SON DAKİKA
SAVAŞLARIN İZLERİNİ NOTALARA DÖKEN MAĞRUR ŞEHİREski kent sokaklarında dolaşırken, nal sesleriyle ortalıkta süzülen faytonları görünce, ister istemez, kendinizi ortaçağda yaşayan beyaz, dantel eldivenli düşesler ve smokin giymiş düklerin arasında kaldığınız bir masalda hissediyorsunuz. Viyana, estetik ve modern yaşam tarzıyla etkileyici bir şehir.ÖZGE SESKİR GÜVENDİK İşte Avusturya, işte müziğin ve faytonların şehri Viyana… Neredeyse her gece, pek çok farklı yerde klasik müzik dinletileri, senfoniler ve operalarla ruhunuzu şımartabileceğiniz şehir, yaklaşık üç yüz yıllık bir müzik geçmişine sahip. Mozart, Schubert, Beethoven ve daha niceleri gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin Avusturyalı olması da, ülkenin genetik koduyla ilgili önemli ipuçları veriyor sanki. Sanat tutkunlarının mutlaka bir akşam, bu muhteşem müzik ziyafetini yerinde izlemeleri gerektiğini belirtmeliyim. Biletler, özellikle de, 1869’da Mozart’ın Don Giovanni operasıyla açılan, çoğu insana göre dünya operasının merkezi, Viyana Devlet Operası’nda (Staatsoper) izlenecek temsiller için, aylar öncesinde tükeniyor. Biz, Hofburg Sarayı’nda bir operaya gittik ve gerçekten olağanüstüydü. Çocuk-yaşlı, geniş bir yelpazenin, eğlenceli vakit geçirdiği temsil, görülmeye değerdi. Şehrin en prestijli alışveriş caddelerinden Karnter’e yakın Devlet operası dışında, Mozart ve Strauss müzik dinletileri için Wiener Kursalon’da düzenlenen konserler de oldukça dikkat çekici. Viyana, Avusturya’nın başkenti, ülkenin en yoğun nüfuslu şehri. Geçmişten günümüze tarihini koruyarak gelmiş, tarihin izlerini taşıyabilmiş. Habsburg hanedanının yaşadığı kent, I. Dünya Savaşı’nda ciddi hasar almış, buna rağmen, mimari ve kültürel zenginliğini korumayı başarmış.
Osmanlılar, “batıya açılan kapı” olarak gördükleri şehri, 1529’da Kanuni Sultan Süleyman ve 1683 yılında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından olmak üzere iki kez kuşatıyorlar, fakat bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlanıyor. Viyana, günümüzde, Osmanlı ve diğer ülkelerden gelebilecek saldırılara karşı korunmak amacıyla yapılmış surları temsilen, ‘ring’lerden oluşuyor. ‘Eski şehir’ denen kısım ‘Innere Stadt’ ismini alıyor. 1850 yılında, ilk şehir genişletilmesiyle çevre yerleşimleri de kapsayan 9. bölgeye ulaşılmış. Daha sonra Türk ordusunun bir daha gelmeyeceği düşünülerek surlar yıkılmış. Zamanla 23 ringe ulaşan şehirde, 1940 yılında artık Türklerin gelmeyeceğine net olarak karar verilince St. Stephan Kilisesi’nin gözetleme kulesi de kapanmış. Şunu da belirtmeliyim, Viyana’da Türk nüfus o kadar yoğun ki, sokakta yürürken ya da bir yerde otururken bir Türkle karşılaşabilirsiniz. Biz, şehrin I. ringi Innere Stadt’tan başlıyoruz gezimize. Gotik tarzda inşa edilmiş mimarisiyle etkileyici bir görünüme sahip St. Stefan Kilisesi, şehrin en kalabalık, hareketli noktasında, çikolata ve kahve kokulu şık cafelerin ve her türlü mağazanın bulunduğu Stephansplatz’da yer alıyor. ■ VİYANA’NIN SEMBOLÜ KRALİÇE SİSİ’NİN SARAYI HOFBURG Habsburg hanedanına ev sahipliği yapmış zamanın Kraliyet Sarayı Hofburg’da, eski imparatorluk daireleri, müzeler, bir kilise, bir şapel, Avusturya başkanlık makamları yer alıyor. Müze kısmı 3’e ayrılıyor. Birincisi, ‘Silver Collection’, imparatorluk döneminin şaşaalı gümüş eşyalarını sergiliyor. İkinci bölüm, ‘Kraliçe Sisi Museum’ ve sonuncusu ise ‘Imperial Apartments denen Franz Joseph ve neredeyse Mozart kadar Viyana’yla özdeşleşmiş, ünlü Kraliçe Elizabeth’in (Sisi) yaşadığı özel daireleri. Sarayın biraz ilerisinde, İspanyol Binicilik Okulu, onun da ilerisinde II. Joseph’in at üstünde bir heykeli ve iki milyondan fazla el yazması kitabın bulunduğu, eskiden evlilik törenlerinin yapıldığı Ulusal Kütüphane var. Joseph ve Sisi’nin de nikah törenleri burada yapılmış. ■ MÜZELER ŞEHRİNDE KÜÇÜK BİR TUR Hofburg Sarayı’ndan çıkıp, Heldenplatz’a doğru gittiğinizde, Habsburg’ların 15. ve 18. Yüzyıllar arasında yaşamış sanatçıların eserlerini topladıkları Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi) ve Naturhistorisches Museum’i (Doğa Tarihi Müzesi) gezebilirsiniz. ■ SCHÖNNBURNN’IN BÜYÜLEYİCİ BAHÇESİ Görmeniz gereken başka bir yer de, “güzel ilkbahar” anlamına gelen, 1683 yılında yapılmış Schönnbrunn Sarayı. Osmanlı saldırıları sonucu bir bölümü yıkılmış, fakat daha sonra restorasyona uğramış sarayın, çok büyük ve çok gösterişli, bakımlı bir bahçesi var. İster çimlere uzanın, ister yeşilliklerin arasında yürüyüşe çıkın. 1400 odalı saray, Habsburg’ların yazlık sarayı olarak hizmet vermiş. Her odanın tavan süslemeleri ve dekorasyonu birbirinden farklı şekilde dizayn edilmiş. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yeralan Schönbrunn’a “Viyana’nın Versailles’i” deniyor.
Bahçeleri ve sanat galeriyle dikkat geçen saraylardan biri de, Belvedere. 1668-1745 yıllarında inşa edilen saray, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya ‘ya özgürlüğünü kazandıran antlaşmanın imzalandığı mekandır. ■ HUNDERTWASSERHAUS: BİR BAŞKALDIRI TİMSALİ Yaşam felsefesini “doğayla barışın, yağmuru kurtarın, her yağmur damlası doğadan bir öpücüktür” cümlesiyle özetleyen Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundert-wasser tarafından, 1980’li yılların soğuk beton yapılarına başkaldıran bir duruşu simgeleyen Hundertwasserhaus (Yüz Sular Evi), Viyana’nın kesinlikle en ilginç ve en eğlenceli yapısı. Binanın, belediye evlerinden farkı, asimetrik olması, dış cephesinin rengarenk olması ve üst kat terasların bahçe olarak düşünülmesi. Kegelgasse’de bulunan bu çılgın bina, Viyana’nın en çok turist çeken noktalarından biri. Bina sakinleri bu yoğun turist akınından rahatsız olsa da, mutlaka görülmeli. ■ VİYANA’NIN KAHVEYLE İLK TANIŞMASI Viyana’da kahve, çikolata ve tatlının tadına doymanız imkansız. Ünlü sachertorte ve apple strudel tatlıları kesinlikle denenmeli. Bunun için en doğru adres “Demel”. Tatlılarının yanında, kahvesiyle de adından söz ettiren şehirle kahveyi tanıştıran, kuşatmadan başarısızlıkla dönen ve yanlarında getirdikleri kahve çuvallarını bırakan Osmanlılar. Kuşatma sırasında, Osmanlılara hizmet ederken kahvenin nasıl piştiğini öğrenen uyanık bir Polonyalı, bırakılan kahvelerle Viyana’nın ilk kahvehanesini açıyor. ■ DÜNYANIN EN İYİ SCHNİTZELİNİ FIGLMULLER’DE YİYİN! Viyana’da “ne yemeliyim?” diye düşünenlere cevabım, tek kelimeyle “schnitzel!” olacak. Stephanplatz’da, dünyanın en iyi schnitzelini yiyebileceğiniz “Figlmüller”, kapısında oluşan uzun kuyrukta bekleme garantisine rağmen, uğramadan geçmemeniz gereken bir mekan. Porsiyon o kadar büyük ki, ilk bakışta tek başınıza bitiremeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Fakat yemeğe başlayınca, yanınızdakinin tabağına da saldırmamak için kendinizi tutmakta zorlanıyorsunuz. Schnitzeli, özel yapım patates salatası ve elma suyu eşliğinde yerken ne anlatmaya çalıştığımı anlayacaksınız! ■ ŞİMDİ YA DA HİÇ! Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|