SON DAKİKA
‘Amerika bol para verdi kazandı, Avrupa parayı sıktı kaybetti’Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Amerika’nın kriz sonrasındaki ekonomi politikaları ile büyümeyi artırıp işsizliği azalttığını, Avrupa Birliği’nin ise büyümede eksiye geçip işsizliği büyüttüğünü söyledi.Giray DUDA Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, 2008 krizi ve sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği’nin uyguladığı ekonomik politikaları karşılaştırarak, “Amerikan ekonomisi güçlü olmasaydı, global ekonomi ikinci dibe düşerdi” dedi. Prof. Dr. Aslanoğlu, her biri dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturan iki büyük bölgesini karşılaştıran konuşmasında şunları anlattı: KİŞİSEL TASARRUF İYİ, TOPLUMSAL TASARRUF DEĞİL İktisatta çok sık kullandığımız bir kavram vardır: Tutumluluk paradoksu. Bize küçük yaştan bu yana tutumlu olursak gelecekte rahat edeceğimiz öğretilmiştir. Ama bir toplum tümüyle tutumlu olursa gelecekte pek rahat etmiyor. Çünkü herkesin tutumlu olmaya çalıştığı bir ortamda üreticiler de üretimden vazgeçiyor. Üretimi azaltırsa birilerini işten çıkarıyor, insanlar işsiz kalıyor. İşsizlik arttıkça ücretler düşmeye başlıyor. Karlar düşüyor ve tasarruf ederken negatif bir sarmala dönülüyor. Bunun bir türevi gibi, sanki şu anda Avrupa’da yaşanan, ısrarla sürdürülen para ve maliye politikaları bir sıkılaştırma paradoksu yaşatıyor. Avrupa daha iyi olmak için bütçeyi sıkarken, para politikasını kontrollü uygularken bu politikalar tam tersi sonuçlar veriyor. Rakamlar bunu çok net biçimde ortaya koyuyor. Avrupa’da çok ciddi bir durum var gibi görünüyor ve bunu da yakından izlememiz gerekiyor. 2008’DE CİDDİ BİR UYARI VARDI OECD Öncü Ekonomik Göstergeler Endeksi, bize dünyanın nasıl ve nereye gittiği hakkında çok iyi fikir veriyor. Buna göre, 2008 yılında dünyanın büyük ekonomileri aşağıya doğru gidiyor ve açık açık geliyorum diyen bir kriz var. Krizi yaşadık. Dünya ekonomilerinde endeksin yönü aşağıya doğru gidiyor. Yani 2008’de ciddi bir uyarı vardı. Sonra kriz geldi. Daha dibe gittik. Arkasından hızlı bir toparlanma var. Bu grafiğin yukarı gitmesinin ana nedeni, Amerika, Çin, Japonya gibi dünyanın büyük ekonomilerinin maliye politikasına verdiği büyük destekler gibi görünüyor. Örneğin Amerika 15 trilyon dolarlık bir ekonomi. Dünya ekonomisinin neredeyse dörtte biri. Obama ilk geldiğinde 780 milyar dolarlık bir paketle ekonomiyi destekledi. Amerika’da internet bağlantıları değişti, okullar boyandı, kaldırımlar yenilendi. Vergi indirimleri yaptı. Meşhur Keynes’in söylediklerini yapmaya çalıştı. Japonya 220 milyar dolarlık paket açtı. Bu 6-7 trilyon dolarlık Japon ekonomisi için önemli bir rakam. Çin 580 milyar dolarlık paket açtı ve faizler bu ülkelerde hızla indi. Para politikalarını desteklediler ve bu büyüme gerçekleşti. DÜNYA BÜYÜME SORUNU YAŞIYOR Fakat geçen yıl göstergeler yine aşağıya döndü. İkinci bir dip gibi değil ama dünya büyüme ile ilgili bir sorun yaşıyor. Örneğin dünya ekonomisinde 10-12 trilyon dolarlık büyüklüğe sahip BRIC ülkelerinde büyüme sorunu görünüyor. Çin, son 12 yılın en düşük büyümesini yaşadı. Brezilya kötü gidiyordu biraz toparladı. Dünya ekonomisinin yine dörtte biri olan Euro Bölgesi de resesyonu ile Asya’yı da aşağıya çekmeye başladı. Türkiye ekonomisi de global ekonominin içinde. Biz de aşağıya gittik. Hatta tasarruf azlığımız yüzünden daha kötü gittik. Para bollaşınca biz de toparladık. Şimdi Türkiye yavaşlayan ekonomiler arasında gidiyor. Ancak herkes aşağıya giderken Amerika yukarıya doğru hareket halinde. Eğer Amerika da diğer ülkeler gibi aşağıya gitseydi biz muhtemelen ikinci dibi çok konuşuyor olacaktık. Global ekonomi daha aşağıya gitmediyse bunun temel nedeni Amerikan ekonomisinin göreceli gücü gibi görünüyor. Cumhuriyetçiler özellikle bütçe açıklarında Obama’ya sorun çıkardılar. Ancak ABD Merkez Bankası Başkanı Ben S. Bernanke, içerideki muhalefete rağmen ağırlığını koydu ve parasal genişlemeye sonsuz destek verdi. EURO BÖLGESİ RESESYONDA Dünyada şimdi bir büyüme tablosu yayınlasak, resesyonda olan bölge Euro Bölgesi’dir. BRIC ülkeleri aşağıya doğru gidiyordu şimdi toparlanıyor. Amerika’nın büyümesi yüzde 2.5-3 gibi düzeyde. Temel tehlike Euro Bölgesi gibi görünüyor. Kriz öncesinde Amerika ile Avrupa Euro Bölgesi’nin büyüme oranları birbirini sırayla geçiyordu. İyi büyüyorlardı. Kriz çıktı ve Euro Bölgesi Amerika’dan daha kötü daraldı. Amerika, para ve maliye politikasına gereken desteği verdi, Avrupa vermedi. Amerikan ekonomisi yüzde 2-3’lere giden bir büyümede, işsizliği de 10.5’lardan 7.5’lara indirdi. Avrupa işsizliğini 7’lerden 12’lere doğru artırdı ve şu anda resesyonda. Gelecek yıl IMF iyimser bir tahminle yüzde 1 olacağını söylüyor ama bence ekside kalmazsa başarı diye nitelemek lazım. Özetlersek, ortada iki büyük ekonomi ve iki farklı ekonomi politikası sepeti, farklı sonuçlar var. Çok basite indirgersek Amerika maliye politikasında daha gevşek gitti, borçluluğu arttı. Bütçe açığı yüksekti, son dönemde biraz bastırılıyor. Avrupa Birliği sıkı gitmeye çalıştı. Bir çok ülkede maliye politikasında sıkılaştırma uygulanıyor. Vergileri artırmak ve harcamaları kısmak gibi. AVRUPA’DA RESESYONA RAĞMEN YÜKSEK FAİZ VAR Para politikasında Amerika olabildiğince gevşek gitti. Sıfır faiz ve çok para uygulamasına yöneldi. Avrupa Birliği’nde Mario Draghi öncesinde çok sıkı gidildi. Draghi geldikten sonra kısmen bir rahatlama oldu ama Avrupa tahvil ve bonolarını alan bir Avrupa Merkez Bankası yok aslında. Bankaları rahatlattı. Hala resesyona rağmen Amerika’dan 0.75 puan yukarıda faiz uyguluyor. İsteyerek ya da istemeyerek sıkı duran bir Avrupa Merkez Bankası var. Yapısal reformlarda her ikisi de yavaş denebilir ama Amerika biraz daha önde. Mesela ne yaptı? En temel sorun bankacılıktır. Kriz çıktıktan sonra birkaç ay içinde bankacılıkta çok ciddi bir operasyon yaptı. Sermaye verme, birbiriyle birleştirme veya kamulaştırma gibi. Çok sıkı stres testleri yaptı ve o soru işaretlerini büyük oranda kaldırdı. Amerika biraz finansal regülasyonlara da ağırlık verdi. Avrupa bir çok şey gibi bunları da yapamadı. Sosyal güvenlik sistemi gibi konularda yapması gereken çok şey var. İki temel politika arasındaki farklılıklar bunlar. Bunun sonucu, Avrupa’da büyümenin yavaşlaması ve işsizliğin artması oldu. Genişletici politikaların da ileride yarattığı bazı sorunları vurgulamak gerekiyor. Örneğin, yapısal reformlar gecikebiliyor, Carry Trade (düşük faiz oranlarına sahip olan para birimi cinsinden borçlanıp, yüksek faiz veren para birimi ile yatırım yapıp aradaki faiz farkı kadar kar elde etmek) yaratıyor, varlık fiyatlarında balonlar oluşabiliyor, finansal piyasalarda doğal denge fiyatının oluşmasını engelleyebiliyor ve en önemlisi enflasyon tehlikesi yaratıyor.. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|