SON DAKİKA
İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme direnen, savaşta harap olmayan tek şehir: PRAG - 2Pek çok kişinin "masalsı bir atmosfer" olarak betimlediği Prag, ortaçağ dönemini günümüze taşıyan mimarisiyle görülmeye değer bir şehir. ÖZGE SESKİR GÜVENDİK Prag gezi yazımızın birinci bölümünde şehri üç bölüme ayırıp gezmenizi tavsiye etmiş ve gezimize Eski Şehir’den başlamıştık. Eski Şehir meydanında Orloj’un hikayesini anlatmış ve soluklanmıştık. Kaldığımız yerden gezimize devam edelim isterseniz.. Orlaj’ın sol tarafında St.Nicholas Kilisesi’ni görebilirsiniz. Kilise faal olarak hizmet veriyor. Nikah törenleri ve dini törenler yapılıyor, incil kursları ve hatta konserler veriliyor. Hemen belirtelim, Prag’ta üç tane St.Nicholas Kilisesi var. Bunlardan gezilmesi gerekeni Küçük Şehir’de bulunan kilise. Küçük Şehir’deki kiliseye Saint Nicolas Katedrali de diyorlar. Meydanda görülebilecek yerlerden bir diğeri de Tin Kilisesi’dir. Vin Diesel hayranları kiliseyi gördüklerinde hemen hafızalarına “xXx” filminin başlangıç sahnesi gelecektir. Kilisenin girişi sol yüzünde ve kiliseye ince dar bir sokaktan geçerek ulaşılıyor. Ancak Jan Hus heykelinden etrafınıza baktığınızda, Orlaj’ın tam karşısında kilisenin 80 metre yüksekliğindeki ikiz kulesini gözden kaçırmanızın olanaksız olduğunu fark edeceksiniz. 14. yüzyıldan kalma kilise, Eski Şehrin ana kilisesi konumunda. Gotik tarzın temsilcisi olan kilisenin içinde, 1670’lerden kalma Prag’ın en eski orgunu görebilirsiniz. BARUT KULESİ VE BELEDİYE BİNASI Kiliseden çıktıktan sonra Eski Şehrin doğu sınırına doğru yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle Eski Şehir’de görülecek son iki noktası olan Powder Tower (Barut Kulesi) ve Municipal House’a (Belediye Binası) ulaşabilirsiniz. Yan yana bulunan bu iki yapıdan çizdiğim rotayı izlerseniz, önce Powder Tower’a ulaşacaksınız. Power Tower ya da Powder Gate gotik tarzda inşa edilmiş on üç Eski Şehir kapısından biridir. Yapının inşası ilk başladığında ufak bir köprü ile Kraliyet Sarayı’na birleştirilmiş. Ne var ki, inşa tamamlanmadan Kral Vladislav birazdan anlatacağımız Prag Kalesi’ne taşınmış. Zaman içinde, 17. yüzyılda ismini de alacağı baruthane olarak kullanılana dek, kule önemini yitirmiş. Barut Kulesi, günümüzde şehri çevreleyen istihkamlardan kalan birkaç kalıntıdan biri olarak ilgi odağı halinde. Belediye Binası ise şehrin “kültür evi” olarak anılıyor. BAĞIMSIZLIK İLAN EDİLEN OPERA BİNASI Opera seviyorsanız “The Bartered Bride” uvertürünü dinlemenizi tavsiye ediyorum. Smetana Salonu’nun önemini de söyleyelim; 28 Ekim 1918 tarihinde Çekoslavakya’nın bağımsızlığının ilan edildiği yer olarak, Çekler için ayrı bir anlama sahiptir. Belediye Binası ve Powder Tower etrafındaki dükkanlarda bulabileceğiniz cam kelebekler Prag’dan alınabilecek en güzel hediyelikler arasındadır. Biraz pahalı bir hediye bakacak olursanız Bohemia kristal ve camlarına göz gezdirmelisiniz. ALPHONSE MUCHA MÜZESİ VE SARAH BERNHARDT Sanat şehrinde, meydandan yaklaşık 5 dakikalık bir yürüyüş ile ünlü ressam Alphonse Mucha’nın müzesine ulaşabilirsiniz. Ressamın hayatı ve eserleri ile ilgili fotoğrafları, tabloları, çizimleri, üç boyutlu çalışmalarını barok tarzında inşa edilmiş Kaunicky Sarayı’nda görme şansınız olacak. Paris’te kaldığı dönemde yarattığı eserlerinin ve özellikle "The Divine Sarah" lakaplı dünyanın en meşhur aktrislerinden Fransız Sarah Bernhardt’ın posterlerinin göz kamaştırıcı olduğunu belirtelim. Girişi ücreti 180 CZK olan müzeyi rehberle gezmek isterseniz en az 3 gün önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. (Çek Korunası, 1TL=10 CZK) Müzeden sonraki durağımız, Jerusalem Caddesi’ndeki Jerusalem Sinagog’u ya da Jubilee Synagogue’u oluyor. 1906 yılında Avusturya İmparatoru Franz Joseph I’in gümüş yıldönümü (jübilesi) adına inşa edilmiştir ve halen aktif olarak ibadethane olarak kullanılmaktadır. Sinagogun girişindeki at nalı kubbe hemen dikkatinizi çekecektir. Binanın kırmızı ve beyaz taş yüzünde bulunan motifler binanın en göz alıcı yeridir. Yolunuzu uzatmak istemezseniz Jubilee Sinagogu’na sapmadan devam edip, şehrin ana meydanlarından biri olan, kutlamaların yapıldığı ve halkın yoğun olarak toplandığı Wenceslas Square’a varabilirsiniz. Ortaçağda at pazarı olarak kullanılan alan, bu isimle de bilinmekte olup Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.
Meydanın sonunda ihtişamlı görüntüsü ile National Museum (Ulusal Müze) size göz kırpacak. Maalesef ki, tarih öncesi döneme, klasik arkeolojiye, etnografyaya, numismatik nesnelere kadar 14 milyon parçanın bulunduğu müze, 2016 yılına kadar sürecek bakım çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalı.
PRAG’IN SOĞUK VE CİDDİ SİLUETİYLE İNATLAŞAN HAYLAZ ÇOCUK ; DANS EDEN EV
Çok vakit harcamadan yolumuzun üstündeki diğer bir meydana Charles Square’e doğru yürüyoruz. Bu meydan dünyadaki en büyük birkaç meydandan biri ve hatta Avrupa’daki en büyük Ortaçağ meydanı olarak biliniyor. Bu alan, Charles IV tarafından 1348 yılında kurulmuş. Meydan tramvay, otobüs ve metro hatlarının kesişim noktasında bulunuyor. Meydandaki parkta soluklanabilir ve heykellere bakarken dinlenebilirsiniz. Buradan 5 dakikalık bir yürüyüşle Vltava Nehri’ne doğru ilerleyip, Fred ve Ginger’a (Dans Eden Ev- Dancing House) ulaşabilirsiniz. Günümüzde ING Bank’ın kullandığı bina, mimar Vilado Milunic ve Frank Gehry tarafından 1992 yılında tasarlanmış ve 4 yılda tamamlanmış. Prag, barok, gotik ve Art Nouveau tarza sahip yapılarla bilinen bir şehir ancak Dans Eden Ev, Prag’a inat sırıtarak milyonlarca kameraya poz veriyor. Yapıtın ismini koyan Frank Gehry, Fred Astaire ve Ginger Rogers adlı dançılardan esinlenmiş. Limitsiz bir bütçeyle inşa edilen ve her biri farklı şekil ve ebattaki 99 beton panel ile desteklenen yapı, statik ve dinamik, yin ve yang çevrimlerini tasvir ediyor. Modernizme tepki olarak doğan dekonstrüktivizm akımının etkisinde tasarlanan bina, melankolik Prag’da neşeyi arayan haylaz bir çocuk gibi gülümser karşınızda.
Çek tarihi ve sanatının ulusal abidesi olarak tanımlanan, “Medusa” lakaplı National Theatre’a (Ulusal Tiyatro) doğru ilerliyoruz. Çek ulusunun, ulusal kimliği ve bağımsızlığını sembolize etmek için tasarlanan yapıda sahnelenen opera, bale veya tiyatro etkinlikleri için mutlaka programınızı ayarlamalısınız. Biletler 500 ile 1500 CZK arasında değişiyor ve her gün mutlaka bir etkinlik sanat severlerle buluşuyor.
CHARLES KÖPRÜSÜ VE GUİNNESS REKORLAR KİTABI’NDA YERALAN PRAG KALESİ
Prag Kalesi’nin inşasının ardından, hem kalenin korunması hem de kalenin ihtiyaçlarını karşılayan tüccarların barınabilmesi amacıyla kurulan Mala Strana’ya (Küçük Şehir) geçiyoruz. 17. ve 18. yüzyıllarda barok ve rönesans tarzda yapılmış olan pek çok kilise ve malikaneyle ünlenen Küçük Şehir, Vlatava Nehri’nin batı kıyılarına kadar uzanır, Charles Köprüsü ile Eski Şehir’e bağlanır. 621 metrelik Charles Köprüsü’nden geçerken nehrin aslında bir ülkenin bağrına nasıl aktığına şahit olacaksınız. 1357 yılında kral IV. Charles tarafından inşa emri verilen köprü, 1841 yılına kadar Eski Şehri Prag Kalesi’ne bağlayan en önemli nokta konumdaydı çünkü, doğu ve batı Avrupa’yı birleştiren köprü, önemli bir ticaret rotası oluşturmaktaydı. Asıl ismi Taş Köprü olmasına rağmen (Stone Bridge) 1870’te köprüden ilk toplu taşımacılık yapıldığında ismi resmi olarak Charles Köprüsü’ne dönüştürülmüş. Köprünün her iki yanında da 15’er adet heykel mevcut. Çoğunluğu 1700’lü yıllarda yapılmış olan heykellerin, günümüzde köprü üstüne replikaları konuşlandırılmış. Köprü ile ilgili çoğu kimsenin bilmediği ve rehberlerin de anlatmadığı bir detayı da sizlerle paylaşalım. IV.Charles, 9 Temmuz 1357 sabahı, saat 5’i otuz bir geçerken köprü inşaatını kendi eli ile koyduğu taşla bizzat başlatmış. Böyle okuyunca çok bir önem arzetmiyor değil mi? Bir de şöyle bakın isterseniz: 1357- 9 -7 / 5:31.
|
|