SON DAKİKA
MİLLİ ÜRETİM VE YÖNETİM SİSTEMİ - 1
GÖKHAN TAŞDEVİREN [email protected]
Bugüne kadar siz değerli okuyucularımızla Japon Üretim Sistemleri, ABD-İngiliz tarzı üretim yöntemleri ve global üretim ve yönetim trendleri üzerinden yazılar paylaşırken aslında üzerinde yıllardır çalıştığım bir konuyu işlemekteyim. Global Sanayici Dergisi alanında ve dergimizde uzun dönem yazılarımdan sonra nihayet asıl konuda paylaşımlar bulunmaya başlıyorum. Yıllardır Anglo-Sakson ve Uzak Doğu üretim ve yönetim kültürü arasında sıkışıp kaldık. Aslında çok uzun bir dönemdir batılı tarz üretim ve yönetim anlayışı altında bir alt kültür içinde özgün bir kimlik bulunamadı. Bu konuyla ilgili bazı bulgularımız şu şekilde; · Teknoloji geliştirmek bilgisizlikten değil, bilgiyi nasıl yöneteceğini bilmemekten kaynaklanıyor. Bugün bilgi artık son derece kolay ulaşılabilen bir veri olarak her yerden edinilebiliyor. Ancak bilgiyi işlemek için sisteme ihtiyaç bulunuyor. · “Yönetim” kavramı aynı zamanda müşteri, satış ve pazar kavramlarını da içeriyor. Bu üçlüyü yönetemediğimiz hem satış rakamlarımızla hem de müşteriye göre ürün üretemediğimizden anlaşılmaktadır. · Amaç ve hedef belirlemede ciddi bir zafiyet bulunuyor. Tartıştığımız kavramlar “kümeleşme, Teknopark, Ar-Ge Merkezi, Teşvik, Devlet” sıralamasından öteye gidemiyor. Bu sıraladıklarımızın amacı ve ulaşılması gereken hedef sadece “Devlet eliyle şirketlerin/kurumların büyümesini sağlamak” olarak algılanıyor. · Adam Smith’in ortaya koyduğu ve “Gelir” nedir sorusuna verdiği üçlü yanıttan sadece elimizde “FAİZ ve RANT” kaldı. Oysa Adam Smith geliri “Ücret, Kar ve Rant” olarak belirlemişti. Bu kavramdaki Kar (Temettü) bizde faize tekabül etmekten öteye gidemiyor. Halen çoğunluk sermaye sahipleri yatırım kararları için “Bu parayı bankaya koysam…” ile başlayan öğretiden çıkamıyor. · “İnsandan kurtul, bir an önce makineleş, hatta otomasyona bu nedenle geç!” önermesi maalesef bir üretim ve yönetim politikası haline geldi. Bu bulgulara dair sonuçlar ise şu şekilde; · Türkiye 1984-2014 sürecinde bir CNC makine, devasa hidrolik ve makine presleri, sulu ve kuru boyahaneler, kataforez, siyanürlü çinko kaplama tesisleri, niteliksiz dökümhane ekipmanları pazarı oldu. Bunun sonucunda ise her defasında satın alınan tezgah ve ekipmanlar gerek o günkü ölçeğe uymadığından gerekse de bilgisizlikten yanlış seçim sonucu kısa sürede demode, bakımsız ve verimsiz kaldı. Türkiye sağlıktan sanayi alanına tam anlamıyla ekipman çöplüğüne dönüşmüş durumdadır. · İnsan hala değersizdir, yer yer makine ve ekipmanlar insandan daha değerlidir. Oysa değerli makineyi verimli kullanabilen tek unsur insanın ta kendisidir. Lakin insan tam anlamıyla sermaye açısından rantın önündeki ana engel olarak algılanmaktadır. · Özgün bir yönetim tarzı yoktur. Bu alanda onlarca enstitü, İnsan Kaynakları araştırma büroları, (Kafa Avcıları) Head-Hunter’lar, kamu verimlilik ve geliştirme kurumları var olsa da Türkiye’de özgün bir yönetim tarzı belirlenememiş ve uygulamada da herkese göre” bir yönetim anlayışı vardır. Burada bahsettiğimiz kişisel yönetim yetkinlikleri değil; ürünün, alt süreçlerin, pazarın, müşterilerin yani milli bir üretim modeline sadık kalarak süreçleri nasıl yöneteceğimize dair bir politika belirlenemediği gibi, mikro anlamda üretim sahasının nasıl başarılı bir şekilde yönetileceğine dair tanımlama ve uygulama eksikliğidir. · Turizm, sanayi, sağlık, teknoloji, icat anlamında gelişme; lokasyonların, şehirlerin, sermaye sahiplerinin birbirleriyle olan etkileşimlerinin(!), teşviklerin güdüsünde doğasına uygun bir süreçte “su akar yatağını bulur” şeklinde olmaktadır. · Ana belirleyici unsur ise; Avrupa Birliği’nin üretmekten imtina ettiği ve Avrupa Birliği insanının çalışmak istemediği alanlarda göçmen de çalıştıramadığı sektörlerin önce Türkiye’ye sonra da Hindistan, Pakistan ve Çin’e kayışını seyretmekteyiz. Nitelikli veya teknolojik ürün üretmenin mümkün olmadığı koşullarda herkesin yaptığı işle bir yere varmaya çalışıyoruz. Yükleniyor...
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|