SON DAKİKA
Osmanlı ve Türkiye girişlerindeki ilaçlama merkezleri: Tahaffuzhaneler* Almanya’ya işçi olarak 1960 ve 70’lerde gidenlerin bütün eşyalarıyla birlikte tepeden tırnağa ilaçlandığı konuşulurdu. Bu uygulamanın aynısı Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye’de de yapılmış. Bu ‘karantina merkezleri’nin en ünlüsü Tuzle ve Urla tahaffuzhaneleridir.Hüseyin IRMAK Özellikle işçi olarak 1960 ve 70’lerde yurtdışına çıkanlarımızın gittiği ülke girişlerinde bütün eşyalarıyla birlikte tepeden tırnağa ilaçlandığı konuşulurdu. Dilden dile yeni eklemelerle anlatılan “insan ilaçlama” hikayelerini yaşı müsait olanlarımız hatırlar. Giderek şehir efsanesi gibi anlatılan ve o dönem hepimizin ulusal onurunu zedeleyen bu uygulamanın aslında bütün ülkeler için gerçekliği her dönem söz konusudur. Aynısı bizim ülke girişlerinde de bir zamanlar yapılırmış. Farklı yerlerden gelenlerin eşyalarıyla birlikte ilaçlanması, gerekli görülenlerin karantinaya alınması, eski zamanlarda kitlesel ölümlere yol açan salgınların önünü kesmek için yapılan uygulamalar arasında yerini almıştır. Osmanlı döneminde bu işleme Arapça “muhafaza” kelimesinden gelen “tahaffuz” denmiş, bu işlemin yapıldığı yere de “tahaffuzhane” denilmiştir. Günümüzde “karantina yeri” şeklinde algılanabilecek tahaffuzhanelerden özellikle geçiş güzergâhlarında çok sayıda bulunurmuş.
Çoğunlukla hac ve posta yolları üzerinde kurulan tahaffuzhaneler, genel olarak Arabistan gibi sıcak bölgelerden gelen insanların, eşyaların ve mektupların ilaçlandığı, müşahede altına alındığı, kontrolden geçirildiği resmi uğrak noktaları şeklinde hizmet vermişler. Salgın hastalıkların önlenmesine yönelik işlev görmelerinin yanı sıra salgın bölgelerinde karantina işlevli tahaffuzhaneler de kurulduğu tarihte görülmüştür. Örneğin Kemah’ta ilk tahaffuzhane 1823 yılında kurulmuştur. Doğu Anadolu’da kolera salgını çıkması üzerine Erzincan’da ise 23 Mayıs 1892 tarihinde tahaffuzhane kurulur. Hemen ardından bölgede Karahisar-ı Şarki, Eğin, Kelkit, Kuruçay ve Refahiye’nin yanı sıra Erzurum ile Gümüşhane’ye yenileri açılır. İstanbul’da ise biri Tuzla’da diğeri Haliç’te olmak üzere iki ana tahaffuzhane vardır. Haliç’teki günümüze kadar gelememiş olsa da Tuzla’daki halen ayakta durmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ayakta kalabilen bir diğer tahaffuzhane ise Urla’dadır. Günümüz kamuoyu da zaten Urla’dakinden haberdardır fakat Tuzla’da bulunanı pek bilinmemektedir. İLAÇLAMA KAPALI DEMİR KABİNLERDE YAPILDI Oysa Tuzla’nın bir başka özelliği daha vardır. 1924’te Yunanistan’dan gemilerle gelen mübadillerin ilk indirildiği yer Tuzla Tahaffuzhanesi’dir. Gelenler eşyalarıyla birlikte burada dezenfekte edilmişler. Eşyaları ayrı sterilizatörlerde, kendileri ayrı strelizatörlerde ilaçlanmıştır. İnsanların ilaçlandığı makineler, içinde iki sıra ahşap oturma yerleri bulunan demir kabinler şeklindedir. Banka merkezlerinde bulunan ağır kasalara benzeyen bu kabinlerde soyunuk halde, üzerine ağır demir kapı kapatılarak ilaçlanmak nasıl bir duygudur bilinmez ama Paris üretimi olduğu üzerindeki levhalardan anlaşılan bu aletler, Tuzla tesislerinde günümüze kadar gelmiştir. Türkiye topraklarına ilk ayak bastıkları yer olarak Tuzla’nın, mübadiller için özel bir yeri vardır. Mübadiller ve çocukları her yıl burada tören yapar ve denize çiçek atar. Tahaffuzhaneyi ziyaret eder. Artık çok az sayıda kalmış ilk kuşak mübadiller karmaşık duygularla anılarını tazeler, etrafındakilere aktarır. Mübadil çocukları ve torunları ise ebeveynlerini anar. Bu törenlere, Tuzla’dan Yunanistan’a gönderilmiş, yerli Tuzlalıların çocukları, torunları da katılır. Duygusal ortamlarda, eski Tuzla gezilir ve evler, sokaklar üzerinde anılar paylaşılır, komşuluklar tazelenir. Karşılıklı fotoğraflarla yapılmış karma sergilerde, her bir karenin önünde tanış çıkılmaya çalışılır. TUZLA TAHAFFUZHANESİ İTÜ TUZLA KAMPÜSÜ Tuzla Tahaffuzhanesi, bölgenin eski literatüründe “karantina bölgesi” olarak bilinir. Bu bölge, 1981’de Denizcilik Yüksek Okulu’na verilmiştir. Okul, o yıl Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlanmış ve Çırağan’dan Tuzla’ya taşınmıştır. 1992 yılında ise İTÜ Denizcilik Fakültesi kurulmuş, Denizcilik Yüksek Okulu da bu bünyeye dahil edilmiştir. Böylece tahaffuzhane tesisleri ve arazisi İTÜ arazileri içine girmiş. Günümüzde “İTÜ Tuzla Kampüsü” olarak bilinen bu yer, içinde eğitim havuzları, seyir ve gözlem kulesi, öğrenci yurdu gibi tesislerin de bulunduğu bir üniversite yerleşkesidir. DENİZCİLİK FAKÜLTESİ İNTERNET SİTESİNDE YOK Fakat Denizcilik Fakültesi’nin internet sitesinde dahi tahaffuzhane ile ilgili bir bilgiye rastlamanız olası değildir. Tahaffuzhane, okul içi ve dışı toplumsal bilinçte pek görünür ve bilinir olmamakla birlikte korunmaktadır. Özel günlerde açılmanın dışında genellikle kapalı tutulan tahaffuzhanenin Urla Tahaffuzhanesi gibi bilinir hale getirilmesi gereklidir. URLA’DA 1865’TE KURULDU Urla Tahaffuzhanesi, kaynaklara göre, 323 dönüm yüzölçümü olan bir adanın üzerine 1865’te kurulmuştur. Balkanlardan gelen hacıların sağlık kontrol noktası olarak da hizmet veren tahaffuzhane, ticaret ve yolcu gemileri için de aynı işlevi görmektedir. Kaynaklarda bazı günler binin üzerinde insanın kontrolden geçirildiği belirtiliyor.
Urla’da uygulama şöyledir: Gemiler bir mil açıkta bekletilir. Adadan kalkan filikayla bir doktor, tahaffuzhane müdürü ve bir kayıt memuru gemiye çıkar. Hasta olanlar kayıt altına alınır ve farklı filikalarla tesise getirilirler. Burada diğer yolculardan ayrı yerlerde banyo yaptırılır ve “tecrit pavyonu” denilen odalara alınır. Sağlıklı yolcular da filikalarla adaya getirilir. Eşyaları, iskeleye kadar uzanan bir raylı sistemle sterilizasyon kazanlarına aktarılır. Yolcular ise banyo yapabilecekleri malzemelerle “duşluk” denilen bölümlere giderken, üzerlerinden çıkardıkları elbiseler de sterilizasyon bölümüne yollanarak dezenfekte edilir. Duştan çıkanlara çeşitli ikramlar yapılır. Burada doktor kontrolünden geçirilir. Bu işlemden sonra içinde hasta olmayan gemiler yoluna devam edebilirken, hasta olanlar alıkonulur, hasta veya hastaların ya iyileşmesi ya da ölmesi beklenir. Bu durum aynı zamanda diğer yolcuların sağlık durumlarının gözetim altına tutulması anlamına gelir. Ölenler adada bu iş için ayrılmış mezarlığa gömülür. Her ölen, kendi dininin ritüellerine göre ama aynı mezarlığa gömülür. Urla Tahaffuzhanesi’ne ait mezarlığın böylesi bir özelliği de bulunmaktadır. Günümüzde Urla Kaymakamlığı, kuruluş döneminde bir ahşap köprüyle ana karaya bağlanan ada ve üzerindeki tahaffuzhane tesisinin Sağlık Müzesi olması için uğraş vermektedir. Sonuç olarak, Türkiye’de iki yerde kalan tahaffuzhane tesislerinin yaşayan müzelere dönüştürülmesi ve toplumda daha bilinebilir hale getirilmesi gereklidir. Tuzla tesisinin kapalı bir korumadan daha ileri bir noktaya taşınması ve aktifleştirilmiş bir müzeye dönüştürülmesi öncelikle arazisinde oturan İTÜ’nün görevidir. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|