SON DAKİKA
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu
ÇOSB Başkanı Ömer Sarıoğlu
Mehmet Özdoğan sistemi anlattı
TEİD Başkanı Mehmet Buldurgan
Girişimcilik, babadan miras kalabilir mi?Tabii ki kalabilir. Yani birşirketi kurmuş, geliştirmiş büyütmüş birinci kuşağın çocuklarından da çok iyi girişimciler çıkabilir. Ancak bunun gerçek cevabı bence “girişimcilik öyle garantili bir miras değildir” olmalı. Şimdi “bu soru ve bu cevap nerden çıktı” diyebilirsiniz. 14-20 Kasım tarihleri arasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) liderliğinde Global Girişimcilik Haftası kutlandı. TOBB gerçekten çok önemli ve yararlı bir çabaya önderlik ediyor. Nedir bu çaba? Türkiye’nin daha çok girişimci yetiştirmesi için gündem oluşturmak. TOBB Başkanımız da Kayserili olduğu için bu çaba TOBB’a iki kere yakışmış oluyor. İşte bu vesileyle “Girişimcilik babadan miras kalabilir mi?” diye sorarak başladım. Çünkü, öyle olsaydı, birinci kuşak tüm girişimcilik genlerini çocuklarına aktarabilseydi girişimci sayısı hızla artardı. Uzun süredir gözlemlediğim bir yanlışımızı eleştirmek istiyorum; “yanlışımızı” diyorum çünkü amacım birilerini eleştirmek değil hepimizi eleştirmek. Türkiye’de ne yazık ki birinci kuşağın dişini tırnağını parçalayarak var ettiği birçok şirket ikinci kuşakta büyük bir sıkıntıyla karşılaşıyor. Girişimcilik yeteneği olmasını beklediğimiz ve babadan dededen kalan işi büyütmesini umduğumuz birçok firmanın ikinci kuşağının tek derdi ‘koltuğa oturmak’ oluyor. Geleneği anlamadan, geleceği kurtaracağını zannedenler daha da sertleşmiş rekabet düzeninde önce kendilerini sonra temiz bir geçmişi perişan ediyor.
►ŞİRKET VE AİLE
Birinci kuşak şirketi kurmuş, ciro belli bir noktaya gelmiş, üretim süreci, iç ve dış pazar belirli bir düzene oturmuş. Önce ikinci kuşağı işe adapte etmek amacıyla çocuklar daha okurken işe sokuluyor. Amaç; şirketin farklı birimlerinde iş süreçlerinin içine girsinler ve detayları iyi öğrensinler. Ancak daha bu süreçte bir iç burukluğu başlıyor. İş ortamına sokulan ikinci kuşak üyelerinin sayısı birden fazlaysa iktidar mücadelesi de çok önceden başlamış oluyor. İşi öğrenmek özgüven kazandırıyor ve bir süre sonra her biri kendini şirketin geleceği olarak görüyor. Aslında şirket içi hizip de erkenden başlamış oluyor. Bir de çekirdek ailenin dışından akrabalar şirkete alınınca, hizip bambaşka bir gruplaşmaya dönüşebiliyor. Aradan birkaç yıl geçiyor, çocuklar okulu bitiriyor, evlilik v.s. derken tam zamanlı iş başlıyor. Evliliklerle gelin ya da damatlar da eklenmiş oluyor. Şimdi felaketler için her şey hazır. Şirket ve aile eskiden bir iken bu aşamadan sonra “aile ilişkileri ve aile fertlerinin kendi küçük dünyaları için talepleri şirketi sarsıcı bir iç etki olarak büyümeye başlıyor.
►EN SONU EN BAŞTAN PLANLAMAK
Bazı şirketler bu çerçevede büyük sıkıntılar yaşarken kendilerine kurtaracak çözümler arıyorlar, pek azı bulup kurtuluyor ama pek çoğu için iki sonuç var; parçalanmak ya da yok olmak. O yüzden benim önerim; birinci kuşak, ikinci kuşak adaylara daha anne karnına düştüğünde oturup bu “en sonu planlamalı” ki büyük güçlüklerle ortaya çıkardıkları değerleri ve artık ülke için de önemli olan işletmeleri kaybetmeyelim. İşin sonunu baştan planlamak da ancak "Aile Anayasası" ya da "Şirket Anayasası" diyebileceğimiz temel kuralları baştan koymakla olur. Aileye katılacak her ferdin de bu kurallarla uyum içinde yol almasını en baştan sağlamak gerekiyor.
►PATRONLUK MESLEĞİ
Rahmetli Üzeyir Garih, bir sohbetimizde “Biz çocuklarımıza meslek ya da yöneticilik öğreterek yanlış yapmışız, bizler onlara patronluğu öğretmeliyiz” demişti. Bunun anlamı bir patron bakışıyla şirketin yaşaması, büyümesi için yapılması gerekenleri yapacak vizyonu çocuklara aşılamaktı. Merhum Üzeyir Garih ‘patronluk’ kelimesini biraz da ‘girişimcilik’ yerine kullanmıştı. İkinci kuşak şirketi yönetme tutkusu yerine yeni fırsatlar kovalamalı. Suudi Arabistan ve Hindistan'dan iki gözlem KASIM ayı içinde önce Hindistan’a gittik. İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) Hindistan’da ilk kez düzenlediği Türk Ürünleri Fuarı kapsamında Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da geldi. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş ve Bakan Çağlayan Hintli yetkililerle görüşmeler yaptılar ve en çok “gümrük duvarlarını indirmek için” konuştular. Sayın Çağlayan’ın tezi “Biz de bir zamanlar gümrük duvarlarının arkasına saklanmıştık, sonra AB ile Gümrük Birliği’ne girdik ve sanayimiz küresel rekabette çok başarılı bir gelişme gösterdi. Siz de gümrükleri indirin ve sanayinizi rekabete açın” şeklindeydi. Sayın Bakanın söyledikleri çok doğru ama Hintliler bu öneriyi pek de dikkate almış gibi görünmediler. Yani Hindistan’a ihracatımızın artması kısa vadede biraz zor. İkinci yolculuğumuz da Türkel Fuarcılık’ın Cidde’de düzenlediği Wedding Arabia Fuarı için Suudi Arabistan’a oldu. Burada ilginç bir şahsiyetle tanıştım. Bir Suudi işadamı. Kendisi Türkiye’de ‘mermer fabrikası ortaklığı’ kurmuş. Ancak Suudi Arabistan’a ihracat yapmıyormuş. “Neden” diye sordum, “Suudi Arabistan’da iş yapmak çok zor, Türkiye’de çok kolay, her yere ihracat yapıyoruz ama Suudi Arabistan’a yapamıyoruz” dedi. Dünya Bankası tarafından her yıl hazırlanan ‘İş yapmak’ isimli raporda Suudi Arabistan dünyada en kolay iş yapılır 10. Türkiye ise 115’inci ülke olarak gösteriliyor. Raporu okuyunca Türkiye’ye ne kadar büyük bir haksızlık yapıldığını düşündüm.
Yükleniyor...
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|