SON DAKİKA
Kuzey Ormanları’ndan Kuzey İstanbul’a geçmeden…İstanbul’un kuzeyine yapılacak üçüncü havalimanı, Kuzey İstanbul yerleşimi ve inşaasına başlanan üçüncü köprüyle bağlantı yollarının tehdidi altındaki Belgrad Ormanları’nı, su yollarını, Kemerburgaz’ı sizin için dolaştım…Hüseyin IRMAK İstanbul’un kuzeyinde yer alan Belgrad Ormanları ölüme tarihinde hiç bu kadar yakın olmamıştı. Üçüncü Boğaz Köprüsü, onun bağlantı yolları ve bu yollar üzerindeki alanların imara açılması, üçüncü havaalanı ve kuzey havzasında yeni yerleşkeler için oluşturulan Kuzey İstanbul projesi… Şehir içinde kalan askeri alanların imara açılması, Belgrad Ormanı’nın milli parklara dönüştürülmesi, bölgede 20’ye yakın gölün hafriyat toprağı ile doldurulması ve imarlaşma alanı kazanılması gibi ilk etapta sayabileceğimiz gelişmeler, bölgedeki ormanlık alanların hızlı şekilde eritilmesi anlamına geliyor. ORMANDAN MİLLİ PARKA Doldurulan göllerin bir kısmı doğal, bir kısmı ise geçmişte maden ocaklarının açtığı çukurlarda zamanla oluşan göllerdi. Şimdi kalmadılar. Ormanlık alanın “milli park”a dönüştürülmesi, buranın mesire alanına dönüştürülmesi, başlangıçta hafif yapılara açılması demek oluyor. Bu da parka dönüştürülen bölgelerin orman özelliğini kaybetmesi, zaman içinde de hafif yapıların biraz daha ağırlaşmasına yol açacak. Bu yerler kiralama klasiği olan bir zaman sonra kullanım hakkının kazandırdığı sonuç olarak tapulanması yolu bile açılabilir. KEYFİ ALAN KAZANMA ÇABASI İhtirasla orman içinde çalışan iş makinalarının bölge bölge açtığı dev alanların yanı sıra, ana ve tali yollar için açılan geniş koridorlar, ayrıca kimi resmi kurum tesislerinin keyfi alan kazanma çalışmaları da eklenince bölgede bir dehşet fotoğrafı elde ediliyor. Bugünlerde o tarafa yolu düşen herkes bunları rahatlıkla görebilir. Açılan alanlardan kaçan ceylanlar, tilkiler, kaplumbağalar yolda karşınıza çıkıyor. Ayrıca umarsız yok edilen bu doğa parçasının dünya kuşlarının göç yolları üzerinde olması da yetkililerin pek umurunda değil. Sürüler halinde kuşların mola verdiği ağaçların bir kısmı kesildi bile. Diğer bölüme de hızla sıra geliyor. TARİHİ SU KAYNAĞI VE YOLLARI Bölge aynı zamanda İstanbul’a yüzyıllar boyu su sağlayan tarihi su yollarını da barındırıyor. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri ile günümüzde şehre su sağlayan su havzaları bu bölgede bulunmaktadır. Terkos, Kırkçeşme ve Taksim Suları üç ayrı hat olarak kuzey ormanlarından başlamakta ve ilerlemektedir. Doğal yataklarından su toplayan zarif bendler, nakledilecek suyu dinlendiren ve arıtan havuzlar, yeraltında ilerleyen galeriler, bu galerileri bir vadiden diğerine atlatan sanatsal su kemerleri de aynı bölgenin ziynet eşyaları olarak hala durmakta ve tarihin en uzun süredir kesintisiz çalışan su yolları hala bu bölgede bulunmaktadır. Her ne kadar Vatan ve Millet Caddelerinin açıldığı dönemde sur içi uzantısı yok edilmiş olsa da Belgrad Ormanları’ndan başlayıp Eğrikapı’ya kadar olan bölüm hala çalışmakta ve gelen temiz su buradan Alibey Barajı’na verilmektedir. Kuzey İstanbul projesinin bu su havzalarını kirleteceği, şehre gelen suyun yeni bir kirlilik sorunuyla karşılaşacağını da vurgulamak lazım. Tabi geriye kalabilen suyun… SAKİN VE YEŞİL KÖŞELER İşte tüm bu nedenlerle Kuzey Ormanları ve buradaki doğal yaşam, ayrıca köy hayatı bitmeden ve henüz Kuzey İstanbul’a dönüşmemişken gidin gezin. Çünkü sonra ne sulak araziler tükendiği için yok olacak manda sürülerini ve onların yattığı çamurlukları görebileceksiniz ne de köylerden manda sütü alabileceksiniz. Sakin ve yeşil köşeleri unutacağız artık. Yeni yerleşmeler, yeni sıkışıklıklar, yeni debelenmeler ve bir yığın şehir ve çevre problemi bizleri beklemektedir. Göçmen kuşlar, “bu ağaçlar nereye gitti, nereye konacağız?, Mola yuvalarımız nerede?” diyecekler mi bilinmez ama yollarına çıkan üçüncü havaalanı uçaklarının hem kendileri için hem de insanlar için büyük tehlike olacağı kesin. Uçak motorlarına sıkışacak kuşların oluşturacağı tehlike de eşikte bekleyen bir başka sorun durumundadır. CENDERE’DEN KEMERBURGAZ’A Şimdi geziye başlamadan önce yazar Akdoğan Özkan’ın http://t24.com.tr/yazi/kuzey-istanbul-olmeden-once/7215 linkiyle ulaşabileceğiniz blog yazısı “Kuzey İstanbul Ölmeden Önce”yi de kesinlikle tavsiye edeyim. Sonra da size diyeyim ki; bir hafta sonunuzu ayırın ve Kemerburgaz tabelalarını takip ederek ilerleyin. İster doğrudan çevreyollarını kullanın ister Kağıthane-Cendere yolunu kullanın. Cendere Yolu’nu kullanırsanız eğer; ta Istranca Dağları’ndan kopup gelen Kağıthane Deresi boyunca Cendere vadisinde yıllar boyu nasıl bir doğa vahşetine tanık olunduğunu ilk elden görebilirsiniz.
KEMERİN ÜZERİNE ÇIKIN
Kemerburgaz’a, aslında ismi Eğri Kemer (Kırık Kemer, Kovuk Kemer de deniyor) olan su kemerinin altından geçerek ulaşabilirsiniz. Unutmadan söylemeliyim ki; Eğri Kemer, bir Bizans kemeridir. Fakat çok büyük oranda Mimar Sinan’ın tamirinden geçmiştir. Hemen yanında aracınızı park edebilir ve kemerin üzerine çıkabilirsiniz. Bunu yapın, çünkü kemer gözleri üst tarafta müthiş bir derinlik vermekte ve güneş ışığı ile birlikte etkileyici bir nokta oluşturmaktadır. NOSTALJİK ÇARŞI Eski adı Pyrgos (Burgaz) olan Kemerburgaz Köyü, aslında bir mübadil köyüdür. Bölgedeki diğer tüm köyler gibi sakinleri de Selanik orjinlidir. Kemerburgaz, bir Pazar gününün aile ile birlikte sakin ve oldukça ekonomik geçirilebileceği ve büyük keyif alınacak bir İstanbul yerleşimidir. Sabah saatlerinde oradaysanız eğer, Meşhur Kemer Börekçisi’nin kalitesi vatandaş tescilli börekleri, poğaçaları sıcak süt eşliğinde sizi beklemektedir. Öğle vakti vardıysanız Kemerburgaz’a; ya çarşı içindeki köftecide ya da hemen yanı başındaki lokantada yemenizi şiddetle tavsiye ederim. Her ikisinin de kendine özgü atmosferi ama her ikisinin de kesinlikle lezzeti vardır. Üstelik çok ekonomik fiyatlarla… Bu iki işletme, her gün özellikle öğle vakitlerinde Sarıyer’den Eyüp’e, Maslak’tan, Ayazağa ve Kağıthane’ye kadar geniş bir alandan müşteri alır. Ve bu müşteriler, hangi dükkandan çıkarsa çıksın hemen arkada bulunan köyün en eski (burası Rum döneminde de aynı şekilde işletilmektedir) kahvehaneye geçer. Ya çay ya kahve içer. Mevsim yaz ise limonatayı atlamazlar. Yaban kestanesinin gölgesinde, sevimli bir ortamda yemek üzerine çaylarını içer, sohbetlerini yaparlar. Akşam da civar sakinleri aileleriyle birlikte burada sohbette veya oyundadırlar. İlk görene “İstanbul’da böyle yer kaldı mı?” dedirtecek bir yerdir. KAHVEHANE VE TAVAN SÜSLEMELERİ Kahvehanenin içini de mutlaka görmelisiniz. Tavan süslemesi ve duvarlardaki fotoğraflar sizi büyülü bir atmosfere götürecektir. Av hatırası malzemelerden, kemerlerin altından bir zamanlar geçen orman treni fotoğraflarına; Selanik’ten geldikleri bölgenin fotoğraflarından kahvehanenin eski fotoğraflarına kadar birçok malzeme sizi geçmişe götürecktir. Ocaktaki sıra sıra kahve fincanları da ayrıca hoşunuza gidecektir. İS KOKULU TULUMBA TATLILARI Yine çarşıda bulunan Meşhur Tulumbacı’yı mutlaka denemelisiniz. Küçük mütevazı dükkanda odun ateşiyle pişen tulumbaları alıp ister gidin kahvehanede oturun yiyin, ister arabanızda yiyin isterseniz evinize götürün. Genellikle sıcak yakalayacağınız tulumbayı koydukları kutunun kapağını kapatmadan size vereceklerdir, hamurlaşmasın diye. Ağzınızda odun kokusunu hissedeceğiniz bu tulumba, İstanbul’da nadir bulabileceğiniz bir lezzettir. ÜNÜ BÜYÜK TURŞUÇULAR Kemer’in patlıcanı gibi turşusu da meşhurdur. Patlıcanı ve diğer bahçe ürünlerini çarşıya kurulan tezgahlardan, turşuyu da ana cadde üzerindeki turşuculardan alabilirsiniz. Ama en eskisi ve bu işin kaynağı hangisi diye soracak olursanız, jandarma karakolunun karşısında, camında siyah zemin üzerinde beyaz yazılarla “Hacı Salih Dede’nin Turşuları” yazan orta dükkana gireceksiniz. Hem hoş bir sohbet ile hem sürpriz tadlar ve ikramlarla karşılacaksınız orada. Ayak üstü köyün turşuculuk tarihini öğrenebilirsiniz. TAZE MANDA KAYMAĞI Jandarma karakolu demişken hemen yanındaki sokaktan girip yaklaşık 50 metre ilerlediğinizde sağ kolda önünüze bir süt ürünleri dükkanı çıkacaktır. Buradaki manda kaymağını kesinlikle kaçırmayın derim. Tabi ki bulabilirseniz. Çünkü sabah saatlerinde kesinlikle tükeniyor. Civar köylerden gelen ve toprağında kimyasal olmayan alanlarda serbest otlayan hayvanlara ait sütten alın. Size şeffaf torbalarda ağzı bağlanarak verilen koyun sütünü beğeneceksiniz. Kendi üretimleri, koyun, inek ve manda yoğurtları ile süzme yoğurdu da denemelisiniz. Temiz dükkanda temiz bir sunum ile alacağınız malzeme içinize sinecektir. Bitmedi yine çarşı içinde bulunan fırından da istediğiniz çeşitte ekmek ve unlu mamuller alabilirsiniz. Kır bahçesi gibi bir yerde oturup yemek yemek ve keyif yapmak istiyorsanız Kemer’e giren ana yolun solunda tavuk ürünleri yapan ve salatası da lezzetli hoş bir mekan da elinizin altındadır. SİNAN’IN MAĞLOVA KEMERİ Tüm bunlar sizin bir gününüzü alır. Ama keyifli bir gün geçireceğinize emin olabilirsiniz. Eğer yemeği yiyip, hızla alışverişi de yapıp ormanın diğer bölgelerinde de gezmek niyetindeyseniz, ilk tavsiye edeceğim nokta Mağlova Kemeri’dir. Kemerburgaz çarşı içindeki göbekten çevre yoluna bağlanan güzergahı takip ettiğinizde küçük bir köprüyü geçer, hafif bir rampa çıkmaya başlarsınız. Sağınızda Eyüpoğlu Okulları kampusu, solunuzda Neşe Erberk Çocuk Yuvası girişlerini geçip Yaşam Kent site girişine gelmek üzereyken soldaki toprak yola girin. Uzunca bir süre ilerleyin, önünüze etrafı tellerle korunaklı bir elektrik direğine gelmek üzereyken sağa sapan bir başka ve daha dar toprak yola girin. Su akışına ilerlediğinizde önünüze biraz önce bahsettiğim tarihi su yollarının kesiştiği yer olan Baş Havuz gelir. Yuvarlak taş kütlesiyle bir Mimar Sinan eseridir. İçi çok etkileyicidir. Yol yanından sağa kıvrılır ve bir köprü altına girer. Üstünden bölgedeki çevre yolu geçmektedir. Yolu takip edip önce sağ, sonra sol hafif bir rampayı takip ederseniz Mağlova’ya ulaşacaksınız. Kesinlikle büyülü bir yer olduğunu göreceksiniz. Alibey Barajı’nın kuzey bölümünde kalan ve mimarlık tarihçilerinin “Mimar Sinan hiçbir şey yapmasaydı da sadece bu kemerle dünya mimarlık tarihindeki yerini alırdı” dediği kemerin üzerine çıkabilirsiniz. Eğer su seviyesi izin veriyorsa. Yoksa o hali de çok etkileyici ama hemen duvarın dibini takip eden patikadan su kenarına inerseniz, kemerin ana kütlesinin üzerine size çıkaracak merdivenleri görecek ve gözlere çıkabileceksiniz. Hayatınızda unutamayacağınız anlardan biri olacağına bahse girerim. ÇİÇEKÇİLER VE TAŞ ATÖLYELERİ Henüz Kemerburgaz’dasınız ve bulamayacağınızdan korkarak Mağlova’ya gitmek istemiyorsunuz diyelim. O zaman Göktürk yönünde devam edin. Yine bir Mimar Sinan eseri olan Uzun Kemer’in altına vardığınızda sağdaki çiçekçileri gezebilir ya da soldaki taş atölyesinde taş işçiliğinin ilginç örneklerini arasında gezinebilirsiniz. Uzun Kemer’i geçip Göktürk Köyü’ne vardığınızda bildiğiniz tüm markaların karşınıza çıktığını şaşkınlıkla göreceksiniz. İster inip çarşısında gezinin isterseniz aralara yerleştirilmiş restaurantlara, cafelere uğrayıp gösterişli ortamlarda bir şeyler yiyip için. AĞAÇLI KUMSALINDA YÜRÜYÜN Diyelim ki Göktürk’ü transit geçtiniz. Devam edin, Odayeri-Ağaçlı tabelasına kadar Saray’a giden otoyolda ilerleyin. Büyükşehir’in katı atık tesislerinden gelen kokuyu ve tesisi geçtikten sonra ilk sağdaki sapak sizi Odayeri ve Ağaçlı köylerine götürecektir. Odayeri bir orman köyüdür, süt-yumurta bulabilirsiniz. Ağaçlı aynı zamanda bir sahil köyüdür. Sahilindeki kumu çok güzeldir. Dalgalarının dövdüğü bölgede çok güzel taşlar vardır. Orada denize girmek Şile’deki gibi tehlikelidir ama ayağınızı suya sokarak kumsalda yürümenizi tavsiye ederim. Köydeki bakkaldan manda sütü alabilirsiniz. Dönüşte de Yukarı Ağaçlı’dan dönün ve orada isterseniz akşam saatlerinde manda sütü ve yumurta bulabilirsiniz. Dönüş yolunuz Kuzey İstanbul projesi çerçevesinde doldurulmuş devasa bir toprak kütlenin etrafını dolaşacaktır. Burası bir zamanlar büyük bir göldü ve çukurdu. Yukarı Ağaçlı köyünün tam önündeydi. Fakat dolduruldu. Çukur olması, daha fazla toprak almasını sağladı. Göl doldurulsa da su aşağılarda bir yerden çıkmaya başladı elbette. Bu problemi nasıl çözecekler bilinmez ama böylece gezinizde bir de doldurulmuş göl örneği görerek dönersiniz. Döndüğünüz yol, geldiğiniz yoldur ve iki tarafında ormanın nasıl acımasızca açıldığını, ara yollarda arka taraflarda açılan dev alanları da görebilirsiniz. ÇİFTALAN: COĞRAFYASI DEĞİŞEN KÖY Son bir güzergah daha tavsiye ederek bu uzun yazıyı bitireyim. Kemerburgaz’dan çıktığınızda Uzun Kemer’e gelmek üzereyken Çiftalan tabelasından sağa saparsanız, yolu takip edin, Eyüp Belediyesi Piknik Alanı’ndan girip Ayvad Bendi’ni görmeye gidebilirsiniz. Böylece tarihi su yollarına ait bir bendi tüm inceliği ve tüm bakımsızlığıyla görebilirsiniz. Piknik alanına değil de soldaki rampaya vurup Çiftalan köyüne doğru ilerlediğinizde yol sizi orman içinde üçüncü köprü için açılan dev koridorlardan birine çıkaracaktır. Orayı belki duyarlı, belki duyarsız bir ruh haliyle geçtikten sonra köye varırsınız. Köye varmadan sol tarafınızda yine Kuzey İstanbul dolgu alanlarından birini bütün büyüklüğüyle görme ‘şans’ını yakalarsınız. Köyde kahvehaneye oturun, güzel çayını için. Kamyon cantlarını üst üste kaynak yaparak oluşturulmuş sobaya bakın. Denizden püfür püfür esen rüzgarı hissedin, bir zamanlar maden ocaklarının açtığı çukurlarda oluşan göl bölgesine bakın, çünkü orası da dolduruldu. Göl olarak gördüğünüz yer bundan 50 yıl önce kara, göl ile deniz arasında göreceğiniz çıplak tepeler de denizmiş. Otuz yıl öncesine kadar güzel bir plajı olan köy, şimdi denize sadece uzaktan bakabiliyor. Kahvehanenin önünden devam edip yolu bitirmenizi tavsiye ederim. Önünüz bir uçurum ile kesilecektir. Oradan manzaraya mutlaka bakın. Maden ocakları nasıl bir coğrafya oluşturmuş görün. Durduğunuz yer 1983’e kadar köyün giriş yolu iken, ocak faaliyetleriyle çökmüş. Sonra kahvehaneye dönün ve işin hikayesini kahvehanenin sahibiyle konuşun. Ondan koyun sütü, yumurta sorabilirsiniz. İsterseniz kahvehanenin diğer yanından ilerleyip keçi ağılına gidebilir ve orada keçi sütü de bulma ihtimalini yakalayabilirsiniz. Nisan ayında o keçi ağılına gidin ve akşam sürünün dönüşünde sevimli oğlaklarla annelerinin buluşmasını seyredin. Özellikle çocuklarınız için çok etkileyici bir sahne olur. Son olarak, Çiftalan köyüne varmadan ikiye ayrılan yolun sağından da sahili takip ederek Uskumru Köy, Gümüşdere köylerini takip ederek Zekeriyaköy ve Kilyos’a çıkabilirsiniz. Yol boyunca yıllara dayanan doğa tahribatını, şimdi yapılanla birlikte göreceksiniz. Gerçek Zekeriya Köyü’nün içinde bulunan Kirazlı Bahçe’yi de şiddetle tavsiye ederek bitiriyorum yazıyı. İyi gezmeler. İşte size iki günlük gezi programı. Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|