SON DAKİKA
Medeniyetlerin beşiği: BilecikBilecik, Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda yer alan bir il. Türkiye’de dört bölgede de toprakları olan tek şehir. Bilecik Marmara, Karadeniz, İçanadolu ve Ege bölgelerinin kesiştiği noktada. Şehir en eski bilinen adları Agrilion ve Belekoma'dır. Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu topraklardır. Sakarya nehrinin etrafında toprakları olan şehir antik çağlardan günümüze değin tarihin her döneminden izler taşıyor. Bilecik, zengin dereleri, gölleri, ormanları ve mermer ocakları ile ayrı bir özellik taşır
Bilecik'in belgelere göre bilinen tarihi milattan önce 1950'li yıllarda yaşamış olan Trakya kavimlerinden "Thynler"le başlar. Tarihte pek çok uygarlıklara sahne olan yöre, daha sonra Mısırlılar, Hititliler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bitinya Krallığı ve Roma İmparatorluğu'nun geçiş dönemini yaşamıştır. Doğu Roma Dönemi’nde Belekomaadıyla bilinen şehir bir Tekfurluk’du. Tekfur denilen beyler yönetiminde kentin çevresi kaleyle korunurdu. Eski Bilecik vadisinde bulunan ünlü Belekoma Kalesi'nin bugün ancak temelleri ayakta kalabilmiştir. Bilecik, Kayı Boyu'nun Orta Asya'dan 400 çadırla gelip kök saldığı, yurt edinip yerleştiği ve Söğüt'te Osmanlı Devleti'ni kurdukları yerdir. Yine büyük önder Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nda "Siz orada yalnız düşmanı değil, Türk milletinin makus talihini de yendiniz" dediği yerdir Bilecik. Bu özellikleri ile de kuruluş ve kurtuluş anılarını ve izlerini taşır.
HUZURUN ADRESİ Bilecik, ulu çınar ağaçlarının serin gölgesinde buz gibi yayık ayranını yudumlamak, bozulmamış, kirlenmemiş göletleriyle çamların kucaklaştığı huzuru hissetmek için de bulunmaz bir mekan. Üzerinde rengarenk çiçekleri, yüzlerce bitki türleri, berrak suları ve tertemiz havasıyla yaylaların kekik kokusunu teneffüs etmek, cıvıl cıvıl kuş seslerinin yankılandığı dağlarda dolaşmak isteyenler de Bilecik’i mutlaka görmeli. Gelenek ve göreneklerin birçoğu çağdaşlaşma nedeni ile terk edilmiştir. Batıl inançlar yok denilecek kadar azdır. Ailede baba etkindir. Anne ve çocuklar ona saygı duyarlar. Köylerde yaşayanlar gelenek ve göreneklere daha çok bağlıdır. Köylerde erkek çocuklar evlendiklerinde genellikle baba ocağında kalırlar. Giyim kuşamda mahalli olarak dokunan giyecekler bırakılmıştır. Daha çok hazır giyime ilgi duyulmaktadır. Yöreye ait giyeceklerden yeldirme, kirlik, terlik, örtme, atkı ve mahrama giyilmektedir. Bayramlarda, düğünlerde ve önemli günlerde bindallı, şalvar, şıtari, elmasiye, cepken ve zeybek elbisesi giyilir. Poşu takılır. KULAĞINA ÜÇ KEZ ADI FISILDANIR Anne adayı hamileliğinden itibaren doğacak bebeğe "çeyiz düzme"ye başlar. Aynı anda gelinin annesi ve damadın annesi de, bütçelerine göre, doğacak torunlarına giyim eşyası örerler. Yorgan diktirirler. Dünürler karşılıklı anlaşarak birisi beşik veya karyola, diğeri çocuk arabası alır. Kız annesi bebekle birlikte kızına ve damadına da kıyafet alır. Doğuma bir hafta kala gelin yatak odasını süsler, bebeğin karyolası hazırlanır ve süslenir. Heyecanla doğum beklenmeye başlanır. Hastaneden eve getirilen anne ve bebeğin önceden süslenip hazırlanan lohusa yatağına yatırırlar. Doğumu duyan akraba, komşu ve yakınları; süt, sütlaç, börek gibi yiyecek maddeleri ve bebek için armağanlar alarak geçmiş olsuna gelirler. Gelenlere lohusa şerbeti ile pasta sunulur. Doğumdan sonraki ilk cuma günü bebeğin ismi konur. Sabah ile öğlen arasında ailenin yakınlarından biri ezan okuyarak çocuğun kulağına üç kez adını fısıldar ve bu suretle çocuğun adı konmuş olur. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
|