon euroya Edinson Cavani’yi transfer etti. Paris Saint Germain’in durumu da çok iç açıcı değil. Arkasında Katar Fonu var. 120 milyon euro para harcadılar. Hatta geçen yıl Zlodan İbrahimoviç’i 45 milyon euroya İnter’den aldılar. Bakıyorsunuz futbol kulüpleri aslında gelirlerinin çok üstünde harcama yapıyor. Onun için diyoruz ki futbol kulüplerinin gelirleri arttıkça karlılık azalır ve zaman içinde bu zarara da döner. Çünkü gider kontrolü ortadan kalkıyor. PARADOKS POPÜLİZMİN SONUCU - İyi de biraz gelir sağlayınca bunun birkaç katı harcama yapmak şart mıdır? - Bunun mantığı şu. Birincisi popülist uygulamalar. Yani tribünün esiri oluyorsunuz. Başkan bize büyük futbolcu getir, diye bağırıyorlar. Her yıl çok pahalı topçulara, bu topçuları idare edecek çok büyük hocalara astronomik harcamalar yapıyorsunuz. Genelde çok güzel statlara, kamp yerlerine, hoca ve oyunculara, kulüplerde çalışan çok sayıda kişiyle televizyon şirketinize ödediğiniz paralara bakarsanız, gelirlerin, giderlerin çok altında kaldığını görürsünüz. Bu her zaman bir paradokstu ve aynen devam ediyor. FUTBOL KULÜPLERİ NEDEN KRİZE GİRİYOR? - Siz gelir ve giderlerle ilgili bir sarmal döngüyü kitabınıza koymuşsunuz. Başarı gelire dönüşüyor. Ama örneğin Galatasaray’ın gelirleri geçen yıl 140-150 milyon liraya ulaştı. Galatasaray ne yaparsa yapsın bu rakam katlanmayacak. Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olacak olursa belki 10 milyon Euro fark eder. Buna karşılık giderleri ve borçları müthiş. Yani Galatasaray’ın açığını kapatma durumu yok gibi bir şey. Önümüzdeki birkaç yılın sponsorluk gelirlerini avans olarak almışlar. - Beşiktaş da öyle. Fulya’da 15 yıllık gelirleri önceden aldılar. Bu durum sürdürülebilir bir durum değil tabii ki. O yüzden futbol kulüpleri krize giriyor. O nedenle ben 2013 yılında Krizdeki Futbol kitabımı yazdım. Futbol kulüplerinin neden krize girdiğini analiz ettiğimde bunun iki faktörü olduğunu gördüm. İç nedenler ve dış nedenler. İç nedenlerde, futbolun kendisi yarışmayı ve rekabeti sürekli kılıyor. Rekabet etmek ve yarışmak zorundasınız. Rekabetle yarış içinde üstünlük sağlayabilmek için eşitler arasında ilave yatırım, ilave harcamalar yapmanız gerekiyor. Bu, daha iyi takım kurarak, daha büyük stadyumda daha çok taraftar-müşteriye ulaşarak marka değerini büyütmekten geçiyor. Bunun içinde harcamalar yapmak zorundasınız. Böylece zaman içinde kulüplerin mali krizler içinde bocalıyor ve ağır sıkıntılara giriyorlar.
FENERBAHÇE’NİN GERİLEMESİ GALATASARAY’A DOKUNUR - Yani yüksek rekabette her zaman için fayda var. - Olay tam olarak öyle. Ben bu arada bir parantez açayım, Fenerbahçe’ye Avrupa cezasının verilmesini uzun vadede rekabeti olumsuz etkileyeceği için Galatasaray’ın aleyhine değerlendiriyorum. Rekabet ne kadar eşit, dengeli ve yüksek olursa futbolun kalitesi de o kadar artar. Futbol kalitesi arttıkça izleyici sayısı artar. İzleyici artarsa gelirler artar. Eğer bu dengeyi sağlayamazsanız kendi boş stadınızda boş koltuklara oynarsınız. Çünkü derbinin gazı kaçmış olur. Nitekim 1996 – 2000 yıllarında Galatasaray şampiyonluğa giderken, Türkiye’deki maçlarına neredeyse hiç seyirci gitmiyordu. İzlenirliği çok azalmıştı. Bir de iyi yönetilmemekten kaynaklanan sorunlar ve sıkıntılar var. GELİR BELLİ HARCAMA SINIRSIZ - Türkiye takımları için belki de en önemli şey bu. - Takımlar için rekabetin getirdiği, sürekli bir parasal gelir yaratma derdi var. Sürekli gelir yaratmak, pedal basmak zorundasınız. Niye? Sizin, yıllık 50-70 milyon euroya ulaşan bir takım maliyetiniz var. Niye kurdunuz bu takımı? Daha çok seyirci çekebilmek, daha fazla gelir elde edebilmek için. Eğer sportif başarıyı elde edemezseniz çöküyorsunuz. Men cezası alıp Şampiyonlar Ligi’ne gidemediğiniz zaman yıllık 30 milyon eurodan oluyorsunuz. Yılda 3-4 milyon euro ödeyeceğiniz futbolcular var ve bunların hepsini topladığınız zaman ödeme tutarınız 50 milyon euroya ulaşıyor. Diğer giderleri de eklediğiniz zaman yıllık toplam maliyetiniz 60-70 milyon euroya çıkıyor. Benim elde edebileceğim gelirler belli ama harcamalar sınırsız. Burada da kritik faktör şu: İyi yönetim. İyi yönetimden kastım konvansiyonel anlamda bir yönetim. Pederşahi, klasik bir yönetim anlayışından söz etmiyorum. HİÇ BEKLENMEYEN RİSKLER DOĞABİLİR - Yani bugünkü gibi değil. - Evet, bugünkü gibi değil. Kurumsal iletişim ve yönetişimin egemen yönetim tarzı haline geldiği bir örgüt yönetiminden bahsediyorum. Yani paydaşlara karşı sorumluluk, şeffaflık, hesap verebilirlik, denetlenebilirlik çok önemli. Buna sahipseniz ve bunları yerine getiriyorsanız, buna göre örgütlenmişseniz sorunları aşabiliyorsunuz. Ama bugün bunu yapmadığınız takdirde Türkiye örneğinde olduğu gibi kulüpleri hiç beklenmeyen risklere de götürebiliyorsunuz. YÜZDE 40 OLASILIKLA ZATEN ŞAMPİYONSUNUZ UEFA’nın men kararı verdiği kulüplerimizden birisinin 3 Temmuz öncesi piyasa değeri 1.8 milyar TL idi. Şimdi 800 milyon TL’ye düştü. Her gün daha da azalıyor. Burada bunun sorumlusu kim? O kulübün taraftarının buna ihtiyacı var mıydı? O kulüp zaten şampiyon oluyordu. İşte kurumsal yönetim yetersizliği, kurumsal anlamda yönetimin çoksesli olmayışı, denetlenebilir olmayışı, genel kurullarda ibra müessesesinin adeta aklama biçiminde çalışması, insanların hesap soramaması gibi kaygılar üst üste geldiği zaman kulübü çok büyük risklere de götürebiliyorsunuz. Türkiye’de iki büyük kulübün şampiyon olma olasılığı yüzde 80 ve Beşiktaş’ınki yüzde 20’dir. Yani yüzde 40 ihtimalle zaten siz şampiyonsunuz. Biz burada sadece basit bir spor kulübü olmayan ve piyasa değeri 1 milyar dolara ulaşmış bir varlıktan söz ediyoruz. Böyle bir kulübü bu tür risklere götüremezsiniz. FENERBAHÇE GİDEMEZSE BÜYÜK ZARARA UĞRAR - Büyük kulüplerin Avrupa’dan men edilmelerinin ortaya çıkardığı zarar tam olarak nedir? - Bunu birkaç hafta önce de köşemde yazdım. Olay sadece Şampiyonlar Ligi’ne gidememekten kaynaklanan bu yılki paranın kaybedilmesi değildir. Bunun örneğin Fenerbahçe’ye toplam maliyeti 200 milyon liraya ulaşır. Bu para inanılmaz bir rakam. Bu para, orta büyüklükteki 30-40 tane şirketin bir yıllık geliridir. 200 milyonluk gelirden kim kulübü mahrum bırakır ve buna hakkı var mıdır? 1 milyar dolarlık şirketin birkaç ayda değerinin 800 milyon liraya inmesi ve borsaya kote olması dolayısıyla hisse senetlerinin çok hızla değer kaybetmesi sonucunda mali yatırımcının uğradığı zararlar ne olacak? RİSK YÖNETİM KOMİTESİ OLUŞTURULMALI - Borsa yatırımcısının, satın aldığı hisse senedinin neden düştüğünü kesin olarak öğrenme ve bu zararının karşılanmasını isteme hakkı var. Kulüplerin bu şekilde her yaptığı zararlı faaliyetin ibra edilmesinin önüne geçmek için kulüp içinde veya belki de dışarıda bağımsız bir birimin kurulması mümkün değil mi? - Ben bu yıl yazdığım Krizdeki Futbol isimli kitabımda, futbol kulüplerinin artık sadece bir sportif organizasyon olmadıklarını, çok önemli parasal gelirler elde eden aynı zamanda ekonomik örgütler olduğunu yazdım. O nedenle spor kulüplerini basit dernekler gibi yönetemezsiniz. Bunların çok önemli iştirakleri var. Hatta borsada faaliyet gösteren, borsaya kote olmuş şirketleri var. Dolayısıyla bu kulüpler çok önemli varlıklara, asetlere sahip. Bu asetleri kötü risklere karşı koruyacak ve doğru kararların alınmasını sağlayacak Risk Yönetim Komiteleri oluşturulmalı dedim. Olası riskler nedir? Bunlar sistematik risk, sistematik olmayan risk diye ayrılıyor. Yönetim Kurulu bir Risk Yönetim Komitesi oluşturacak ve futbol kulübünün ileride karşılaşacağı riskler nelerdir, bu risklere karşı ne tür önlemler alınabilir, bunlar ortaya konulmalı. Bir nevi koruyucu hekimlik gibi, koruyucu yöneticilik-liderlik oluşturulmalı. Büyük kulüplerin böyle kurumlara ihtiyacı var. Bunları yapmadığınız takdirde 120 kilometre hızla giderken duvara toslarsınız ve ondan sonra her şey darmadağın olur. FENERBAHÇE TÜRKİYE’DE FUTBOL GELİRLERİNİN YÜZDE 13’ÜNÜ ALIYOR Örneğin Fenerbahçe Türkiye’de futbol gelirlerinin yüzde 13’ünü alan bir kulüptür. Tüm gelirlerin yüzde 13’ünü alan bir kulübün Avrupa’ya gidemeyecek olması, Türkiye’deki futbol pastasını küçültür. Daralan futbol ekonomisi döner yayıncıyı vurur. Yayıncı da kulüplere dönerek, size artık eskisi kadar para veremem, gelin oturup konuşalım, der. İkincisi taraftar belki dekoder belki kombine kart satın almaz. Belki de senin sattığın logolu ürünlere daha az ilgi gösterir. Bütün bunları topladığınızda ciddi bir daralma ortaya çıkar. YENİ TAKIMLAR HAVUZA MUHTAÇ - Süper lige çıkan takımların en büyük güvencesi yayın havuzundan gelen para. Bunların kasalarında ciddi bir para yok. - Bakın Orduspor geçen yıl stadını yeniledi, çok ciddi yatırımlar yaptı. 5-5.5 milyon dolarlık bir Anadolu takımının çok üstüne çıkarak harcama ve transferler yaptı. Stadını dolduramadı, bilet satamadı. O yüzden yayın gelirleri çok önemli. - Yani bu ciddi daralma ligin tüm alt takımlarını da etkileyecek - Süper ligde oynamak için yıllık en az 25-30 milyon euro bütçeye ihtiyacınız var. PTT Birinci Lig’de oynamak için bu kadar paraya ihtiyacınız yok. 5 milyon euro yeter size. Zaten orada yabancı kısıtlaması da var. 25-30 milyon euro bütçe için kesenin ağzını açmak zorunda kalıyorsunuz. Buna karşılık sizin kasanıza girecek belli bir miktarda para var. Oradan gelen parayı buraya harcarsanız sezon sonuna başabaş çıkarırsınız. BORÇ GİRDABINA DÜŞÜYORLAR Bizde şöyle bir sıkıntı var. Futbol kulüpleri Süper Lig’e çıktığı zaman önemli bir naklen yayın gelirine de sahip oldukları için, düşmemek veya orta sıralarda yer almak amacıyla harcamaları hesapsız artırmaya başlıyorlar. Sonra bir bakıyorlar ki bütçe açık veriyor. Mevcut gelirleri bu giderleri karşılamaya yetmiyor. Ondan sonra da dönüyorsunuz mali sektöre, borç istiyorsunuz. Bu borcun maliyeti var. Faiz ödeyeceksiniz. Döviz üzerinden alırsanız bir de kur riskine katlanacaksınız. Bunları topladığınız zaman kulübün beli bükülüyor. KULÜPLER MALİ OLARAK DESTEKLENMELİ Benim buradaki önerim şu: İngiltere’de bu yıl Premier Lig’e çıkan kulübün yıllık minimum bütçesi 50 milyon eurodur. Yani bu lige çıktığınız anda 50 milyon Euro garanti geliriniz var. Bu gelirle takımınızı yenileyip lige hazırlanıyorsunuz. Orada ciddi harcamalar yaptınız ama yine de sezon sonunda başaramadınız ve düştünüz. Size 3 yıl boyunca yılda 30’ar milyonluk, toplam 90 milyon euroluk ödeme yapılıyor. Niye? Çünkü siz çıktıktan sonra büyük harcamalar yaptınız, bütçeniz bozulmasın diye. Ben de diyorum ki biz de burada yapalım. Burada kulüpler PTT 1. Lig’den Süper Lig’e çıktıkları zaman çok ciddi para harcıyorlar. Bunların naklen yayın gelirleri ve diğer gelirleri kısıtlı. Hoş geldin parası alıyorsunuz ama diğer gelirleriniz sportif başarıya dayalı. Eğer bu başarıyı sağlayamazsanız geliriniz azalıyor. Süper Lig’den düşecek olan kulüplere üç yıl da değil bir yıl süreyle, 20-25 milyon euroluk belirlenen bir tavana göre ödeme yapılsın. Kulüp düşerse buradan harcansın. Çünkü düşen kulüp batmasın. O kadar hızlı çıkıp düştüğünüz zaman aynen damdan düşmüş gibi oluyorsunuz ve toparlanma şansınız olmuyor. Bu hızla üçüncü veya dördüncü lige kadar gidiyor, iflas ediyorsunuz. KULÜP YÖNETİCİLERİ YETERSİZ - Evet, Orduspor bakalım o borçları nasıl ödeyecek? - Evet, Nedim Türkmen başkan çok çaba harcadı ama şimdi bunların nasıl altından kalkacak bilemem. Olay şuraya geliyor. Bunun arka planına baktığınız zaman futbol kulüplerini yöneten insanların yeterli ehliyete sahip olmadıklarını görüyoruz. Bunların dünya ile ilişkisi yok. Kimisinin zaten yabancı dili yok. Kimilerinin dünyadaki diğer kulüplerin yönetim biçimlerini görmeleri bilmeleri mümkün değil. Klasik yönetim anlayışı içinde bir elde havuç, bir elde sopa devam ediyorlar. Böyle olduğu için de kurumsallığın gelişmesine izin vermiyorlar. Kurumsallık olmadığı için de gelirler giderlerin çok gerisinde kalıyor, mali yapı bozuluyor, borçlar kulübün sırtına yükleniyor, bu da sizin sportif rekabette geri kalmanıza yol açıyor. Siz çok borçlanınca, birincisi ‘finansal fair play’ kurallarına göre transfer yapma şansınız olmuyor. İkincisi, zaten paranız yok ve iyi oyuncu ve hoca getiremiyorsunuz. O zaman mevcutla ya da altyapıdan çıkan oyuncularla oynamaya başlıyorsunuz. Milyonluk takımlarla rekabet edemediğiniz için siz en geride kalıyorsunuz. ÇOK SIKI DENETİM ŞART İşte bu tür olumsuzlukların önüne geçilebilmesi için futbol kulüplerinin futbol otoritesi tarafından çok sıkı denetlenmesi lazım. Bugünkü yapı mevcut futbol kulüplerini denetleyebilecek biçimde değil. O yüzden 2008 yılında ‘Futbol Yönetimi’ kitabımızı Kutlu Merih ile birlikte yazdığımız zaman Avrupa’da futbol kulüplerini ve o liglerin federasyonlarının yapılanmalarını yazmıştık. O liglerde kulüpler nasıl örgütlenmişler, ligler nasıl yönetiliyor ve Türkiye’de bu işi nasıl yapabiliriz diye onların analizini yaptık. Dedik ki böyle bir yönetim olabilir. Futbol kulüpleri dış risklere maruz kalmadan sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme içerisinde sportif performanslarını sürekli kılabilirler. Bu nedenle de mali performansları düşmez. Bütün önerileri getirdik. Ama buradaki kritik faktör kurumsal yönetim. Bunu eğer sağlayamazsanız, hesap soramazsanız, denetlenebilir olmazsanız, şeffaf olamazsanız, kulübün geleceği sadece başkanın iki dudağı arasında ise o zaman kusura bakmayın sizi felaket bekliyor. TÜRK FUTBOLU HIZLA GELİŞİYOR AMA ÖRGÜTSEL YAPISI YOK Bugünkü mevcut statüko ile Türk futbolunun yönetilemeyeceğini düşünüyorum. Bunu sosyal hayatta aynen şu şekilde uygulayabiliriz. Hatırlarsanız, 1960’lı yıllarda daha ilerici, demokratik bir anayasa kurulmuştu. Fakat 1971’de, bu anayasa bize bol geldi, denilerek bunları makaslama yoluna gittiler. Ama şunu gördük, sosyal uyanış, toplumsal ilerleme devletin gidişinin çok daha önünde. O zaman da bu mevcut yapılar sosyal yapının ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma geldiler. Bugün içinde bulunduğumuz durum da aynen öyledir. Türk futbolu çok hızlı gelişiyor ama bu gelişmeyi karşılayacak örgütsel yapı bunu karşılayacak düzeyde değil. O yüzden bizim bunu çağdaş yapıya ulaştırmamız lazım. Önerilerimi 2010 yılında TBMM Komisyonu’na da sunmuştum. Çok önem verdiler. Ben anlattıktan sonra Şiddeti Önleme Yasası’nda değişiklikler çıktı. FUTBOLDA ÇOK GERİYE DÜŞTÜK - Sonra da yasayı yeniden altüst ettiler. - Evet. Aslında çözümler var. Bunlar için Amerika’ya yeniden keşfetmeye de gerek yok. Başkalarının stratejik danışmanlık hizmetlerinden spor kulüpleri yararlansa Türkiye’de bu konuda çok değerli görüşleri olan insanlar var. Bu insanlar, futbolu sevdiği için gider yardımcı da olurlar. TBMM benden yardım istediği zaman hem gidip anlattım hem de yazılı olarak bir rapor sundum. Önerilerimi aktardım. 2005 yılında TBMM komisyonunun hazırladığı raporun yaklaşık 25 sayfası da benim Endüstriyel Futbol kitabımdan alınma. Benim orada gördüğüm en önemli sorun rekabetin dengede olmaması ve haksız rekabetin kulüpler arasında büyük farklılıklara yol açması idi. Bunun futbolun gelişiminin önündeki en önemli engel olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, futbol kulüplerinin en önemli gelirlerinden olan havuz gelirlerinin dağıtılmasının yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirterek bir model oluşturdum. Sonradan gelen federasyon, benim önerilerimi göz önünde tutarak naklen yayın gelirlerini yeniden düzenledi. Bu iyi bir şeydir. Ben, Türk futbolunun, Avrupa ve dünya futbolundan hak ettiği payı sportif başarı ve mali performans olarak alsın istiyorum. Çünkü o potansiyel bizde var. TÜRK FUTBOLU YILDA 600 MİLYON DOLAR DEĞER ÜRETİYOR Siz konuşmanın başında söylediniz. Ben bir tespitimi söyleyeyim. 2000 yılında Türk futbolunun üretmiş olduğu futbol geliri yaklaşık 150 milyon dolar. Bugün geldiğimiz rakam ise 580-600 milyon dolar. Toplam gelir 10 yıl içerisinde yüzde 300 artmış. Ama sportif başarı gelmemiş. Demek ki burada bir terslik var. Biz parayı yaratabiliyoruz. Avrupa’da en fazla para yaratan 7. Lig konumundayız. Ama sportif sıralamadaki başarımıza bakıyoruz, ülkeler sıralamasında 53’üncü sıraya inmişiz. 2000 yılında 10-11’inci sıradaydık. 13 yılda 43 sıra geri düşmüşüz. Halbuki bu kadar harcama yapıyorsak sportif performansın da yukarı doğru olması lazım. Bunun da arka planına baktığımız zaman kaynakların çok etkin yönetilmediğini, verimli kullanılmadığını, bu nedenle kulüplerin sahip oldukları parasal gelirlerin rantabl biçimde kullanılamadığını görüyoruz. Rekabetin zaman içinde bazı büyük kulüplerin lehine, küçük kulüplerin ise aleyhine dönmesi nedeniyle haksız rekabet oluştu; gelirleri sadece naklen yayın gelirlerine bağlı, normal olmayan bir futbol gelir yapısı ortaya çıktı. GELİR-GİDER DENGESİ NASIL SAĞLANIR? Gelir ve gider arasındaki dengesizliği gidermenin bilinen bazı yolları vardır. Birincisi, borçlanırsınız, kulübü borçla döndürürsünüz. İkincisi, şirketleşirsiniz, halka gider halka açılırsınız, kulübün hisselerini satarsınız, öz kaynaklarınızı güçlendirirsiniz. Üçüncüsü çok zengin ortaklarınız, yöneticileriniz vardır, onlar cepten para koyar. Dördüncüsü gelirlerinizi olağanüstü artırırsınız. Şimdi dördüncüsü çok zor. Ana üretim merkeziniz stat olduğu için ve kapasitesi belli olduğu için buradaki gelirleri çok fazla artırma olanağınız yok. Biri iki ya da üç yaparsınız ama on yapamazsınız. Arz talep dengesi. Fiyatları çok yükseltirseniz satışlarınız düşer. Koltuk başına katma değeri ancak bir yere kadar artırırsınız. Türk Telekom’da ilk aşamada önemli bir artış oldu. ANKARAGÜCÜ CANLI BİR ÖRNEK Burada şunu göz önünde bulundurmak lazım. Futbol kulüpleri borçlanma yolunu seçiyorsa ki öyle yapıyorlar, borçlar zamanla çığ etkisiyle büyüyor. Yanlış borçlanma yanlış yönetimle birleşince bu da kulübün sonu oluyor. Zaman içerisinde Avrupa’da da görüyoruz kulüpler kayyuma devrediliyor. Ya da iflas ediyorlar. Bakın Ankaragücü’nün başına gelen tam bir felaketti. Futbol kulüplerinin kötü örnek olarak yönetilmesinin bir vaka çalışması niteliğindedir. Oraya baktığınızda kulübün kötü yönetilmesi, yönetimdeki kaos ve kargaşanın bir kulübü yok ettiğini görüyoruz. 100 yıla yakın mazisi olan bir kulüp neredeyse yok edildi. HALKA ARZLARI YANLIŞ YAPTILAR Futbol kulüpleri halka arzlarda da yanlış yaptı. Kulüpler 20 milyon dolar gelir elde ettiler ama 10 YIL içerisinde 50-60 milyon dolar temettü geliri dağıttılar. Topladığınız gelirin iki-üç katını halka dağıttınız. Niye? Tamamen yanlış yönetimden. Bunların hepsini eleştirdik, söylüyoruz ama futbol sektöründe insanların bakış açısı hep bu şekilde. Son zamanlarda ben şunu söylüyorum, çok doktora yapan arkadaşım var, benim kitabım Bilgi Üniversitesi’nde okutuluyor. Ben diyorum ki size burada ekmek var. Ehliyetli, nitelikli, yabancı dil bilen insanlar olur kendinizi geliştirirseniz bu kulüplerin size ihtiyacı var. Bu yönetim tarzı ile gitmek mümkün olamayacağı için sizler yavaş yavaş bu kulüplerde görev alacaksınız. Kendinizi buna hazır tutun. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|