SON DAKİKA
Kuzeyin Venedik’i, Neva nehrinin prensesi: St. PetersburgÇar Büyük Petro, St. Petersburg’u 27 Mayıs 1703 tarihinde, İsveç'ten geri aldığı topraklar üzerinde kuruyor ve şehir 200 yıl boyunca Çarlık Rusyası’na başkentlik yapıyor. 42 ada üzerine kurulu ünlü Rus yazarlar Puşkin ve Dostoyevski’nin kentinin içinden 60 kollu Neva nehri akar. Adaları birbirine 400 köprü bağlıyor.ÖZGÜR ESEN
Geçen sayımızda tanıttığımız Rusya Federasyonu’nun başkenti Moskova’nın ardından bu sayımızda Rusya’nın Baltık denizi kıyısına kurulu ‘tablo’ kenti St. Petersburg’u gezip, tanıyacağız. Tarihi, kültürel ve mimari önemi dolayısıyla UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından Dünya Kültürel Mirası kabul edilerek korumaya alınmış kuzeyin Venedik’i, orijinal adı Sankt Petersburg, bizdeki bilinen adıyla St. Petersburg tam bir açık hava müzesi. St. Petersburg, geniş bulvarları ve Çarlık döneminden kalma binalarıyla muhteşem bir kent. St. Petersburg Çarlığı yıkan Lenin'in, komünist devrimin zaferini açıkladığı kent olması dolayısıyla da Rusya tarihinde özel bir öneme sahip. Kentin devrim sonrası Leningrad adını alması da bu yüzden. 60 KOLLU NEVA NEHRİ ÜZERİNE KURULU Çar Büyük Petro, St. Petersburg’u 27 Mayıs 1703 tarihinde, İsveç'ten geri aldığı topraklar üzerinde kuruyor ve şehir 200 yıl boyunca Çarlık Rusyası’nın başkenti oluyor. Kent, İkinci Dünya Savaşı sırasında 900 gün Alman kuşatmasına direnç gösteriyor. 42 ada üzerine kurulu şehrin arasında dolaşan yaklaşık 60 kollu nehrin adı Neva’dır. Adaların birbirine bağlantısını yüksek olmayan yaklaşık 400 köprü sağlıyor. Hepsi ışıklandırılmış olan köprülerden 21’i gemi geçişleri için gece yarısından sonra belli saat aralıklarında açılıyor. Köprülerin bu ışıklı gece manzarası St. Petersburg’un en bilinen görüntülerinden biridir ve çok etkileyicidir. Büyük Petro olarak bilinen Rus Çarı, Rönesans ve Reform döneminde yaptığı incelemeler ve deneyler sayesinde Rusya'nın Avrupa'nın gerisinde kalmasını önlüyor. Sıcak denizlere inmek istemesi nedeniyle denizcilik ve gemicilik konusunda geniş incelemeler ve çalışmalar yapan Petro, bir gemide en alt rütbede çalışarak değişik kişiliğini gözler önüne çıkarıyor. Osmanlılar bu yüzden Petro’ya 'Deli Petro' ismini uygun görüyorlar ancak, Prut Savaşı'nda Osmanlı'nın karşısına büyük ve dayanıklı gemilerle gelince Deli Petro'nun adı Büyük Petro olarak anılmaya başlıyor.
KENT ISLAH EDİLEN BATAKLIK ALAN ÜZERİNDE YÜKSELİYOR St. Petersburg, Rus Çarı I. Petro tarafından 1703’te Neva Nehri deltasında büyük bir bataklık alan ıslah edilerek kuruluyor. Şehir merkezindeki pek çok bina Amsterdam'da olduğu gibi çamura gömülmüş direkler ve tahtalar ile kuvvetlendirilmiş temeller üstüne yapılıyor. Bugün Peter ve Paul Kalesi olarak bilinen kale, yeni şehrin ilk yapısı unvanını taşıyor. Kanalizasyon sistemi Çar Petro'nun Rusya'ya davet ettiği Alman mühendislerin denetiminde yapılıyor. Çar Petro, yeni şehrin inşasında çalışmalarını sağlamak için St. Petersburg dışında bütün Rusya'da taş bina yapımını yasaklıyor. Kent’in bugünkü kimliği 1716 yılında İtalyan mimar Domenico Trezzini tarafından Vasilievsky Adası merkez alınarak tasarlanıyor. St.Petersburg Barok mimari tarzının muhteşem örneklerini barındırıyor. Ayrıca İtalyan asıllı bir diğer mimar Francesco Bartolomeo Rastrelli tarafından yapılan binalar da şehre kimlik veren eserler arasında bulunuyor. GÜNLÜK HAYAT ZORLU VE MEŞAKKATLİ Kuzeyde olması nedeniyle kış günleri hava çok erken kararıyor. Kış mevsiminde sıcaklık eksi 30 derece olabiliyor ancak; sokaklarda her zaman insan oluyor. Neva nehri kışın tamamen donuyor. Nehrin üstünde sandalyesine oturup buza bir delik açıp balık avlayan pek çok insan görebilirsiniz.Yılın yaklaşık 6 ayı karlarla kaplı olan şehirde kışın memurların işe başlama saati günün aydınlanma saati olan 10:00'dur. Genelde karanlık olan şehirde, devasa tarihi binalar, görsel olarak insanı etkileyecek biçimde ışıklandırılmıştır. Orta gelirli aileler konut fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle genelde aynı apartman dairesini paylaşarak yaşıyorlar. Zaman zaman bazı binalarda aynı katta yaşayanların hepsinin tek bir banyo ve tuvaleti de kullandıkları olabiliyormuş. Apartmanların çoğunun giriş kapısının kilitli olma sebebi ise evsizlerin apartman girişine yerleşip burada yaşama olasılığı. Evsizler genellikle şehir dışındaki küçük ahşap evlerde ya da sokaklarda yaşıyorlar. KADINLAR HAYATIN HER ALANINDA BOY GÖSTERİYOR Kadınların eğitim ve öğrenim durumu yüzde 100’dür. Güzellikleriyle tanınan Rus kadınları çalışma hayatının her noktasında yer alıyor ve hemen her türlü ağır iş alanında genellikle kadınlar çalışıyor. Örnek olarak; Otobüs veya tramvay şoförlüğü, ağır kış şartlarında dış cephede sıva, alçı ustalığı, sokak temizleme, çöp toplama, hava sıcaklığı eksi 20 santigrad iken pazarcılık yapma gibi işlerin yanı sıra, mağaza müdürlüğü, fabrika genel müdürlüğü, üretim müdürlüğü alanlarında da söz sahibidirler. Rus kadınına davranış, yürüyüş gibi kültürel bilgiler daha çocukken okulda öğretiliyor. Ülkede kambur duran bir kadın göremezsiniz çünkü öğretmenler çocukları dik durmaları için uyarıyorlar. Ev temizlemek için gelen bayanlar bile topuklu uzun çizme veya ayakkabısıyla, modern giyimleriyle dikkat çekicidir. Normalde görseniz onlara kesinlikle temizliğe gidiyor veya boya yapıyor demezsiniz. Genellikle saatlik çalışıyorlar ama eğer iş çok yorucuysa veya sizden hoşlanmadıysa paraya ihtiyacı olmasına rağmen, “kusura bakma burası benim için çok büyük, çalışamam” diyebiliyorlar. KIZLARIN HEPSİ OKULLU Çocukların hemen hepsi kreşe gidiyor. Devlet tarafından her türlü spor, sanat, müzik, tiyatro gibi bir çok etkinlik destekleniyor ve ücretsiz, bu nedenle çocuklar dersleriyle birlikte sosyal yönden de iyi yetişiyorlar. Yetenekli çocuklar, başarılı oldukları dallara göre spor, müzik okulları gibi okulları seçerek kendi alanlarında eğitiliyor bu da onların konularında uzmanlaşmalarını sağlıyor. Bu nedenle nüfusu 5 milyonu bulan şehirde 1100′e yakın devlete ait anaokulu var. Her mahallenin kendi kreşi ve okulu bulunuyor. İlkokula devam etmeyen kız çocuk yok. 700′den fazla lise ve 100 civarında meslek okulunun tamamı ücretsiz ve devlete ait. Ayrıca özel okullar da eklenince çok sayıda eğitim kurumu olduğu ve eğitime verilen önem açıkça ortaya çıkıyor. İlginç bir nokta da bütün halkın el yazıları hemen hemen birbirinin aynı. 105 kilometre uzunluğunda ki St. Petersburg metrosu; Dünyanın en derin ve en eski metrosudur ve 1950 yılında kullanıma açılmıştır. HERMİTAGE MÜZESİ 3 MİLYON PARÇALIK ESERE SAHİP St. Petersburg’un müzelerini gezmeye Hermitage Müzesi’yle başlayalım. Çarlık döneminde Kışlık Saray olarak kullanılan ve Çarların özel sanat koleksiyonlarını barındıran bu tarihi bina bugün dünyanın en önemli müzelerinden biri olarak kabul ediliyor. Saray; 1764 yılında II. Katerina'nın Berlin'den 225 parçalık çok değerli bir resim koleksiyonu getirmesiyle müzeye dönüşüyor. Sonraki yıllarda Saray'a eser alımları devam ediyor. Koleksiyonda Picasso, Rembrandt, Michelangelo, Van Gogh, Raphael, Renoir ve Leonardo da Vinci gibi önemli sanatçıların eserleri bulunuyor. Avrupa'nın en seçkin müzelerinden biri haline gelen ve yaklaşık üç milyon parçalık esere sahip müze; zamanla gravür, silah, sikke, madalya, heykel, kitap ve arkeolojik eserler de eklenerek zenginleştiriliyor. Ancak Hermitage Müzesi’ne girmek çok kolay değil. Müze sabah saat 10:30 da açılıyor ama daha açılmadan önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Yaklaşık 2 saatlik bir bekleme normal kabul ediliyor. Eğer erken gitmemişseniz ya da internetten bilet almamışsanız saatlerce bekliyorsunuz. Bu kuyrukta beklememek için internet üzerinden biletinizi alarak, doğrudan sıranın başındaki diğer kapıdan müzeye girebiliyorsunuz. Müzenin kendi sayfasından bilet almak için: http://www.hermitagemuseum.org adresini kullanabilirsiniz. Müzeye Saray Meydanı’ndan bireysel giriş yapılabiliyor, Neva nehri tarafından ise grup girişleri yapılabiliyor.
Müzenin tamamını gezmeniz için 25 kilometre yürümeniz gerekiyor. Gezinin her bir esere 3 saniye ayırılsa haftalar alacağı söyleniyor. Girişte müzenin planları veriliyor, renklere göre salon numaraları ve salonda hangi eserlerin olduğu açıklanıyor. Eğlenceli bir bilgi olarak ise müzenin yaklaşık 50 kedisi olduğu ve akşamları fare mücadelesi yaptıkları söyleniyor.
BÜYÜLEYİCİ BEYAZ GECELER St. Petersburg’un ünlü "Beyaz Geceler” her yıl Mayıs ayının sonundan Ağustos ayının ortalarına kadar yaşanıyor. 24 saat boyunca hava yalnızca iki saat süreyle ve çok az kararıyor. Dostoyevski'nin tarafından yazılan “Beyaz Geceler” romanı bu zaman diliminde geçiyor. Roman dört beyaz gecede yaşanmış sade ve derin bir aşkın öyküsünü anlatıyor. Beyaz Geceler süresince açık hava konserleri, defileler, eğlenceler neredeyse hiç durmaksızın devam ediyor. Şehir’de mağazalar gece yarısına kadar açık tutuluyor. Havanın sürekli aydınlık olması nedeniyle evlerde ve otellerde çok kalın koyu renk perdeler bulunuyor. Bu dönemde oteller tam dolu çalıştığından fiyatlar çok yüksek oluyor. Yer bulabilmeniz için rezervasyonunuzu çok önceden ayarlamanız gerekiyor. Kafeler, restoranlar, tiyatrolar, mağazalar şehrin kalbi olarak adlandırılan Nevsky Caddesi’nde bulunuyor ve cadde oldukça geniş bir alana yayılıyor. Nevsky Prospekt şehrin en meşhur caddesidir. Daha çok turistlerin gezdiği bir cadde olmasına rağmen tarihi yapılar insanın aklını başından almaya yetiyor.
St. Petersburg’daki görülmesi gereken bir başka yer de şehrin kalbi olan "Saray Meydanı"dır (Dvortsovaya Pl-Palace Square). Meydanın ortasında 1834 yılında yerleştirilmiş ve kendi ağırlığı ile duran Alexander Sütunu yer alıyor. Dünyanın en büyüklerinden olan meydanın bir tarafında Hermitage Müzesi, diğer tarafında “Zafer Takı” yer alıyor.
St. Petersburg'u doyasıya yaşamak için köprüleri kullanarak kanallar arasında gezmeli, denk gelirseniz sokak müzisyenlerinin eşsiz müzik ziyafetini dinlemelisiniz. Mutlaka Neva nehrinde tekne turu yapın, Hermitage Müzesi'ni ziyaret edin, St. Isaac Meydanı’nı dolaşın, Kazan Katedrali, yaz aylarında yazlık saray Peterhof , Dostoyevski'nin Evi, Puşkin Tiyatrosu, Aslanlı Köprü, Saint Catherine Kilisesi’ni görün..
DÜELLODA YAŞAMA VEDA EDEN ALEKSANDR PUŞKİN St. Petersburg denilince ünlü şair Puşkin'den de bahsetmek gerekiyor. 18 yaşında şehre geliyor Aleksandr Puşkin. Dışişleri Bakanlığı'nda görev yaparken yazdığı bir şiir nedeniyle sürgüne gönderiliyor. Ancak; Çar affedince St. Petersburg'a geri dönüyor ve şehrin kültür-sanat alanında önemli bir isim oluyor. 1837'de eşinin onurunu korumak üzere bir düelloya giriyor ve yaşamını yitiriyor. İHTİŞAMLI KAZAN KATEDRALİ Vatikan’daki Pietro Katedrali’nden esinlenerek yapılan Nevsky Caddesi üzerindeki Kazan Katedrali çok ihtişamlı bir katedraldir ve giriş ücretsizdir. Karşısındaki “Singer” binası ise dikiş makinası markası olan Singer şirketinin 1904 yılında yaptırdığı binadır. Giriş katındaki kitapçıda gezmek ve üst katındaki “Şokolatnitza” da çikolata fondü yemek ya da isterseniz Kazan Katedraline karşı bir şeyler içmek ilginç gelebilir. BEEF STROGONOV “Admiralteysky” yani Donanma Binası, meydanın sol tarafında yer alıyor. Ancak; halka kapalı. Biraz ileride “Puşkin Müzesi” bulunuyor. Bu müzede Puşkin’in özel eşyalarını görebiliyorsunuz. Civardaki Kempinski Oteli’nin biraz ilerisinde ki somon renkli bina Strogonov Ailesinin Sarayı’dır ve günümüzde Rus Müzesi olarak kullanılıyor. Ailenin baş aşçısının kendi tarifi olan dünyaca meşhur mantarlı, kremalı et yemeği ailenin adı ile anılıyor, “Beef Strogonov”. DOSTOEVSKİ’NİN SUÇ VE CEZA’YI YAZDIĞI KENT Meşhur Suç ve Ceza romanındaki 5 numaralı evi görmek için Senaya bölgesindeki Sennaya Meydanı’na dolayısıyla "Stolyarny per"e gitmeniz gerekiyor. Dostoevski küçük bir cadde olan Kaznacheyskaya caddesinin 1 nolu evinde 1861-63 yılları arasında, 9 nolu evinde 1864’de ve daha sonra Suç ve Ceza’yı yazdığı 7 nolu evinde yaşamış. Bu evin az ilerisinde "Demiryolları Müzesi" mavi kubbeli "Trinity Katedrali" bulunuyor. VASİLEVSKİ ADASI Ada’ya Hermitage Müzesi’nin karşısındaki köprüden karşıya geçerek ulaşabiliyorsunuz. Adanın en eski kısmı “Sterelkaya” adı verilen kısmıdır. Şehrin en iyi manzaralarından birinin olduğu bölgede geceleri ucunda ateş yanan iki granit "Rostral Kolon" yer alır, önündeki su fıskiyesi müzik eşliğinde belli saatlerde gösteri yapıyor. RUSYA’NIN İLK MÜZESİ KUNTSKAMERA “Kuntskamera” adındaki müze Rusya’nın ilk müzesidir. Ucubeler müzesi olarak biliniyor. Dünya insanlarının yaşam stilleri ve eşyalarının sergilendiği bir müzedir. Ancak; ünü anomalili ceninler kısmıyla almıştır ve çok değişik anomalili cenin biraz rahatsız etse de kavanozlarda sergileniyor. St. Petersburg'da ulaşım için metro, tramvay, otobüs, taksi, kanal teknesini güvenle kullanabiliyorsunuz. Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|