SON DAKİKA
9 Ocak Çarşamba günü yapılacaktı
Hedef 1.000 sanayici
Mike Davey'den KOBİ'lere çağrı
Cansen Başaran Symes
"Tasarruf artışı için seferberlik ilan etmeliyiz"Neden böyle bir araştırma ile ortaya çıktık? Türkiye’de veri yoktu. TÜİK’in bir araştırması var ama onda da aradığımız veriler bir atık olarak yayınlanıyor. Bu veri açığına sağlam bir destek çıkalım, veri ihtiyacını karşılayalım diye yola çıktık.GİRAY DUDA Tasarruf, Türkiye ekonomisinin en büyük sorunlarından birisi. Bizlere ilkokulda kumbara kullanma alışkanlığı sağlanarak öğretilmeye çalışılan tasarruf, bugün de Türkiye’nin ekonomik kamu otoritesi ve sektör temsilcilerinin yine gündeminde. ING Bank, yılbaşından bu yana, üç aylık Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırması yayınlamaya başladı. Projenin sorumlusu ING Bank Başekonomisti Sengül Dağdeviren, ülkemizde tasarruf ile ilgili veriler olmaması nedeniyle bu çalışmayı başlattıklarını belirtiyor. Sengül Dağdeviren ile hem bu önemli araştırmayı hem de Türkiye’deki tasarruf sorunlarını konuştuk. - Türkiye’nin Tasarruf Eğilimleri Araştırmasını ilk olarak ne zaman başlattınız? - İlk araştırmamızı ve lansmanı 2012 yılının başında, Şubat ayında gerçekleştirdik. Anketlerimiz her ay yapılıyor ama değerlendirmesi üç ayda bir raporlanıyor. Çünkü hem eriştiğimiz örneklem hem de bilgilerin anlamlandırılması açısından üç aylık periyot daha mantıklı geliyor. - Bu raporun üçüncüsünü açıkladınız. Raporda ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay’ın sunuşunda “lider tasarruf bankası olmak amacındayız” diye bir sözü var. Bunun tam anlamı nedir, açar mısınız? - ING’nin dünyada tasarrufla ilgili bir uzmanlığı var. Bir çok ülkede mevduat bankacılığı konusunda öncü. Dünyada tasarruf bankacılığı deyince neredeyse akla ING geliyor. Yani burada bir bilgi birikimimiz var. Pınar hanım, Türkiye’nin ekonomik yapısı, hedefleri, içinden geçtiği süreç içerisinde, doğru strateji uygulayacağımızı belirtiyor. Pınar hanım hep bunu vurguluyor. Türkiye’nin büyüme stratejisine paralel bankacılık yapacağız, diyor. Bunun da iki ayağı var. Birincisi Türkiye’nin tasarruf açığının azaltılması ve tasarrufun tabana yayılması. Bu noktada da bankalar üstüne düşen görevi yapmak zorundadır. Biz de burada ING Bank olarak, bunu yaparak, kafa yorarak, emek harcayarak, ürün çıkararak Türkiye’de ilk akla gelen tasarruf bankası olmak istiyoruz. Pınar hanımın vurguladığı gibi bu yaklaşımın diğer bacağı da ticareti destekleyen banka olmak. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’nin katma değeri yüksek ihracat yapması önümüzdeki dönemde büyümesi için çok önemlidir. ING‘nin şu anda dünyada bulunduğu konumdan gelen gücünü, Türkiye’nin ihtiyaçlarıyla, büyüme hedefleriyle örtüştüreceğiz. - Tasarruf derken neden söz ediyorsunuz? Harcamalarının dışında kişinin cebine kalan para mıdır? Tam olarak nedir vatandaşın ya da kurumların tasarruf etmesi? - Bir ay içinde harcamaların dışında bir kenara konulan paraya tasarruf diyebiliriz. Aslında gelirinizden harcamalarınızı çıkardığınız zaman kalan para tasarruftur, çok basit bir tanımıyla. İnsanın bir geliri vardır. Bunun bir kısmını harcar. Bazen hepsini harcamak zorunda kalır ve bazen de borçlanmaya bile gidebilir. Ama normal koşullarda tasarruf, normal zamanda sağlanan gelirin harcanmayan kısmıdır. Aslında tasarruf, kelime anlamıyla sarf edilmeyen, tüketilmeyen demek. İnsanlar niye tasarruf ediyor? Gelecekteki bir tüketim için tasarruf ediyor. Çocuklarına bir şey kalsın diye tasarruf ediyor. Aslında tasarrufu, yarınki bir şey için ki bu bir hedef, plan olabilir, çocuklar için olabilir, tüketilmeyip tutulan bir kaynak olarak düşünmek lazım. - Türkiye’de tasarruf oranları çok düşük, yüzde 10-12 dolaylarında değil mi? - Biz anketimizde, ‘tasarrufunuz var mı yok mu’ diye soruyoruz. O da yüzde 10-12 arasında değişiyor. - Bu oranın çok düşük olduğunu vurgulamışsınız. Ne oranda olması gerekir? - Burada bir miktar sormuyoruz. Aslında bunun gelişmesini beklemek lazım. Çünkü daha fazla insanın tasarruf yapması, tasarrufun tabana yayılmasını bekliyorsak eğer bu oranın yükselmesi lazım. Yurt dışında bire bir aynı anket yapmıyoruz ama dünyada, mesela bankacılığın çok geliştiği İngiltere’de herkesin banka ile bir ilişkisi var, herkesin vadeli ya da vadesiz mevduat hesabında bir parası var. Dolayısıyla bu oranın çok daha yükseklerde olduğu kesin. Bizde birinci olarak tasarruf sahipliği oranı düşük, onun arka tarafında, bizim ankette sorduğumuz, özellikle tasarruf tercihlerinde ortaya çıkan bir şey var. Kaynak kenarda duruyor. Yastık altındaki altın daha cazip gözüküyor. - Peki insanlar neden tasarruf yapmıyor ya da yapamıyor? - Çünkü gelirleri yeterli değil. Bu kesin. Ancak, tasarruf yapamayanların oranı bir önceki araştırmada yüzde 60 iken son araştırmamızda yüzde 51’e düşmüş. Onun nedenini de tam olarak bilemiyoruz. Önümüzdeki birkaç araştırma sonrasında bunun nedeni anlaşılabilecek. Geçici bir hareket mi bunu anlamaya çalışacağız. 2012 yılının üçüncü çeyreği belirsizliğin arttığı bir dönemdi. İçeride ve dışarıda güven bir miktar azaldı. Daha durağan bir seyir yaşadık. Bunların hepsi bu seriyi etkilemiş olabilir ama daha birkaç araştırma sonrasında rahat konuşma fırsatı bulabileceğiz. Ama ankete cevap verenler ‘gelir düzeyim yüzünden tasarruf yapamıyorum’ diyor. Bu çok net bir şey. Türkiye’de hala geleceği düşünmek bir lüks. Kazandığını ancak harcıyor, biriktirebileceği para eline kalmıyor. Toplamda bakacak olursak Türkiye’nin aslında tasarruflarını iyileştirmesi için kişi başına gelir artışını kuvvetli bir biçimde devam ettirmesi lazım. 10 bin dolarlık fert başına gelir sözüne takılmamak lazım. Arka planda işin özü verimlilik. Tasarruf da onun bir parçası. Sadece para koymuş olmak için para koymuyorsunuz. O kaynağın doğru yere gitmesi ve verimliliği desteklemesi lazım. - Araştırmaya göre tasarruf yapamayanların oranının son 3 ayda yüzde 60’dan 51’e inmesi, ekonomi küçülürken, dünya ekonomisinde sorunlar artarken insanların kendilerini korumak için önlem almaya çalışması olarak da değerlendirilebilir mi? - Bu kapalı bir soru. Kişilere, tasarrufun yoksa neden yok, diye soruyoruz. Ona da 3 tane seçenek veriyoruz: Yeterli gelirim yok, ihtiyacım yok ve nasıl değerlendireceğimi bilmiyorum. Büyük oranda da cevap alıyoruz buna. Düşüşe bakacak olursak eğer gelirim yok diyenler düşmüş. Bunların toplamı yüzde 100. Peki ne artmış? İhtiyacım yok diyenlerin oranı yüzde 26’dan 31’e çıkmış. Nasıl değerlendireceğimi bilmiyorum diyenler de öyle. Birincisi 10 puan düşmüş, 5’er puan diğerlerine yayılmış. İhtiyacım yok diyenler ne demek istiyor bunu bilmiyoruz. - Ben de onu sormak istiyordum. İhtiyacım yok, ne demek? - Bu biraz garip bir olay. Bu araştırma sonuçlarını ben bir iki yıl daha göreceğim, ancak o zaman bir yorumda bulunabileceğim. Zaman içinde de ek sorularla belki biraz daha bilgi toplayacağız. O konuda şu an itibariyle çok net bir açıklama yapamıyoruz açıkçası. - Finansal okur yazarlık üstünde duruyorsunuz. Finansal okur yazarlık sizin banka olarak planladığınız bir çalışma mı yoksa topluma dönük genel bir eğitimden mi söz ediyorsunuz? - Kamu bununla ilgili çalışıyor. İstanbul Finans Merkezi’nin kurulmasının ardından, SPK, finansal istikrar komitesi üyesi kamu kuruluşları Türkiye’nin finansal okur yazarlığının artırılması için çalışmalar yapıyor. Dünya Bankası’nın finansal okur yazarlıkla ilgili bir anketi oldu. Onun da yakında değerlendirmesini yapacaklar. Birkaç gün önce TÜSİAD’ın da ‘Finansal okur yazarlık’ diye bir küçük kapalı toplantısı oldu. Ben de oraya katılma şansı edindim. Yani kamunun yanı sıra özel sektör ve sivil inisiyatif de bununla ilgili çalışıyor. Bankamız da bununla çok ilgileniyor. Biz neden böyle bir araştırma ile ortaya çıktık? Türkiye’de veri yoktu. Bireysel tasarrufa ilişkin veri bulamadık. TÜİK’in bir araştırması var ama onda da aradığımız veriler bir atık olarak yayınlanıyor. Bu veri açığına sağlam bir destek çıkalım, veri ihtiyacını karşılayalım diye yola çıktık. Bankamız bunun bir bacağının da finansal okur yazarlık olduğunu düşünüyor ve bununla ilgili girişimleri var. Ankete katılanların yüzde 18’i “tasarruflarımı nasıl değerlendireceğimi bilemediğim için tasarruf yapamıyorum” demiş. Bizim anketle ilişkilendirecek olursak aslında hedef kitlemiz onlar. Demek ki bireyler aslında bilgi almaya açıklar. Biz, bankacılar, aracı kurumlar, kamu, okullar vs. iyi, yeterli iş yapmıyoruz. SPK temsilcisi, bu konuyu okullara götürmek için Milli Eğitimle çalışma içinde olduklarını söyledi. İlkokul kitaplarında bazı bilgiler var ama belki onu biraz daha farklılaştırmak istiyorlar. Özel sektörden bizim gibi bununla ilgili proje üreten kesimler var. Dolayısıyla eğitime girecek. Ben bu konuda hem kamuda hem özelde hem de araştırmacılar nezdinde emek harcanıyor. Yakında konsolidasyon ve ortak çalışmalar çıkar diye düşünüyorum. - Ben aslında bu oranın daha da yüksek olduğunu düşünüyorum. Yüzde 18 bilmediğini söylüyor ama diğerleri de çok fazla bilgi sahibi değildir. Belki de cahil gözükmek istememişlerdir. - Evet doğru söylüyorsunuz. Belki de söylemiyor. Bilmediğini söylemek her zaman kolay bir iş değil. Bu kesimi kazanmak bizim hedefimiz olmalı. Yastık altı ihtiyacı da bundan kaynaklanıyor olabilir. - Bununla bağlantılı olarak altın, mücevher gibi kıymetli madenlere olan ilgi dikkat çekici. Bu da bilememenin ve kendini garantiye almanın bir yolu mu? - Evet. Haksız da değil insanlar. Nasıl karar vereceksiniz? Eğer bilmiyorsanız en doğru bildiğinizi yapacaksınız doğal olarak. Bunda yanlış bir şey yok. Ama orada imkanları iyileştirmek, daha açık iletişim kurmak, iletişimi güçlendirmek, fırsat sunmak, ihtiyaçları anlamak çok önemli. Zaten ‘neden tasarruf ediyorsunuz’ diye sormamızın amacı ihtiyacı anlamaktır. İhtiyaçlar nasıl değişiyor? Çoğu insan, dünyada da böyle, ‘neden tasarruf yapıyorsunuz’ sorusuna gelecekteki belirsizliğe karşı, güvence için tasarruf yapıyor. Bu çok doğal bir şey. Ama başka nedenler de var. Tüketime yönelik yapan var, kafasında planladığı bir şeyi satın almak için tasarruf yapan var, çocuğu için tasarruf yapan var. Tasarrufunu altına yönelten insan altına güven duyuyor olabilir. Altın gözünün önünde duruyor. Gözünün önünde olması da güven sağlıyor. Bu güvenin kazasız belasız devam ediyor olması lazım. Borsada, bankacılıkta vs. çok ileri adımlar atıldı. İyi bir yerdeyiz ama iletişim çok önemli. Bir şeyi nasıl söylediğiniz çok önemli. Medyanın, gazetecilerin nasıl yazdığı çok önemli. Kamu otoritelerinin nasıl davrandıkları da çok önemli. Finansal sisteme güven olmazsa olmazlardan birisi. - Araştırmada çıkacak sonuçlardan birisi şu mu diye sormak istiyorum. Yüzde 50-60 oranında geliri yetmediği için tasarruf yapamayanlar isteklerini erteliyorlar. Eğer zamanla yeterli geliri olursa onların yine harcama yapacağını ve tasarruf oranının en azından doyum noktasına kadar aynı düzeylerde kalacağını düşünebilir miyiz? - Orada çok net bir şey söyleyemiyorum açıkçası. Dünya Bankası raporlarında ve diğer kaynaklarda da kişi başına gelirin artması halinde o ülkede tasarruf oranının arttığı görülüyor. Hangisinin hangisine neden olduğu çok net değil. Makro bakacak olursak, birey bazında bu yorumda bir yanlış yok. Çünkü hepimiz refahımızı artırmaya yöneliyoruz. Buradaki hassas nokta, isteklerimiz hep olacak ve kişi başına gelir öyle bir düzeye gelecek ki geleceği de düşünebilecek gücümüz olacak. Aslında bundan bahsediyoruz. Herkes olamayacak, doğru. Ama ortalama gelir artarsa bir kısım muhakkak tasarruf sahibi olacak. Tasarruf yapanlar havuzu büyüyecek. Gelir artınca bence tasarrufun artması ihtimali yüksek. - Şu anda faizler enflasyona göre düşük. İMKB endeksi artıyor ama ne kadar güven verici olduğu belli değil. Belki de o yüzden tasarruflar altına, mücevhere gitmiş. Elinde parası olan kendisini korumak için ne yapacağını bilemiyor gibi bir durumla karşı karşıyayız. Eldeki para belki konuta ve diğer tüketim maddelerine gidiyor. Yatırımcının seçenekleri neler? - Ben bir yatırım tavsiyesi kesinlikle veremem. Ekonomist olarak düşündüğümde şu aklıma geliyor. Yatırım tercihinin iki bileşkesi vardır. Bir, belirsizliğe karşı siz ne kadar risk almak istiyorsunuz? Finans piyasalarında riskle getiri de doğru orantılıdır. Ne kadar doğru yatırım yaparsanız getiriniz de o kadar yükselebilir. Bu uzun dönem için geçerlidir ve kısa dönemde tam tersi bir durumla da karşılaşabilirsiniz. Risk tercihine göre ve beklentilere göre tasarruf yapacaksınız. Faiz düşük diyoruz ama niye düşük diyoruz? Aslında Türkiye’de faiz o kadar da düşük değil. Türkiye’nin geleceğine nasıl bakıyorsanız aslında faize bakışınız da onunla ilgili. Türkiye’de bence yapılması gereken en önemli şeylerden birisi insanların kafasından enflasyon korkusunu silmemiz lazım. Biz o işi daha bitirmedik. Evet, enflasyon yüzde 7-8’lerde ve hedef de yüzde 6-7 ama dünyada enflasyon yok. Dünyada deflasyon riski öne çıkıyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda hala Türkiye’de sokaktaki bireyin enflasyon konusunda kafası net değil. Yüksek enflasyon beklentisi var. Öyle olunca da mevcut faiz ona düşük imiş geliyor. Ama düşünün, siz yüzde 8-9’la mevduat hesabı açtığınız zaman, enflasyon, Merkez Bankası’nın dediği gibi 5 - 5.5 olursa siz iyi bir reel getiri sağlarsınız. Buradaki hassas nokta sizin gelecekten ne beklediğinizle ilgili. Ben ne düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de bugünkü enflasyonla karşılaştırırsanız faizler çok düşük gibi gelebilir ama gelecekteki enflasyonla karşılaştırdığınızda biz ING olarak 2013 sonu beklentimiz 6.2 ve bunun üzerindeki her şey sizin için reel getiri demektir. Türkiye artık eski Türkiye değil. İyi ki değil. İş güvencesi bir çok kesim için eskiden daha iyi. Ekonomide oynaklık az. Bir yıl yüzde 9 büyürken diğer yıl yüzde 2 küçülmüyor. Dolayısıyla daha istikrarlı büyüme var. Dünya konjonktürü bizi bir parça sınırlıyor. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız lazım. Nasıl olacak? İşte yüzde 8 – 9 büyümeden yüzde 3,5’lara geliyoruz ve şimdi de 4 – 5 büyüyeceğiz. Enflasyon sorunumuzu da çözmemiz lazım. Dünyada bu kadar faizler düşük ve para var iken içeride kur dengenizi, cari açık probleminizi, iç-dış talep meselesini dengede tutmaya çalışırken bu faizin biri miktar ayarlanması lazım. Uzun lafın kısası zor bir zaman devam ediyor. Ama ben Türkiye’de faizin ve getirilerin çok düşük olduğu kanaatinde değilim. Bir de bu ülkede yaşayan tasarruf sahibi olarak hep bakmamız gereken şey gelecekle ilgili olan beklentiler. O noktada Türkiye’nin yüksek faize ihtiyaç duymayan bir ülke olduğunu bir anlamda biraz kabul etmek lazım. Enflasyon oynarsa yine orada bir oynaklık yaşanabilir. Siz de neye ne kadar güven duyduğunuza göre vadenizi seçersiniz ve ona göre getiri sağlamaya çalışırsınız. Dünyaya genel olarak baktığınızda negatif faizle tasarruf yapanlar da var biliyorsunuz. İşte Japonya. Negatif faizle yıllardır deflasyondan kurtulamıyor. İnsanlar sürekli fiyat düşmesi ile karşı karşıya. Eğer yarın aynı para ile daha çok ürün alabilecek isem bugün harcama yapmayayım diyor. O zaman da tasarruf olmuyor ve ekonomiyi döngüden çıkamıyorsunuz. Bence herkesin karar alırken, ‘Türkiye gerçeği nedir’ diye sorgulaması lazım. Mevduat faizleri bence şu anda düşük sayılmaz. - TÜİK’in her ay yayınladığı reel getiri hesaplamasında faizler pek iyi durumda gözükmüyor. Ayrıca çoğu kişi elindeki paranın değerini ele alırken konut fiyatlarıyla karşılaştırıyor. Çünkü konut fiyatlarındaki artış daha yüksek. - Evet Merkez Bankası’nın ağustos verilerine göre yüzde 12 oranında arttı. Dünyanın kırılgan durumu ve içeride bizim uyguladığımız politikalar ortada. Uzun süre böyle gitmemesi lazım. Konut fiyatları sürekli bu kadar hızlı artıyorsa kaynakların doğru yönlendirilmediği anlamına gelir. Türkiye’de geleneksel biçimde konut çok önemli bir yatırım aracı olarak algılandığı için şu anda sıkıntılıyız. Ben bu sıkıntıya katılıyorum. Orada bireysel tercih işin içine giriyor. Siz gayrimenkule yatırım yapıp onun riskini alıp oradan mı para kazanmak istiyorsunuz? Yoksa başka biçimde getiri sağlamak mı istiyorsunuz bunlar tamamen yatırımcının tercihine bağlı. - Yılsonu ve 2013 başı için bize bir kestirim yapar mısınız? - Ekonomide bir miktar toparlanma olacağını düşünüyorum. Gerçi son gelen güven endeksi beni bir miktar tedirgin etti. Güven endeksleri her zaman iyi uyarılar vermiyorlar ama orada bir miktar desteğe ihtiyaç varmış gibi gözüküyor. Ekonomi birinci çeyrekte çok kötüydü, ikinci çeyrekte toparlandı, üçüncü çeyrekte yatay gitti. Faizlerin düşmesinin getirdiği bir olumlu hava var. Sert bir düşüş olmadı ama zaten böyle olması istenmiyor. Üretim tarafı dinamik. Orada ciddi bir kapasite olduğu için, stok da olmadığı için yumuşak iniş, firmaları da iyi bir yerde tutuyor. İyi yerde derken makro ekonomi açısından konuşuyorum, firmalar özelinden konuşmuyorum. İleriye dönük olarak bir talep gördüğünüzde hemen üretim artacak. 2013’te iç taleple beraber, tüketicilerin çekmesiyle yüzde 3.5 civarında bir düzeyde milli gelir artışı olacağını tahmin ediyoruz. Hükümet de biliyorsunuz yüzde 3’lük hedef koydu. Önümüzdeki yılın birinci çeyreğinin benzer geçmesini, ikinci çeyrekte ise düzelmenin kendisini göstermesini bekliyoruz. Bu bizim yurt dışı beklentilerimizle de paralel. Amerika’daki mali uçurumla ilgili belirsizliklerin 2013’ten önce çözülmesi ihtimali biraz zayıf gözüküyor. Avrupa’daki veriler iyi gitmiyor ve durgunluk büyük olasılıkla ikinci çeyreğe kadar devam edecek. Çünkü İspanya’nın ne zaman ne yapacağı belli değil. Hiçbir şey yapmazsa önümüzdeki yıl Avrupa için çok daha kötü olabilir. Çünkü orada bir güven krizi var ve sistem bir kısır döngü üzerinde dönüyor. Dolayısıyla Türkiye açısından bir göreli iyilik var ama ikinci çeyrekten itibaren bir toparlanma olması bize daha gerçekçi geliyor. Dünyada bu dönemde bir iyileşme beklediğimiz için büyümemizin belki de 4 – 5 olabileceğini düşünüyoruz. Merkez Bankası’nın kırılganlığa çok duyarlı bir politikası var. Bu da önümüzdeki dönemde özellikle istikrar tarafından iyi bir güvence. Yakın dönemde TL ve faiz istikrarı açısından güvence olarak duruyor. Yükleniyor...
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
|
|