SON DAKİKA
Prof. Dr. Sedat Aybar
Tekirdağ Valisi Enver Salihoğlu
Sanayi Bölgelerii Genel Müdürü Yaşar…
ÇOSB Başkanı Eyüp Sözdinler
Bir ağır sanayi tesis : TERSANE-İ AMİREHaliç, Camialtı, Taşkızak ve Hasköy Tersaneleri’nin bulunduğu bölge Osmanlı İmparatorluğu’nun Tersane-i Âmire’si olur ve ve imparatorluğun bütün tersaneleri idari olarak buraya bağlı faaliyet gösterirdi. Tersane-i Âmire, Kasımpaşa Koyu’ndan başlamak üzere Kağıthane Deresi’nin ağzına kadar uzanır.HÜSEYİN IRMAK Bu oluşumu, şehrin önemli kuruluş nedenlerinden biri saymak pek yanlış olmaz sanırım. İki denizin geçiş yolu olan ve büyük bir denetim olanağı sunan boğazın yanı sıra Haliç’in sunduğu arka plan savunma olanağı, şehrin ilk yerleşimcileri için müthiş davetkâr bir avantajdır.
NEORION’DAN KASIMPAŞA KOYUNA Bizim artık özel isim gibi kullandığımız Haliç, şehir kuruluşundan bu yana stratejik savunma alanı özelliği gösteren bir iç limandır. Byzas döneminden itibaren durum bu merkezdedir. Bizans zamanının korku saçan görkemli donanmasının barındırıldığı yer de burasıdır. Konstantinopolis’in kurulmasıyla birlikte bugünkü Eminönü bölgesi liman haline getirilir ve Neorıon Limanı ismiyle başlangıçta tersane tesislerini de barındırır. Fakat bir süre sonra bugünküne nazaran eskiden daha geniş ve içerlek olan Kasımpaşa Koyu, imparatorluğun büyük donanmasının inşası ve barındırılması için en uygun yer olarak tespit edilir. Neorıon’daki tesisler buraya alınır. Kayıtlara göre gemi mürettebatı ve askerleri için barınaklar ile donanma tesislerinin de bu civarda olduğu varsayılmaktadır. Aynı bölge, Bizans’ın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun da tersanesine mekân olur. İyi bir donanmaya sahip olmanın önemini kavramış olan Osmanlı, tersaneyi büyütüp genişletir. Gemi ustaları ve marangozları şehir de tutmaya çalışır. İşçiler ve mürettebatı tersane civarına yerleştirir. DONANMA VE ALTI TERSANE Bugün Haliç, Camialtı, Taşkızak Tersaneleri’nin bulunduğu bölge, Hasköy Tersanesi’ni de katarsak Osmanlı İmparatorluğu’nun Tersane-i Âmire’si olur ve ve imparatorluğun bütün tersaneleri idari olarak buraya bağlanır. Tersane-i Âmire, (x) Kasımpaşa Koyu’ndan başlamak üzere Kağıthane Deresi’nin ağzına kadar uzanır. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk etapta Kasımpaşa Koyu’nda bir tersanesi, Kadırga Limanı’nda (Kontoskalion) eski Bizans tersanesi ile birlikte Gelibolu’nda bir tersanesi bulunmaktadır. Sultan II. Mehmet ya da en bilinen adıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı Fatih Sultan Süleyman, 11 Aralık 1455’te bugünkü Haliç Tersanesi’nin bulunduğu yerde tersanecilik faaliyetini başlatır. Oğlu II. Bayezıd, Kasımpaşa’daki tersaneyi daha da genişletir. I. Selim, donanmanın büyütülmesine ihtiyaç duyduğu için 1513’te Kasımpaşa’ya yeni bir tersane daha kurmaya başlar. Kapudan Cafer Paşa nezaretinde Gelibolu’daki tersane küçültülerek çıkan malzeme Kasımpaşa’da getirilir ve burada kullanılır. 1513 sonbaharı ve 1514 başında ilk dört göz tamamlanır, 1514 Haziran’ına gelindiğinde 50 göz yapılmıştır. Aynı yılın yazında (Temmuz) ise toplam 100 göz hazırlanır. Her biri için 50 bin akçe tahsis edilen bu gözler, kıyıda bitişik nizam, dış duvarları kalın, çatıları hafif ve kiremit kaplı yapılardır. Enleri beş buçuk ile yedi metre, boyları ise yirmi ile kırk metre arasındadır. 1522’de, I.Süleyman zamanında, göz sayısı 114’e çıkarılır. 1550’lere doğru sayı 125 olur. 1517’deki İnebahtı Savaşı’na kadar da bu sayıda kalır.
AJAN VENEDİKLİLER-BAGNO ZİNDANI Her bir göz, arka arkaya iki kadırga alabilen ve aynı zamanda çeşitli depoların bulunduğu yapılardır. Bütün bu tesislerin merkezinde Divanhane (Kapudan Paşa’nın makamı) bulunur. Giderek güçlenen donanması ile dünyanın en önemli denizcilik merkezlerinden biri haline gelen Tersane-i Âmire’deki faaliyetleri takip etmek isteyen diğer denizci devletler Galata ve Pera’daki Venediklilerden ajan olarak yararlanıp düzenli bilgi alırlar, kendi elçileri de düzenli rapor sunar. 19. yüzyılın başında Fransa’nın İstanbul sefiri General Sebastiani, Napoléon Bonaparte’a gönderdiği raporda Tersane-i Âmire’den ve donanmadan şöyle bahseder: “Osmanlıların deniz kuvveti 27 üç ambarlı harp gemisi ve 20 kadar fırkateynden meydana gelmektedir. Bu filo Avrupa’daki mevcut filoların en güzelidir. Bu filoyu Brun ile Benoit adlı iki Fransız mühendisi inşa etmiştir.” Tersane bölgesini Galata’dan ayıran ve yine dünyaca bilinen ünlü “banyol” (“Bagno”) isimli hapishane de buradadır. Beylik Zindanı da denilen Bagno’da, kadırgalarda kürekçilik yapan savaş esirleriyle kürek cezasına çarptırılan mâhkumlar tutulur. 1539’da çıkan büyük yangın, tersanenin bazı kısımlarını ve batısındaki hapishaneyi tahrip eder. Fakat tamamı kısa sürede tamir edilir. 1536-41 arasında gözlerin sayısı 154 olur ve “baştarda” tabir edilen gemiler için üç büyük göz daha eklenir. Mimar Sinan tarafından bir de zift ambarı yapılır.
SOKULLU YÜKSEK DUVARLARLA ÇEVİRDİ 1547’de Sokollu Mehmet Paşa tersanenin etrafını yüksek taş duvarla çevirtir. Dışarıyla irtibat ise açılan altı adet kapıdan sağlanır. Bu kapılar, Galata’ya açılan Azepler Kapısı (Azapkapı), Kasımpaşa deresine açılan Kasımpaşa Kapısı, kara tarafına açılan Nakkaşhane Kapısı, Zindan Kapı, Şahkulu Kapısı ve Hasköy’e açılan Hasköy Kapısı’dır. Bir başka duvar da hapishaneyi çevirmektedir. 1647’de (veya 1648) büyük kalyon ilk kez inşa edilir. Uzunçarşı esnafının bağışladığı paralarla yapıldığı için ismi “Uzunçarşı” olarak konur. Yeni büyük gemi yapım faaliyetleri sebebi ile 1676’da göz sayısı 110’a düşürülür. 17. yüzyılın ikinci yarısında donanmaya, kadırganın yanı sıra artık eski tersane gözlerine sığmayan, yüksek bordalı ve birden çok güverteli yelkenli gemi olan kalyon eklenir. Kalyon ve kadırgaların yapımının uzun, ömürlerinin kısa olması tersane çalışmalarını olumsuz etkilese de tesislerin büyümesi devam eder. Yeni inşa edilecek binalar için padişahın tersane bahçesi ve komşu bahçelerindeki bazı kısımlar verilir. 1707’de Sadrazam Çorlulu Ali Paşa, tersane merkezine, adına daha sonra Kışla Camii denilecek olan camiyi yaptırır. Aynı dönem Hasköy’de yeni bir lengerhane (çıpa döküm atölyesi) kurulur. (Hasköy Lengerhane Binası günümüzde R. Koç Müzesi’nin sahildeki bölümüdür.)
İLK GÜVERTELİ GEMİ İlk kez yapılan üç ambarlı (güverteli) bir gemi 6 Ekim 1718’de törenle denize indirilir. 1722-23’te ise büyük bir Divanhane binası inşa edilir. Tersanede 1740’da “Niheng-i Bahrî”, 1746’da “Fetih-i Bahrî”, 1747’de “Birr-i Bahrî”, 1749’da “Nusretnüma”, 1750’de “Berid-i Zafer” ismi verilen gemiler tamamlanarak denize indirilir. 1770’de Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, yaklaşık 40 metre yüksekliğinde bir kollu vinç, (darağacı macunası) Aynalı Kavak Kasrı civarında yeni depo binaları ve gemi kalafatlanmasında kullanılan tesisleri yaptırır.
ÇALIŞANLARA KIŞLADA KALMA ZORUNLULUĞU Galata’nın liman semtlerinden mürettebat toplamak yerine artık Ege ve Doğu Karadeniz kıyı bölgelerinden insan getirtilmeye başlanır ve bunların eskiden olduğu gibi Galata ve Kasımpaşa bekar odalarında barınmalarına izin verilmez. Bu insanlar tersanenin doğusunda bulunan ve donanma askerleri için yaptırılan Kalyoncular Kışlası adındaki yeni kışlaya yerleştirilir.
İKİ OKUL VE İLK DOK Tesislerin teknik olarak çağın gerisine düşmeye başlamasının fark edilmesi ile 1773’te matematik okulu (Mekteb-i Rıyazziye), 1776’da da Mekteb-i Hendese kurulur. · Büyük gemilerin bakım ve tamiri için bir kuru havuz inşaasına ihtiyaç duyulması üzerine III. Selim zamanında ilk dok inşaatına başlanır. İsveçlilerin yaptığı kuru havuz çalışması, 1796’da başlar, 1799’da tamamlanır. (xx) I nolu havuz III. Selim, II. nolu havuz II. Mahmud tarafından inşa ettirilmiştir. III. Selim zamanında giderek genişleyen tersane arazisine yer açmak amacıyla, tersane bahçesinde yer alan Aynalıkavak Sarayı yıktırılıp arazisi Tersane-i Âmire’ye verilir. 1805’te Taşkızak ve Ağaçkızak tesisleri böylece kurulur.
· II. Mahmud döneminde ikinci bir kuru havuza ihtiyaç duyulması üzerine, birinci havuzun inşasında çalışan Osmanlı mühendisler görevlendirilerek Kasımpaşa Deresi ile Azapkapı arasında 1821’de çalışma başlatılır. İlki örnek alınarak yapılan ikinci havuz başmühendis Ali Bey ve Manol Kalfa gözetiminde başlar. Ertesi yıl Ali Bey’in yerine Mühendishane üçüncü halifesi Abdülhalim Efendi getirilir. Havuz 1825’te tamamlanarak hizmete alınır. 1818’de yeni bir Divanhâne binası inşa edilir. Ayrıca bir tür yüzer vinç olan maçunaların yapımına önem verilir. Bir yandan tersanenin büyütülmesine, diğer yandan yan sanayisinin geliştirilmesine çalışılır. Bu amaçla 1828’de Eyüp’te İplikhane-i Âmire (halat ve ip fabrikası) kurulur. · Zaman içinde yeni makineli gemilerin boylarının eskilerine göre daha uzun olması nedeniyle ikinci havuzda küçük gelmeye başlar. Sultan Abdülmecid zamanında ise üçüncü ve diğerlerinden daha büyük bir havuzun inşasına girişilir. Bu iş için tersane ve havuz inşaatlarında tecrübeli Vasil Kalfa görevlendirilir. Bugün Haliç Tersanesi’nde “1 numaralı havuz” olarak adlandırılan havuzun yapımı 1857’de başlar. Havuz için bölgedeki odun depoları istimlak edilir.
İLK BÜYÜK SAVAŞ GEMİSİ 1861-1869 arasında havuz çalışmasının durdurulması nedeniyle inşaat toplamda 13 yıl sürer. Ancak 1870 yılında, Sultan Abdülaziz zamanında tamamlanabilir. Bu havuzla birlikte dönemin büyük savaş gemileri inşa edilmeye başlanır. O devirde Haliç tersanelerinde yapılan savaş gemileri şunlardır: Mesudiye (118 toplu), Selimiye (62 toplu), Tavus-u Bahrî (82 toplu), Aslan-ı Bahrî (76 toplu), Âsar-ı Nusret (76 toplu), Bahr-i Zafer (72 toplu), Mesken-i Zafer ( 50 toplu), Hüma-yı Zafer (50 toplu), Zafer-i Küş (26 toplu), Cengâver (26 toplu), Şüca-i Bahrî (26 toplu), Saika-i Bahar (26 toplu), Ateşfeşan (26 toplu), Selâhetnüma (26 toplu). Âsar-ı Nusret ile Bahr-i Zafer adlı kalyonlar İsmail Kalfa, Hüma-yı Zafer Dimitri Kalfa, diğerleri ise Fransız Brun tarafından inşa edilmiştir. Tersane-i Âmire, okul özelliği göstermektedir. İmparatorluğun çeşitli tersanelerinde başarılı işler yapan bütün yöneticiler, mühendis ve teknik adamlar buradan yetişir. Sultan Aziz döneminde Divanhane yıktırılıp yerine mimarbaşı Sarkis Balyan’a yeni bir Divanhane binası inşa ettirilir. Bu bina, günümüzde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı olarak kullanılan binadır. Gemi boylarının büyümesi havuzların dar gelmesine neden olunca 1875’te en eski havuz genişletilerek uzunluğu 153, genişliği 16, derinliği 9,5 metreye çıkartılır.
MANDALAR VE BUHAR MAKİNELERİ Havuzların suyu ise mandaların döndürdüğü dolaplar vasıtasıyla boşaltılır. Gözleri bağlanan mandalar, ağır ağır yürüyerek çarkları çevirir. Bu devinim, pompayı çalıştırır ve suyu tahliye eder. Yıllarca çalışan mandaların emekli edilmesi sırasında daima özel bir tören yapılır ve hayatlarının sonuna kadar Okmeydanı’nda başıboş otlamak üzere Hasköy kapısından salınırlar. Ferit Halit Paşa, buhar makinelerini devreye sokana kadar bu sistem böyle devam eder. II. Abdülhamid zamanında Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın girişimiyle ise bu üç havuzdan ayrı olarak Avrupa’dan bir yüzer havuz satın alınır. Parçalar halinde getirilen havuz, tersanede monte edilir. Böylece 150 tona kadar olan küçük gemilerin tamiri yüzer havuzda yapılır.
1908’DENSONRA ÖNEMİNİ KAYBETTİ 1908’den sonra giderek önemini kaybeden Tersane-i Âmire tesisleri 1910’da İdare-i Mahsusa’ya devredilir. 1913’te “Doklar, Tersaneler ve İnşaat-ı Bahriye Şirket-i Osmaniyesi” adlı bir şirket kurularak Tersane-i Âmire’nin bir bölümü ile havuzlar bu çatı altında toplanır. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise 1924’te Tersane, Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’ne bağlanır. Daha sonra 1 Temmuz 1933’te kurulan Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğü bünyesine alınan tersanenin modernleştirilmesine çalışılır. Kuru havuzlar onarılıp mekanik aletler yenilenir. Gerekli olanlar yeni satın alınır. Bu dönem Van Gölü İşletmesi için yolcu ve yük gemileri, PTT için posta motorları, Kılavuzluk İdaresi için servis motorları yapılır. Büyük bir yolcu iskelesi inşaası da gerçekleştirilir.
SEKİZ ÇIKARMA GEMİSİ Haliç Tersanesi bölümü, 1952’den itibaren Denizcilik Bankası’na devredilir. Buraya söz konusu üç kuru havuza ek olarak saç teknelerin inşa edilebileceği gemi inşa kızakları kurulur. Saç ve köşebent, makine, marangoz ve elektrik atölyeleri ile diğer yardımcı atölyeler ile bir dökümhane yapılır. 1960’larda Deniz Kuvvetleri için 8 adet çıkarma gemisi inşa edilir. 25 ton kaldırma gücünde, ray üzerinde hareket edebilen 11 adet atölye “kreyn”i kurulur. İlave olarak 125 ton kaldırma gücüne sahip bir yüzer kreyn hizmete sokulur. Camialtı ve Hasköy Tersaneleri, idari olarak Haliç Tersanesi’nden ayrılır ve bağımsız tersanelere dönüştürülür.
14 ADET HALİÇ TİPİ MOTORBOT Son dönem Haliç Tersanesi’nde yolcu gemileri, araba vapurları, feribotlar inşa edilir. Çeşitli kapasitelerde motorbotlar, römorkörler ve halen çoğu Haliç’te yolcu taşımacılık hizmeti veren 14 adet Haliç tipi motorbot da burada inşa edilmiştir. Kasımpaşa Deresi ile Atatürk Köprüsü arasında bulunan 69 bin 810 metrekarelik bir alana yayılmış olan, 475 metre uzunluğunda bir rıhtımı bulunan, halen 5800 dwt.’luk gemiler inşa etme kapasitesine sahip Haliç Tersanesi, 1984’te Ulaştırma Bakanlığı Türk Gemi Sanayii A.Ş.’ye bağlanır. 1994 Nisan’ında Camialtı ve İzmir Alaybey Tersaneleriyle birlikte Haliç Tersanesi’nin de satılacağı ilan edilir. Satışa karşı çıkan Dok-Gemi İş engelleyemeyeceğini düşündüğü satışta tersaneleri kaybetmemek düşüncesiyle alıma talip olsa da herhangi bir satış gerçekleşmez.
BELEDİYE BAĞLI TERSANE Günümüzde 2005 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aktarılan Şehir Hatları Genel Müdürlüğü’nün 2010 yılında yine Büyükşehir Belediyesi bünyesinde kurulan İstanbul Şehir Hatları Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş,’ye dönüşmesiyle tersane de bu kuruluş bünyesine alınır. Buradaki üç kuru havuz ve iki inşa kızağı tarihi değerdedir. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|