SON DAKİKA
Leasing sözleşmelerinde en çok nelere dikkat edilmeli?İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi İsmail Altay uyarıyor: ■ Banka kredisine göre kimi açılardan avantajlı olan leasingde sözleşmelerdeki önemli bir hüküm, temerrüt durumunda şirketlere çok büyük zararlar verebiliyor. ■ Avukat İsmail Altay, yasada yer alan bir maddenin sözleşmelerde yer aldığını, ancak bunun emredici hüküm olmadığını belirterek altına imza atılacak sözleşmeden çıkarılması için önceden görüşülmesi gerektiğini vurguluyor.GİRAY DUDA
Finansal kiralama ya da orijinal adıyla leasingin yasal mevzuata kavuşması 1985 yılında gerçekleşti.
Finansal Kiralama Kanunu bu yıl yayınlandı.
Yasa, başlığından itibaren her yerinde finansal kiralama deyimini kullanıyor. Ancak, şirketlerin bir çoğunun adında leasing deyimi kullanılıyor ve her ikisi de
sektörde aynı yoğunlukta kullanılıyor.
Bir finans kullandıran finansal kiralama şirketlerinin çoğu bankaların yan kuruluşları olarak faaliyet
gösteriyor. Ayrıca katılım bankaları, büyük şirketler ve yurt dışı leasing şirketlerinin Türkiye birimleri de
finansal kiralama alanında çalışıyorlar.
Bu yazıda, sözünü ettiğimiz gibi çok büyük kuruluşlar olan leasing şirketleri ile çalışan küçük ve orta boy yatırımcıların, bilgi eksikliği nedeniyle, bir sıkıntı anında ne kadar kötü duruma düşebileceklerini gösteren bir hukuki tartışmayı gündeme getiriyoruz. İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Altay, finansal kiralamadan yararlanan şirketlerin uyarılması gerektiğini vurguluyor. Avukat İsmail Altay’a ‘Global Sanayici’ adına sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle :
- Finansal kiralama çok yaygın kullanılıyor mu?
-Evet. Özellikle düşük KDV oranından dolayı oldukça cazip bir uygulamaydı. Başlangıçta KDV oranı yüzde 1’di. Sonra genel KDV oranına, yani yüzde 18’e çıkardılar. Sektörü neredeyse öldürme noktasına getirdiler.
- KDV oranı neden yüzde 18’e çıkarıldı?
-Leasingde yapılan iş faizsiz bankacılıkla aşağı yukarı aynı. Onlarda da makine vs. alınıyor, teslim ediliyor. Leasing’i andıran bir çalışmaları var. O yüzden, o sektörü canlandırmak açısından yapılmıştır diye düşünüyorum. Yüzde 18’lik oran leasingin cazibesini çok büyük ölçüde ortadan kaldırıyordu. Sanıyorum aradan geçen zamanda bunun sakıncalarını gördüler ve geçen yılın sonunda finansal kiralamada KDV oranı yeniden yüzde 1’e indirildi.
Türkiye’de KOBİ’ler hep leasingle çalışıyor. Geri ödemeyi kira öder gibi yaptıkları için, mülkiyete ilişkin
payı da kira öder gibi ödüyorlar. Onları gider gösterebiliyorlar ve vergi açısından tabii rahatlıyorlar.
Ben aslında şunu anlatmak istiyorum. Hukuki açıdan baktığınızda, leasing, müşteri açısından farklı, leasing şirketleri açısından farklı gözüküyor. Neden biliyor musunuz? Normalde bir KOBİ olarak işletmenizin bir makineye ihtiyacı var. Gidip bir makineyi seçiyorsunuz. Bunu alabilmek için bir finansöre ihtiyaç duyuyorsunuz. Bankadan da kredi alabilirsiniz ya da leasing de yapabilirsiniz. Başka yöntemler de bulabilirsiniz.
Size uygun geliyor ve leasing şirketi ile anlaşıyorsunuz. Makineyi beğenip bunu al, bana teslim et, diyorsunuz.
►KİRA GİBİ ÖDEMEK AVANTAJLI GELİYOR
- Banka kredisine göre daha avantajlı olduğu
için mi finansal kiralamayı tercih ediyor?
- Bankadan alsa daha yükseğe mal oluyor. Doğal olarak uygun fiyatlıyı tercih ediyor. Burada KOBİ’nin bakış açısı şöyle: Bu makine benim için alınıyor. Ben de kira gibi ödeme yapacağım. Dört yılın sonunda sembolik bir rakam, mesela 350 bin euroluk bir makineyi 500 euro gibi bir ödeme yaparak mülkiyetinize alıyorsunuz. Dört yıl boyunca aslında kira ödüyorum diye mülkiyeti devreden payı da ödüyorsunuz.
Yani mülkiyete ödenen para artı kira parası ödeniyor.
Sembolik ödemeyi de yapıyorsunuz. Çünkü hukuken bir şeyi satın aldığınızda karşısında ödeme yapmanız gerekiyor. Sonuçta o koca makine sizin mülkiyetinize geçiyor.
Sözleşme yapılırken sistem bu şekilde algılanıyor. Her şey çok güzel. Fakat yatırımcılar şunu bilmiyorlar: Temerrüde düşersek ne oluyor? Sıkıntı da orada başlıyor zaten. Bir bankadan kredi aldığınız zaman makinenin mülkiyeti direkt olarak size geçiyor. Çünkü siz doğrudan satıcı ile muhatap oluyorsunuz, bankanın kredisiyle satın alıyorsunuz. Mülkiyet sizin oluyor. Bankalara karşı borçlanıyorsunuz ve taksitleri ödüyorsunuz.
►SATIYOR BORÇTAN DÜŞMÜYOR
- Leasingde ödemelerde sorun çıkarsa ne oluyor?
-Siz ödeyemez, temerrüde düşerseniz leasing şirketi şunu yapıyor: Bir ihtarname gönderiyor. ‘60 gün içinde geçmiş borçlarını öde, aksi takdirde sözleşmeyi feshederim. Geri kalan borçları da talep ederim ve makineyi de bana teslim et’ diyor.. Olay orada kopuyor. Müşteri eğer ödeyemezse, sözleşme feshedilirse ne oluyor? Onca ödemiş olduğunuz şey havaya gidiyor. Makineniz elinizden gidiyor, işletmeniz çöküyor. Gelecekteki borçları tahsil etmek için leasing firması teminat, ipotek vs. ne varsa hepsini çözmeye başlıyor. Birdenbire girişiliyor çünkü bu işlere. Hem makineyi alıyor hem de ipotekleri çevirmeye başlıyor. Makineyi ikinci elde satabilirse o elde ettiği parayı da borçtan düşmüyor. Onu cebe atıyor.
►DOĞMAMIŞ BORÇLARI TALEP EDİYORLAR
- Burası oldukça ilginç...
-Kanunun 25’inci maddesi
diyor ki, sözleşmenin kiralayan tarafından feshi halinde kiracı malı iade ile birlikte vadesi gelmemiş finansal kiralama bedellerini ödemek yükümlülüğü altında olduğu gibi kiralayanın bunu aşan zararlarından da sorumludur. Aşan zarar varsa onu da ödemesi isteniyor. Burada adaletsiz olan şey şu: Hem makineyi alacaksınız hem gelecekteki muaccel olmamış (doğmamış) borçları tahsil edeceksiniz, makineyi sattığınızda da borca mahsup etmeyeceksiniz. Bir kere bu Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı. Çünkü Anayasa’nın 10’uncu maddesi kimseye imtiyaz tanınamayacağını söylüyor. Burada imtiyaz tanınmış.
Üzerini önemle çizdiğimiz bir şey var. Ben her ay ödeme yaptıysam, ödediğim paranın içinde mülkiyeti devraldığım kısım da var. Öyle olunca makine satıldığı takdirde mülkİyeti devralmak için ödenen kısımla kira için ödenen kısımları ayırman gerekiyor. Mülkiyeti devir için ödediklerimi ayırman ve bana iade etmen lazım. Burada, haksız, adaletsiz kazanma var.
Henüz bunu yargıda kazanmış değiliz. Bu yola çıkan arkadaşların çok sabırlı olması lazım. Çünkü bu emsal bir karar olacak. Emsal bir karar olacağı için baştan kimse söz veremez. Hiçbir davada söz verilmez ama bu konuda hiç söz verilemez. Uğraşmak, sabırlı olmak lazım. KOBİ’ler sabırlı olamıyor. Çünkü çökmüş durumda oluyorlar. Paraları pulları kalmıyor, iflasın eşiğine geliyorlar. Sabredemedikleri için karşı tarafın “cazip” bir teklifi olduğu zaman davadan vazgeçip bu işi bitiriyorlar. Karşı taraf da zaten bunu biliyor. Nitekim bir davamızda karşı tarafın teklifine boyun eğerek davadan vazgeçildi. Aslında ödemiş olduğunuz o bedelin geri alınması lazım.
►FİNANS ŞİRKETLERİ KOBİ’LERE
KARŞI TEK KALE OYNUYOR
- Bununla ilgili bir Yargıtay kararı yok mu?
-Hayır, bu konu hiç Yargıtay’a gitmemiş. Çünkü şöyle bir şey var. Finans dünyasında müşteri tarafının hukukçu, avukat eksikliği var. Finans kuruluşlarında kalabalık, bu işi bilen hukukçu ordusuna karşılık diğer tarafta genelde avukat eksikliği söz konusu oluyor. Sonuçta, finans şirketleri KOBİ’lere karşı tek kale oynuyor. Bizim adalet anlayışımıza uymayan sözleşmeler hazırlıyorlar. Çok güçlü lobi faaliyetleriyle yasaların hazırlanmasına da etkide bulunuyorlar.
Burada mücadele etmek lazım. Anayasa sosyal devlet diyor. Medeni Kanun’daki dürüstlük kuralı bizim pusulamızdır. Sözleşmeler dürüstlük kuralına, ahlaka, adaba aykırı
olarak düzenlenemez zaten. Burada haksız zenginleşmeye yol açacak bir kanun maddesi var. Sözleşmeye de aynen bunu geçiriyorlar. Ama bence benim meslektaşlarım şunu atlıyorlar. Mülkiyet için ödenen paranın
geri alınması ve bu konuda uğraşılması gerekiyor.
- Peki bu tür sözleşmeye karşı, yatırımcı şirketlerin, KOBİ’lerin yapabileceği ne var?
- Bu emredici bir kural değil. Sözleşme imzalanırken bu madde üzerinde durulması lazım. Müzakere edilmesi lazım ve bu maddenin sözleşmeden çıkartılması lazım. Sözleşmenin feshedilmesi halinde ödenen kısmın iade edilmesi gibi bir hüküm konulmalı ya da makinenin iade edilmesi halinde borca mahsup edilmesi gibi bir hüküm konulmalıdır.
►YAPILANDIRILAN BORÇ SONRASI HACİZ OLMAZ
- Banka kredisi kullanımı leasingden çok farklı değil mi?
- Kredilerde mülkiyet hemen size geçiyor. Temerrüt durumunda banka gelip malı haczeder, satıp borca mahsup eder. Leasingde ise uygulama bu şekilde. Bunun üstüne gidilmeyince aynen devam etmiş. Dikkat çekici bir şey var. Leasing davalarında yatırımcıların ya konuyu bilmeyen avukatları oluyor ya da hiç avukatları olmuyor. Adam, zaten battım, makinem de gitti diyor ve kendisini bir hukukçu ile temsil ettirmiyor.
Baro dergisinde kararları yayınlanan bir emsal dava daha var. Yatırımcı bir matbaa makinesi için leasing sözleşmesi yapıyor. Bir süre işleri bozuluyor. Leasing şirketinden ihtarname yollanıyor. Yatırımcı gidiyor konuşuyor ve anlaşma yapıyorlar. Yeniden yapılandırıyorlar. Yenileme uyarınca ödemelerine devam ediyor. Bir yıl sonra ödemeler sürerken ve vadesi gelmiş hiçbir borcu yok iken tam yılbaşı ve bayram öncesinde şirket gelip çıkartmış olduğu ihtiyati tedbir kararı ile makineyi söküp götürüyor. İhtiyati tedbir kararını alırken de bir yıl önce çekmiş olduğu ihtarnameyi mahkemeye sunuyor. Bizim mahkemelerimiz bankalara ve finans kurumlarına güvendiği için “bir yıldır neden bekliyordun” demeden kararı veriyor.
►ÖRNEK BİR DAVA
- Bu karar ticaret mahkemesinden mi çıkıyor?
-Evet, matbaa makinesini alıp götürüyorlar. Adamcağızın bütün işi bir anda duruyor. Yaptığı iş sözleşmeleri var hepsi feshediliyor. İpotek olarak gösterdiği ev var ve ipoteğin çözülmesi yoluna gidiliyor. Adam çökme noktasına geliyor.
Biz burada devreye girdik.
Bir emsal karar çıkarttık. Yeni bir sözleşme yapılmış ve bir yıldan fazla süredir sorunsuz ödeme var iken çekilen ihtarname geçersizdir. Karşı tarafın avukatı, dilekçelerde çok ilginç iddialarda bulunuyor. “Makineyi bir yıldır haksız olarak kullanıyor, o tarihte zaten
sözleşmeyi feshetmiştik” diyor.
Olayın devamı da çok ilginç. Makineyi aldıktan 21 gün sonra başka birisine satmışlar. Makinenin değeri sanıyorum 285 bin euro idi. Yarısından daha az bir fiyata satış yapılıyor. Biz bu davayı Yargıtay’da da kazandık ve makinenin iade edilmesi yükümlülüğü doğdu. Ama iade etmiyorlar çünkü makineyi başkasına satmışlar. İade için icra yoluyla kapılarına gittik. Makine yok. Yaptığımız şu oldu. İcra mahkemesinden bilirkişi marifetiyle değerini tespit ettirdik. Makineyi vermedikleri için haciz yoluyla
gidip o bedeli tahsil ettik.
Biz bu davaları kazandık. Onlar engel olmak için tekrar dava açtılar. Tekrar kazandık. Fakat çok ilginç bir şey var, bugün derdestdir bu dava, hala daha ipotekleri çözmüyorlar. Biz ipotekleri de dava yoluyla çözdürmeye çalışıyoruz.
Mantık şu, şöyle düşünüyorlar. Yabancı kökenli leasing şirketleri, kendi muhasebe kayıtlarını bizim mahkemelerin kararlarından üstün tutuyorlar. Yargıtay’da “neden çözmediniz” diye sorulduğunda, “bizim muhasebe sistemimizde hala borçlu görünüyor” yanıtı veriyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi? Mahkeme karar vermiş, haksız biçimde makineyi adamın elinden almışsın ya geri vermelisin ya da zararı tazmin etmelisin.
Leasing sözleşmelerinde buna benzer çok sayıda sorun yaşanıyor. O nedenle, sözleşme yapılırken özellikle bu maddeye dikkat etmek lazım. Sözleşmeden bunu
çıkarttırmak ve hakkaniyete uygun biçimde düzenletmek lazım. Makine bir değerdir, ben bunun borcunu kısmen de olsa ödedim ve satılırsa borcumdan düşülmesi lazım.
Hukuki anlamda tarafları eşit hale getirmek lazım.
►SÖZLEŞMEDEKİ AYRINTILAR ÖNEMLİ
- Benim okuduğum, leasing sözleşmeleriyle ilgili bir başka sorun var. Alınan malların yıllık ödemelerini kimin yapacağı biçiminde. Bir belediye, leasing yoluyla aldığı iş makinelerinin devrini istiyor ama şirket, yıllık vergi ve sigortaların bedelini toplu olarak ödemediği gerekçesiyle araçların devrini yapmıyor. Bu parayı istiyor belediyeden. Sonunda bu anlaşmazlık da mahkemelik olmuş.
-Böyle durumlarda leasing şirketi ile kiracı arasındaki sözleşmeye bakmak gerekiyor. Normalde, yapılan tüm masrafları leasing şirketi müşteriye yansıtıyor. Mülkiyet şirkette olduğu için ödemeyi yapıyor ama müşteriden hemen alıyor. Mesela bir filo kiralama durumu olsa, onların Motorlu Taşıtlar Vergisi, Trafik Sigortası gibi ödemelerini ya sözleşmenin içine yediriyor ya da ayrıca alıyor. Sözleşmede bunların ödenmesine dair madde yoksa müşterinin ödemesi gerekmiyor. Bu konunun sözleşmede çok net biçimde belirtilmesi gerekiyor. Belirtilmezse mülkiyet kimdeyse o öder.
Leasing sözleşmelerinde yasa maddelerini aynen sözleşmeye aktarıyorlar. Ama biraz önce konuştuğumuz yasa maddesi emredici değil. Yani değiştirilemez nitelikte değil.
O yüzden sözleşmeyi yaparken daha hakkaniyete uygun bir madde yazılmalı.
- Leasingin çekiciliği KDV'nin yüzde 1 olması mı?
- Burada müşterinin yaptığı ödeme kira ödemesi olduğu için muhasebeleştirilken gider olarak gösterilebiliyor. Mülkiyetin devri halinde amortisman olarak dörde bölünmesi sözkonusu. Kirada ise firmanın gideri olarak vergiden düşülüyor. Bu da ayrı bir avantaj.
►KDV’DEKİ ARTIŞLAR DA YANSITILIYOR
- Peki KDV artışı olunca kira
ödemeleri de artıyor mu?
- Evet. Leasing şirketleri, KDV artışlarını olduğu gibi ödemelere yansıttılar. Aslında o da bir dava konusu olabilirdi. Çünkü size belirli bir ödeme planı veriliyor, şu miktarda ödeme yapacaksınız diye. Sözleşmede, vergi artışlarının yapılacağı kaydı yoksa yansıtılamaz. Ama şirketlerin böyle bir maddeyi atlayacaklarını hiç zannetmiyorum. Aynı biçimde, KDV’de meydana gelecek indirimlerin de müşteriye uygulanması ve ödemelerin azaltılması gerekir.
Sonuçta en önemli şey, temerrüt durumunda
ne ile karşılaşılacağını müşterinin bilmesi ve
ona göre sözleşme imzalaması. Leasing şirketleri bu durumda malı geri aldıkları, gelecekteki alacakları tahsil ettikleri gibi hukuk masraflarını bile sizden istiyorlar. Bir davamızda, davayı
bizim kazanmamıza rağmen avukatlık vs. masraflarını da bizden istemeye kalktılar. Bize bunu ödeyin diye ihtarname ve fatura gönderdiler. Tabii ki ödeme yapmadık. Eğer kötü niyetli olsaydık menfi tespit davası açıp oradan da para kazanabilirdik. Ama bu yola gitmedik tabii ki.
Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|