SON DAKİKA
Geleneklerine bağlı entelektüel bir İspanyol: MADRİDÖzellikle Pablo Picasso’nun, İspanya iç savaşında, Nazi Almanyası’na ait uçaklar tarafından bombalanan Guernica şehrindeki trajediyi resmettiği ve sadece 15 günde tamamladığı “ Guernica” tablosunun yer aldığı Reina Sofia’dan Teatro Real’e anlatılması gereken o kadar çok şey var ki.. Madrid, sanatsal yönüne ek olarak, tortilla, paella gibi yemekleri ve direnişin dansı flamenkoyla herkesi sarıp sarmalıyor.Özge SESKİR GÜVENDİK İspanya’ya gidip de sadece Barcelona ile yetinmek istemeyenler için Madrid güzel bir seçenek diye düşünüyorum. İspanya’nın başkenti Madrid, 13.5 milyon nüfusu ile Londra ve Berlin’den sonra Avrupa Birliği’nin en büyük üçüncü şehri konumunda. Bu kalabalık metropolitanı, kışlarının oldukça soğuk, temmuz ve ağustos aylarının da oldukça sıcak olduğunu düşünürsek ilkbahar ya da sonbaharda hatta bu yazıyı okuduğunuz şu günlerde keşfetmek uygun olur. Bildiğiniz üzere Madrid 2020 Olimpiyatları için İstanbul ile birlikte aday olan şehirlerden. Bu nedenle de, bu sayımızda Madrid’i anlatıyor olmak ayrıca keyifli olacak. · BOĞA GÜREŞLERİ; ACIMASIZLIĞA TANIKLIK, FARKLI BİR DENEYİM Madrid denilince herkesin aklına gelen ilk iki şey nedir? Elbette boğa güreşi ve Real Madrid Futbol Takımı. İspanya’nın en büyük boğa güreşi arenası (Plaza de Toros) Madrid’tedir. Las Ventas, 1929 yılında kurulmuş ve 25 bin kişi kapasitesine sahip bir arena. Boğa güreşi sezonu mart ile ekim ayları arasında ve mayıs ortasından haziran başına kadar her gün, diğer aylarda ise sadece pazar günleri düzenleniyor. Güreşler akşam 18:00 veya 19:00 ‘da başlıyor iki-üç saat sürüyor. Bilet gişesinde “sabah 10’dan akşam 18.00’e kadar açıktır” yazısına aldanmadan, İspanyolların öğle tatilleri ve Akdeniz kültürünün getirdiği rahatlıkları göz önüne alınarak, gişenin çok kısıtılı saatlerde açık olduğunu belirtelim. Koltuğun yerine göre, 6 avro’dan 100 avro’ya kadar bilet bulmak mümkün. Ünlü matadorların katıldığı güreşleri için satışa çıkan biletler o gün bitiyor. Boğa güreşlerinden hoşlanmayanları düşünerek, boğa güreşi olayını burada noktalayalım ve beylerin mutlaka gideceği ve kanımca bayanların da görmek isteyeceği futbol mabedi Santiago Bernabeu’dan bahsedelim. · FUTBOL MABEDİ SANTIAGO BERNABEU İLE MADRİD’E VEDA EDİN! İspanyol ligi La Liga’nın ünlü futbol kulüplerinden Real Madrid, evinde oynadığı maçlara, sahibi olduğu 14 Aralık 1947 de açılan, 85 bin 454 kişilik Santiago Bernabeu Stadın’da çıkıyor. Hemen belirtelim, İspanya’da metro ağı oldukça iyi ve güvenilir. Las Ventas’tan Bernabeu’ya metroyla 10 dakikada ulaşabilirsiniz. Metro isimleri ise size kılavuzluk edebilir. Ventas metro istasyonundan biniyorsunuz, 10. hatta (Line 10) olan Santiago Bernabeu istasyonunda iniyorsunuz. Stad, UEFA’nın 5 yıldızlı diye kategorize ettiği dünya üzerindeki yaklaşık 35 Elit stadyumdan biri. Koltuklar sahaya 87 derece ile bakıyor, stadın yüksekliği 45 metre ve bu nedenle çimlerin 2/3’ü güneş görmüyor. Kışın çimlerin donmaması için sahanın 20 santimetre altındaki 30 kilometre uzunluğundaki plastik borulardan sıcak su geçiriliyor. Stad turunda stadyumun panaromik görüntüsünü, soyunma odalarını, kulübün tarihinin anlatıldığı ve kupaların sergilendiği odayı, efsane isim Don Alfredo’ya adanmış odayı, sahanın içine giremeseniz de kenarından sahayı, başkanın locasını, tünelleri, yedek kulübesini ve basın odasını görebilirsiniz. Ayrıca, alışveriş yapmak için kulübün ürünlerinin satıdığı mağaza da bulunmakta. Maçların olduğu günlerde de tur yapılabiliyor ancak kısıtlı yer görebiliyorsunuz. Maç olmadığı günlerde Pazartesi-Cumartesi, sabah 10 ile akşam 19.00 saatleri arasında ziyaret gerçekleştirilebiliyor. Pazar günleri ve tatillerde bu saat aralığı 10.30-18.30 olarak değişiyor. Bilet fiyatları 14 yaş altı için 13 avro, üstü için ise 19 avro. Biletleri Madrid’e geldiğiniz gün, dönüş yapacağınız günün sabahına almanızı öneririm. Şehir efsanesine göre Madrid’e Barnabeu ile veda edenler mutlaka maç seyretmeye geri gelirlermiş... BUYRUN YÜRÜYEREK MADRID TURUNA Gelelim şehirde görülecek en önemli yerlere. Yazılarımdan takip edenler bilirler, yürüyerek şehri gezmeyi severim. Şimdi size yaklaşık beş saat yürüyüş parkurunun olduğu bir Madrid turu yaptıracağım. Arzu edenler anlattığım noktalara metro veya otobüs ile de ulaşabilirler. · İLGİNÇ MİMARİSİYLE PUERTA DE EUROPA KULELERİ Bernabeu’dan tur biletinizi aldıktan sonra güneye doğru Paseo de la Castellana yolunu takip edip 5 dakikada Colon Meydanı’na (Plaza de Colon) gelebilirsiniz. Ancak, geri dönmemek için öncesinde kuzeye Puerta de Europa Kuleleri’ni (Avrupa Kapısı-Gate of Europe veya Torres KIO olarak da biliniyor) görmeye gidelim. İkiz kuleler, 115 metre yüksekliğinde, hali hazırda ofis olarak kullanılıyor. 1989’dan 1996’ya kadar yapımı süren kuleler İspanya’daki en yüksek ikinci ikiz kule. (En yükseği Torres de Santa Cruz). Bu kuleleri özel kılan ise dünyanın, yere 15 derece açı ile inşa edilmiş olan ilk gökdelenleri olması. Burada fotoğraf çektirdikten sonra oyalanmadan Colon Meydanı’na yürüyoruz. Eğer Madrid’e bizim gibi Barcelona üzerinden değil de, direkt uçak ile gelirseniz havaalanından Colon Meydanı’na giden otobüs seferi olduğunu söylemeliyim. Colon Meydanı’nın önceki adı Santiago veya St.James olarak biliniyor. 1893 yılında Colombus’un Amerika’ya seyahatinin 400.yıl kutlamaları nedeniyle ismi Plaza de Colon olarak değiştiriliyor. Ne alaka demeyin, İspanyolcada Colombus, Colon demek. Meydanın en önemli noktası, batıyı yani Karayip Adaları’nı işaret eden Colombus heykeli. Altı sanat merkezi olan meydanın kendine ait bir parkı mevcut ve Keşif Bahçesi olarak adlandırılıyor. Güneye doğru ilerleyerek, upuzun Calle de Alacala Caddesi’ne geliyoruz. Bu caddenin bir ucu Las Ventas’a diğer ucu Kraliyet Sarayı’na uzanıyor. İşte bütün turumuz aslında bu cadde çevresinde dolaşarak noktalanacak. Colon Meydanın’dan sonraki ilk durağımız Retiro Parkı ve Sarayı. · ŞEHRİN İÇİNDE HARİKALAR DİYARI; BUEN RETIRO PARK Buen Retiro Park, 1.4 kilometrekarelik alanında heykeller, galeriler, suni bir göl ve Kristal Sarayı barındırıyor. Parkın tarihi 1500’lü yıllara dayanıyor. Size parkın tarihini anlatmak yerine görmeniz gereken noktaları özetlemek istiyorum. Kuzey girişi yakınında bahsettiğim suni göl var. Arzu ederseniz, kayık kiralayarak güzel bahçenin mis kokusunu ciğerlerinize, suyun dinlendirici sesini kulaklarınıza hediye edebilirsiniz. Gölün kenarında Kral Alfonso XII’nin görkemli heykeli var. Gül bahçesinde ise dünya üzerinde halka açık sergilenen tek “Lucifer – şeytan heykeli” var. “Falling Angel” adındaki çeşme, cennetten düşen şeytanı temsil ediyor. Londra’daki Kristal Saray’dan etkilenerek yapılan aynı isimli Kristal Saray, önündeki suni göl ile birlikte 1887 yılında, çiçek türlerini sergileme amacıyla inşa edilmiş. Arjantin Yolu (Paseo de la Argentina), 1750-1753 yılları arasında yapılmış Kraliyet Sarayı’nda yaşayan kralların heykellerini görebileceğiniz açık bir alan. Buen Retiro Parkı’ nda bir gününüzü rahatlıkla geçirebilirsiniz. Parkın hemen yanı başında Alcala Kapısı’nı göreceksiniz. Puerta de Alcala, Bağımsızlık Meydanın’da Neo-klasik bir abide olarak yerini almış. 18.yy’da orta çağ duvarları ile çevrili şehre, 1774 yılında Kral Charles III’ün emri ile Alacala şehrine giden yol üzerinde anıt kapı olarak inşa edilmiş. Anıtı dikkatlice incelerseniz, top şarapnallerinin izlerini görebilirsiniz. Doğuya doğru Cibeles Meydanı’na (Madrid Meydanı) yürüdüğünüzde, Madrid’in sembolleri konumundaki mermer heykeller ve çeşmeleri göreceksiniz. Ek olarak, Real Madrid Futbol Takımı kutlamalarını da bu meydanda yapıyor. C ibeles Çeşmesi bir an sizi Roma dönemine götürüyor. Aslanların çektiği at arabasının üzerindeki Bereket Tanrıçası Cybele’nin önünden geçerken ihtişamı sizi büyülüyor. Ancak fotoğraf çekmek trafik nedeniyle biraz sıkıntılı. Tam kavşakta olan Cybele’ye yaklaşmak da ayrı bir zorluk. · BANCO DE ESPANA’NIN GÜVENLİK ÖNLEMİNE ŞAŞIRACAKSINIZ Katedral tarzı ile Cibeles Sarayı, çeşmenin hemen arkasında yer alıyor. Posta Merkezi olarak 1909’da inşa edilen bina, günümüzde belediye binası olarak kullanılıyor. Meydanın etrafında bulunan Banco de Espana’nın (İspanyol Bankası) eski kısmı 1882-1891 yıllarında inşa edilmiş. Yıllar geçtikçe binaya bir çok eklenti yapılmış. Bankanın altında, 30 metre derinlikte altınlar saklanıyor . Modern güvenlik sistemine geçilmeden önce, hırsızlığa karşı altın odası, Cibeles Çeşmesi’nin suyu ile ağzına kadar doldurularak korunuyormuş. Bankanın karşısında milyarder bankacı Jose de Murga tarafından 1876’de inşa ettirilen Linares Sarayı var. 1992’de restore edilen bina, Casa de America olarak anılıyor ve Latin Amerika sanatlarına ev sahipliği yapan bir sanat galerisi olarak kullanılıyor. İspanyol ordusunun merkezi de Cibeles Sarayı’nın hemen karşısında yer alıyor. 1777’de inşa edilen bina, Buenavista Sarayı olarak adlandırılıyor. · MUSEO DEL PRADO; İSPANYOL SANATININ EV SAHİBİ Madrid, tam anlamıyla bir müze şehri. Prado Müzesi de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Müzede 12.yy’dan 19.yy’a kadar Avrupa sanatını temsil eden eserleri, “Kraliyet Ailesi Kolleksiyonu” kapsamında görebilirsiniz. İspanyol sanatını merak ediyorsanız Prado ilk tercihiniz olmalı. Francisco de Goya’nın sayısız eserini, Rubens,Titian ve Velazques’in eserlerini keyifle inceleme şansınız olacak. Size hemen rakamsal bilgiler vererek müzenin görülmesi gerektiği fikrini pekiştirelim: 7 bin 600 resim, 1000 heykel, 8 bin 200 eskiz, 4 bin 800 baskı ve pek çok tarihi döküman. Her yıl, yaklaşık 3 milyon insanın müzeyi ziyaret etmesinin bir nedeni olmalı muhakkak. Kısacık bir vakit ayırabilirseniz yol üzerinde Cervantes Enstitüsü’nün binasını görebilirsiniz. Özellikle karanlık çöktüğünde, aydınlatmalar ile bina çok daha göz alıcı oluyor. Yürüyüş yolumuzun üzerinde Güneş Kapısı (Puerta del Sol) var. İspanya’daki tüm yolların 0 kilometre noktası ve “ayı heykeli” işte bu meydanda bulunuyor. Ayı ve koca yemiş ağacı hanedanlığın sembolü olarak gösteriliyor. Meydanda ayrıca meşhur bir saat var. “On iki üzüm saati “ denilen bu saatin, 31 aralıktan 1 ocağa geçerken, her vuruşunda bir üzüm tanesi yiyene zenginlik getirdiğine inanılıyor. · KRALİYET SARAYI’NA GİRİŞ KUYRUĞUNA KARŞI ERKEN YOLA ÇIKMANIZ GEREKİYOR Gezimizin son noktası olan Kraliyet Sarayı’na gelmeden İspanyol Meydanı’dan geçiyoruz. Çocukluğumda sevdiğim karakterlerden Don Kişot (Don Quixote) ve Sancho Panza, beni o eski günlere götürüyor ve yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturuyor. Bu ikilinin bronz heykellerinin arkasında Miguel De Cervantes’in heykeli ve heykelin her iki yanında Aldonza Lorenzo ve Dulcinea del Toboso heykelleri bulunuyor. Arka siluette Madrid’in en yüksek iki binası Madrid Kulesi (142 metre) ve İspanya Binası (117 metre) görülüyor. Meydanda soluklanıp bolca fotoğraf çektikten sonra Kraliyet Sarayı ve yanı başında Almudena Katedraline doğru yöneliyoruz. Kraliyet Sarayı ya da Madrid Sarayı adından da anlaşılacağı üzere, kraliyet ailesine ait bir saray. Ancak, aile üyelerinin hiç biri burada konaklamıyor. Sarayın içinde çok farklı döşenmiş ve farklı malzemeler kullanılmış odalar mevcut. Bu arada içeri girerken çantalarınızı dolaplara kilitlemeniz gerekiyor ve flaşlı fotoğraf çekmenize izin verilmiyor. Hafta içi sabah 10.00’da açılan saray için sabah saat 08.00’de kuyruk oluşmaya başlıyor. Tavsiyem, dışarıdan panaromik olarak sarayı görmeniz ve ertesi gün sabah erken saatlerde sarayı gezmeniz. Almudena Katedrali, 1083 yılında Madrid’in yeniden fethi sırasında yıkılan caminin üzerine inşa edilmiş.
|
|