SON DAKİKA
“Ticaret ve Sanayi Odasında sanayicinin ağırlığı yok”- 13 tane OSB’si olan Tekirdağ’a kurulmasını düşündüğümüz sanayi odası ile birlikte Kocaeli’nden sonra ikinci sıraya geçeceğiz. Sanayi odasında sanayicinin gerçek sorunları dile getirilecek, daha girişimci ve rekabet edebilir sanayi üretimi için neler yapılabileceği konuşulacak.Tekirdağ Sanayi Odası Müteşebbis Heyeti ve Tekirdağ Sanayiciler Derneği (Teksander) Yönetim Kurulu üyesi Doğan Ünal, Türkiye’nin duayen sanayicilerinden birisi. Sanayiciliğe her yönüyle sahip çıkıyor. Trakya Sanayiciler Derneği Başkanlığını da yapan Ünal, Tekirdağ Sanayi Odası’nın kurulması için bu derneğini kapattı ve tüm sanayicilerin Teksander’e katılmaları çağrısını yaptı. Doğan Ünal ile Çorlu’daki Doğuş Tekstil’de yaptığımız söyleşide hem sanayicilik öyküsünü dinledik hem de güncel konulara değindik. - Sayın Doğan Ünal, Türkiye’nin önde gelen sanayicilerinden birisisiniz. Bize sanayicilik öykünüzü anlatır mısınız? - Ben Nevşehir’in Kozaklı kazasında 1944 yılında doğdum. Üç çocuk babasıyım. 15 yaşından bugüne kadar hep çalışıyorum. 13 yaşımda Kozaklı’dan yapayalnız çıkıp İstanbul’a geldim. Milli mücadelede Kuvayı Milliye’ye katılmış rahmetli dayım vardı. Onun yanında okumak amacıyla İstanbul’a geldim. Babam 10 yaşında rahmetli olmuştu. Kartal Ortaokulu ve Pendik Lisesi’ni bitirdim. Okumam için çalışmam gerekiyordu. İki üç ay iş aradım. Tahtakale’de dayımın bir tanıdığı aracılığıyla bir ıtriyat deposunda iş bulabildim. 1963 yılı, Üniversiteye girişte merkezi sistemin uygulandığı ilk yıldı. Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Gittim fakülteye, ‘burada devam mecburiyeti var’ dediler. Devam mecburiyeti varsa benim iş çok kötü. Ya okulu bırakıp işe devam edeceğim ya da işi bırakıp okula devam edeceğim. Tabii ki ikisi de çok zor bir şey. Düşünür taşınırken bir yasa çıkardılar. İlk merkezi sınav olduğu için, öğrenciler dilekçe ile başvururlarsa bir kereye mahsus olmak üzere fakülte değişikliği yapabilecekti. Fakülte değişikliği için müracaat ettim ve Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü çıktı. Devam mecburiyeti var mı diye sordum ve olmadığını söylediler. Tam bana göre bir yer olduğunu anladım. Peki buradan ne çıkar, bitiren ne olur? ‘Harita mühendisi olursun, meteorolojide veya karayollarında iş bulursun, hiçbir yerde iş bulamazsan lise öğretmeni olursun.’ dediler. Ben kaydımı yaptırdım. Tahtakale ile Laleli arasında gidip geliyorum ve ikisini de birlikte götürüyorum. MUHASEBECİLİKLE TANIŞTIM Itriyat deposuna müstahdem olarak girmiştim. Patron, ‘fatura, irsaliye kesmesini biliyor musun” diye sordu. ‘Bilmiyorum ama öğrenirim efendim’ dedim. 300 lira aylıkla başlamıştım orada. Kısa zamanda adapte oldum. Muhasebecimiz ne yapıyorsa daha sonra ben de aynısını müsvedde yapıyordum. Kitap aldım okudum, inceledim. Sultanahmet’ten aşağı inerken Amerikan Dershanesi vardı. Muhasebe dersleri verdiğini görünce oraya devam ettim ve sertifika aldım. Ben bu arada üçüncü sınıfı geçtim ve gelip patrona ayrılmak istediğimi söyledim. Muhasebecilik yapmak istediğimi söyleyince, ben Erdal’a 300 lira veriyorum, 200 lira vereyim sen tut muhasebemi, dedi. O haftada bir gün geliyor, ben de yarımşar gün geleceğim. Ama benim için bir referans olacaktı ve kabul ettim. Orada başladım. Lokantaya kahveye gittiğimde onların defterlerini de alıyordum. PARA KAZANMAYA BAŞLAYINCA EVLENDİRDİLER - Muhasebecilik o dönemde iyi kazandırıyor muydu? O yıllarda, bugün Çerkezköy’deki Özcanlar’ın babası rahmetli Zekeriya Özen Tahtakale’de bir handa kahvecilik yapıyordu. Buradaki Özşah firmasının sahibi Necati bey de örgü ustasıydı. Ben de parasızdım. Lokantaya da her zaman gidemiyordum. Gidip büfeden çeyrek ekmek ve bir salkım üzüm alıp yiyordum. Gel bir çay içelim diyordu, sohbet ediyorduk. Onlar 1967 yılında bir örgü makinesi aldılar ve Tahtakale’de bir han odasında işe başladılar. Bir akşam beni çağırdılar, hem bir yemek yiyelim hem de bizim hesaplarımıza bir bak, karda mıyız yoksa zararda mıyız, dediler. Gittim baktım, bir odanın içerisinde küçük bir makine dönüyor. Tahta bir masa ve polyester yığılı. O zamanda pamuğu kimse bilmiyor. Ribana denilen bir kumaş yapıyorlar, satıyorlar. İşletme defterine baktım, 9-10 bin lira gibi bir karlılıkları gözüküyor. Bu yazılı tarafı. Yüzde 70’i zaten açık satış. İşletme defteri 25 lira dedim, tamam bizim işimizi sen yap, dediler.
Rahmetli dayım, sen para kazanmaya başladın, seni evlendireceğim, dedi. Benim okul yarım, iş tamam değil, askere gitmedim desem de beni evlendirdi. Evlendim ve üniversitede son sınıfa gelirken çocuk oldu. Ben muhasebeciyim ve gittiğimde Akademi mi yoksa İktisat mı diye soruyorlar. Coğrafya desem garip olacak. Derken özel okullar başlamıştı ve Soğanağa’da İktisadi Ticari İlimler Akademisi açılmıştı. Hemen gidip oraya kaydoldum. Birinci sınıfı geçtim ve herkese rahatlıkla ‘akademi’ diyorum. PİYADE OKULU KOMUTANLIĞI EMRİNE… - Askerlik kurasında şansın sizden yana olduğunu öğrendik. İkinci sınıfa geçtiğimde askerlikte 29 yaş sınırlaması getirdiler. Hemen benim Coğrafya’yı bitirmem lazım deyip bitirdim. Diğer taraf devam ediyordu. Askerlikte imtihana girdim ve Tuzla Piyade Okulu’na gittim. Piyade okulunda iken de akademinin imtihanlarına gelip gidiyordum. Ben askerdeyken çocuk 4 yaşında oldu. Piyade Okulu’nda 1.345 kişilik kalabalık bir taburduk. Bizim çekilişimiz son güne kaldı. Damal, Posof, Doğu Beyazıt gibi bir yere gideceğim ama çocuğu ne yapacağım diye kara kara düşünüyorum. Torbadan çekip bir baktım ki, ‘Piyade Okulu Komutanlığı emrine’ yazıyor. Allah’ın lütfu. Üç ay sonra Tümgeneralin emir subayı olacaksın dediler. Ben, ‘bu benim mizacıma uygun değil’ desem de ‘elbiseni çıkarmadan odanda oturacaksın ve gelen gidenle ilgileneceksin. Zaten yanında taşımaz’ dediler. Yanyana iki odada idik. Albaylar gelip evrak vermek için benim yanımda beklerdi. Ben o dönemde Özçağ firmasında muhasebeyi devam ettiriyordum ve 1.309 lira asteğmen maaşı alıyordum. 2000 lira da muhasebe ücretim vardı. Enflasyon denilen şey o sırada kendisini göstermemişti. Bu parayı ne yapayım derken yeni çıkan Murat 124’lerden almaya karar verdim. Arabayı aldım, ehliyetim yoktu. Bir arkadaşım 600 liraya aldığını söyledi. Bana da 800 liraya aldı. Milli Türk Talebe Birliği’nde imtihana girdim ve ehliyet sahibi oldum. Arabayı Cağaloğlu’ndan aldım ve Maltepe’ye nasıl götüreceğimi düşünüyorum. Patron biz seni götürürüz dedi ve birlikte gittik. Evde hanım inanamadı, bu herhalde patronların arabası diyor. Piyade okulunda komutanlar kutladı. Araba-ehliyet aldım ama tecrübe yok, dedim. Bizim okulda havaalanı pisti var, orada çalış dediler. Kızmazlar mı diye sordum. ‘Yarbay Özbek’ dersin dedi. Ben de getirip orada çalıştım ve kullanmayı öğrendim. TEŞVİKLERLE TANIŞTIK - O dönemde, Ankara’dan sanayicilere, girişimcilere yeterli destek var mıydı? Terhis olduktan sonra, o sırada Yeşildirek’te 30 makinesi olan Özçağ Örme Sanayii’ne müdür oldum. 1972 yıllarında bir teşvik sözü dolaşıyordu. Ama kimse ne olduğunu bilmiyordu. Birgün Ahmet Erdoğan diye bir arkadaş getirdiler. Şirketin avukatı, Ahmet beyler 300 bin liraya bu işi yapıyor, dedi. Zekeriya beyde Tahtakale zekası vardı. Teşviği getirin önüme koyun bu parayı vereyim, dedi. Onlar ise 100 bin peşin, 100 bin fizibilite sonrası ve 100 bin de belge çıkınca almak istiyorlar. Ama Zekeriya beyi ikna edemediler. Bir gün bana, bu işi sen alalım karı ortak paylaşalım dediler. Ben de Zekeriya beye, bu arkadaşlar bugün beni satın almak istediler, yarın başka yöne yönlendirirler, ben bu tarz işleri sevmiyorum, dedim. Bu adamları gönderin, bu belgeyi ben alacağım. Nasıl alacaksın, diye sordular. Bir şekilde alacağım, dedim. Ankara’da Sanayi Bakanlığı bünyesinde Teşvik Uygulama Dairesi Başkanlığı vardı. İçeriye girdim, bir kapıda uzmanlar Erol Sayıner ve Erol Cerrahoğlu yazıyordu. Vurdum kapıyı girdim. Ben İstanbul’dan geliyorum, bir şirketin müdürüyüm, bir yatırım yapmak istiyoruz. Ne yatırımı, diye sordular. Örme iplik, boya, baskı, konfeksiyon ful entegre bir tesis kurmak istiyoruz. Teşvik belgesi nedir, nasıl yol izlemem lazım bilmiyorum. İki sayfalık bir yazı verip, bunu oku ve ne zaman istersen bizi ara, dediler. İlk şart fizibilite. Onun için işletme iktisadına gittim. Cevat Sarıkamış ve Alpaslan Peker hocaları buldum. Birisi finansçı, birisi de muhasebeci. Fizibilite için biz 50 bin lira ayırdık, geri kalanı da 10’ar binlik senetler yapacağız, sizin için uygun mu diye sordum. Atladılar, tamam yaparız, dediler. Gelip bizim muhasebede son 3 yılı irdelediler. Muhasebeyi de ben tuttuğum için ‘eyvah, şimdi bir yanlışlık çıkarsa’ diye korkuyorum. Çünkü, muhasebeciler bir sürü tablo hazırlayıp sonucu gösteriyorlardı. Bense pratik bir mamul emtia hesabı açıyordum. Mamulü, malzemeyi hepsini oraya koyuyordum. Sonuçta iki sayfada karı çıkarıyordum. Hesabımız tuttu, ben rahatladım. Cevat hoca, siz bu sermaye ile bu işi yürütemezsiniz, macera mı arıyorsunuz, dedi. ‘Ya hocam, bu işin geri dönüşü beş yıl. Bu arkadaşlar Sivaslı. İki çuval un, iki çuval bulgur gelir buraya. Sosyal hiçbir harcamaları yoktur. Oto finansmanla biz bu işi halledeceğiz.’ dedik. Karlılık çok fazla. O yıllarda karlılık yüzde 100’e yakındı neredeyse. Hocaları ikna ettik ve beş nüsha ciltli fizibilite hazırlayıp Ankara’ya gittim. Yatırım detayında 3 tane tekstürize iplik makinesi, 25 tane örgü makinesi ve boya baskı ünitesi var. 58 milyon lira tutuyor. Bunun 18 milyonu vergi, belediye rüsumu, damga vergisi ve gümrük vergisi tutuyor. 40 milyona bu yatırım yapılabiliyor. Ankara’da, Doğan bey, üç tane tekstürize makinesi için biz Bursa’da İpsan’a Gümrük Vergisi’ni taksitlendirme verdik. Sen bunu bir tane koyarsan, entegre tesistir, emsal teşkil etmez, onu da muafiyete sokarız. Telefon açtım, üç taneye taksit, dört taneye muafiyet var, diye anlattım. Kaç senede, diye sordular. Beş senede deyince hemen bir tane daha koy dediler. Hocalara geldim, fizibiliteye ekleme istedim. Önce, bizim kariyerimizle oynuyorsun diye itiraz ettiler. Sonra koydular ve Ankara’ya gidip teşvik belgesini aldım. Sizi bir sene sonra fabrikaya davet edeceğim dedim. Gerçekten de bir yıl sonra Bağcılar’daki fabrikaya çağırdım onları. Alpaslan bey geldi ve inanamadı. Siz mi yaptınız diye sordu. Biz Amerikan tercümeciliğinden başka bir şey yapmıyoruz, ne olur bize iş verin, ekonominin gerçeğini öğrenelim, dedi. BİZDE ÖNCE MÜTEŞEBBİS GELİR - Hocaların bilmediği gerçekler nelerdi? Ben de onu anlattım. ‘Hocam dedim, bizim ülkemizde sermaye ikinci sıradadır. Siz kitaplarınızda sermayeyi birinci sıraya koyuyorsunuz. Türkiye’de birinci sırada müteşebbis gelir, ikinci sermayedir. Hele bu dönemde, o zaman yoktu ama, vadeli çekler bir sermayedir. Müteşebbis oluyorsunuz, bankaya 10 bin TL para yatırıyorsunuz, bir koçan da çek alıyorsunuz. O zamanlarda bir koçan isteyince, lazım olur diye 5 koçan veriyorlardı. Gidiyorsunuz, sermayenizi bir aylık, iki aylık neyse ayarlıyorsunuz. Yeter ki vaziyeti, nakit akımını iyi idare edin, yürür gidersiniz. Bizler fakir babanın zengin geçinen çocuklarıyız. Türkiye’nin temelindeki sanayicilerin yüzde 90’ı hep böyle başlamıştır diyebilirim.
1977’li yıllarda permi ile iki örgü makinesi almak için dışarıya gittim. Denk geldi, bizde 10 tane kullanılmış makine var, dediler. İşçilerden 10 ayrı permi bulduk ve bu makineleri aldık. Yavaşça büyüyorum. Ne yapalım derken Yakacık’ta 2.500 metrekare tabana dayalı 5 katlı bir bina yapma girişimi başlattık. Yine o yıllarda Sınai Yatırım Bankası’ndan Dünya Bankası’nın emek-yoğun kredileri vardır, ona müracaat etmiştim. Kur garantili, 3 yılı ödemesiz 8 yıl vadeli, 150 bin dolar kredi aldım. Kur garantili aldığım için, enflasyonlu dönemde bir yemek parası öder gibi taksitlerini ödedim. Orada örgünün yanına konfeksiyon, market kurup 5 katı doldurduk. MÜDÜRÜMÜ AÇILIŞA DAVET ETTİM Markette açılış yapacağız. Davetiye gönderdik. Kartal Ortaokulu’nda, Allah rahmet eylesin Necip Müftüoğlu diye bir müdürümüz vardı. Kartal’ın meydanında da Şevket Kazan’ların bir dükkanı vardı. Helva, peynir, giysi yani her şey satarlardı. Bir Ramazan arifesinde benimle birlikte üç kişinin kalmasını istemiş. Ne oldu, neden diye merak etmiştik. Müdür bey gelip, beni takip edin, dedi. Şevket Kazan’ların dükkanına gittik. Delikanlılara birer tane pantolon verin, dedi. Hayatta hiçbir zaman unutmadığım şeylerden birisidir. Pantolonu aldık ve bayramda giydik. İşte bu hocamı açılışa davet ettim. Allah rahmet eylesin, çiçekler toplayıp açılışa gelmişti. Hocam, siz beni tanımazsınız, müsaade ederseniz burayı size gezdireceğim, dedim. Aşağıdaki örgü makinelerini, marketi, konfeksiyon kısmını ve diğer katları gezdirdim. En üstte benim odamda herkes oturuyordu. Müsaade ederseniz hocamı size ben takdim edeceğim, dedim. Hocam, ayağına pantolon aldığınız fakir çocuğun kendi imkanlarıyla kurduğu tesisi gezdiniz, dedim. Beni fazla duygulandırma, otur şuraya misafirlerinle ilgilen, dedi. Ben Yakacık’ta, 750 metrekarelik bodrum katında boya, baskı, konfeksiyon yapıyordum. 1989 yılında arkadaşların çağırmasıyla Çorlu’ya geldim. Önce 30 dönüm, sonra 20 dönüm aldık. Şimdi 110 bin metrekare açık alanda ve 55 bin metrekare kapalı alanda iplik, örgü, boya, baskı faaliyetlerimiz var. 2005 yılına kadar konfeksiyonumuz da vardı. Çin’in dünya ticaretine entegrasyonu ile fiyatlar tutmamaya başladı, Avrupa’daki alıcılarda sorunlar yaşandı, biz de konfeksiyonu kapattık. Konfeksiyonun var olduğu 2005 yıllarında 1.100 tane çalışanımız, Florya’da bir iş hanımız vardı. Küçülme politikasına başladık ve 2006 yılında konfeksiyonu kapatıp 800 tane işçiyi çıkardık. Tazminatlarını ödedik. Şu anda, buradaki komplekste 350 dolayında eleman çalıştırıyoruz. Tekstildeki serüvenimiz 70 yaşına kadar geldi, mezara kadar da devam edecek gibi görünüyor. TEKSTİLİN ANAYASASI 3 T’DİR - İşyeriniz Çorlu’da. Siz de burada mı oturuyorsunuz, İstanbul’da mı? - İstanbul’da oturuyorum, işe gidip geliyorum. İşin başında fabrika müdürü oğlum var. 2006 yılına kadar hocalarımızın irşadları doğrultusunda, her gittiğimiz toplantıda, seminerde kurumsallaşma deniyordu biz de buradan başladık. Benim 3 tane oğlum var. Onlara şunu söylüyordum. İşin içine girmeyeceksiniz. İlaç okumayı iyi bileceksiniz. Pazara, kasanıza ve deponuza hakim olacaksınız. Geri kalanını profesyonellere bırakacaksınız. Onlar işi götürecekler. Erken evlendiğim için şu anda çocuklarım 45, 40 ve 30 yaşında. Üçü de erkek. 2005 krizi sonrasında, çocuklara biriniz fabrikanın başında olacaksınız, dedim. Ortanca, ben giderim dedi ve geldi buraya. Burada iki şeye dikkat edeceksiniz dedim. Birincisi tasarruf, ikincisi verimlilik. Bunun dışındaki şeyler, zaten yılların oturmuş müessesesi olduğumuz için yürür gider.
FİYATLARI ARTIK MÜŞTERİ BELİRLİYOR - Dövizdeki ve faizdeki hızlı artış ve dalgalanmalar sizin sektörünüzde sorunlar yarattı mı? - Enflasyonlu 78’li yıllardan bu yana döviz bazen arttı bazen azaldı. Bazen de sabit kur sistemine ya da değişken kura geçtik. Döviz kuru sürekli değişkenliği olan bir olay. Ancak, bizim bir ihracat firmamız da olmasına rağmen şu anda kur arttı diye sevinemiyoruz. Çünkü girdi maliyetlerimiz hemen artıyor. Karşıdaki müşterimiz, benim paramın değeri arttı, senden 12 euroya alıyordum ama 11 euroya ancak satabiliyorum, diyor. Eskiden fiyat arz-talep dengesine göre oluşurdu. Şimdi ise müşterinin isteğine göre oluşuyor. Bizim ticaretteki politikamız kalite-fiyat-servistir. Kaliteniz iyiyse, servisiniz düzgünse ve fiyatınız uygunsa hiç korkmayın. Kalite ve servis benim elimde ama fiyat benim elimde değil. Fiyatı belirleyen müşteri. Müşteri benim şöyle bir siparişim var, fiyat tutturamıyorum, diyor. Hadi oradan kes, buradan kes yoluna gidiyoruz. Tekstilin bu kurlarla ilgili rahatsızlığı olacağını zannetmiyorum. Böyle devam edecektir. ORGANİZE OLMAK İYİ BİR ŞEYDİR - Ergene Eylem Planı kapsamında, yeni OSB’lerin işlevleri görevleri neler olacak? - Ben 1994 yılından bu yana 8 yıl Trakya Sanayiciler Derneği’nin başkanlığını yaptım. Her sanayi bakanı geldiğinde, ‘biz sanayi bölgesiyiz, dernek yerine odamız olması lazım’ diyordum. Tamam diyorlardı ama görev süreleri bir türlü bunu yapmaya yetmiyordu. Bölgemizde çarpık bir gelişme var. Bunda sanayicinin suçu olduğu gibi bizim gelmiş geçmiş tüm hükümetlerimizin de suçu var. Biz sanayi yatırımı yapmak için buraya gelirken önce baktık ki araziler ucuz. Çünkü tarla satın alıyorsunuz ve hafriyat sorununuz yok. Avrupa’ya yakın, enerji sorunu yok ve o zamanlar daha kolay işçi bulabiliyordunuz. Ne yapmanız lazım? Bir teşvik belgesi almalısınız. Ankara’ya gidiyorsunuz teşvik belgesi almak için. Sizden istenen iki tane kriter var. Bunlardan birisi yatırımın tutarı. 3.5 milyarın üstünde olması gerekiyor. İkincisi de alacağınız makine ve teçhizatın yüzde 50’sinin ithal, yüzde 50’sinin de yerli olması gerekiyor. Bunun dışında hiçbir şekilde bir kriter yoktu. Siz ne yapacaksınız, Çorlu’nun neresinde yatırım yapacaksınız, su kullanıyor musunuz, enerji ihtiyacınız ne kadar diye hiçbir şey sormadılar. O zaman çevrecilik diye bir şey yoktu. Sayın Süleyman Demirel başbakanlığı sırasında buradaki bir fabrikanın açılışına geldi. 67 tane fabrikanın ruhsatı yoktu. Ruhsat nasıl olsa sonradan gelir, toprak şu kadar verir ama sanayi bu kadar verir anlayışıyla yaklaşıyordu herkes. Şimdi ise durum farklı. Ergene Havzası için iyi bir eylem planı ile başlatıldı. Bizler önce ıslah idik sonra OSB olduk. Şu anda şekil olarak dağınık durumdayız ama bundan sonra birlikte olacağız. Vali bey göreve başlar başlamaz Çevre Bakanlığı’na gitti ve OSB’lerin dışında hiçbir şekilde yatırım yapılmayacaktır, yazısını aldı. Bu çok önemliydi. Bu bakımdan iyi şeyler olacaktır. Organize olmak iyi bir şeydir. - Sayın Ünal, sizin heyecanla destek verdiğiniz Ergene Havzası Koruma Eylem Planı hakkındaki düşüncelerinizi de öğrenelim. - Önce şunu söyleyeyim, Tekirdağ Valimiz Ali Yerlikaya çok aktif ve becerikli. Eğer bürokraside sorun çıkarsa hemen kendisi devreye girerek o sorunu çözüyor. İyi de bir ekip kurdu. İşlerin çoğunu tamamladı. 2015 yılı sonunda bitecek. Velimeşe ve Ergene 2’nin arıtma tesisleri ihaleleri bitti. Sırada diğerleri var. Burada büyük şantiyeler oluşuyor. 580 milyon TL’lik büyük bir proje.
Ben yıllardır bu işin içerisindeyim. Edirne’de müsteşar, genel müdürün de olduğu su toplantısı yapıldı. Biz de gittik. Sayın müsteşarım, bu tarihi bir milat kabul edelim ve eksiklerimizi tamamlayalım, dedim. Siz burada yaptığınız hesabı bizim verdiğimiz belgelere göre yapıyorsunuz. Su kullanım belgeleri yanlış. Örneğin benim 6 ruhsatlı kuyumdan topluca aldığım su 474 metreküp gözüküyor. Oysa ben günde 3 bin metreküp su kullanıyorum. Bölgede binlerce kaçak kuyu var. Sizin kayıtlarınızda bunlar yok. Yönetmeliğe göre bunun 2 bin ile 5 bin lira arasında cezası var. Kesin cezayı, verin ruhsatı ve sonuçta ne kadar su tüketildiğini göreceksiniz. Her gittiğimiz yerde bir sunum yapılıyor. “Çerkezköy-Çorlu hattında 80 milyon metreküp su rezervimiz var ve kullanım 110 milyon metreküp” deniyor. Bunu neye göre yapıyorsunuz. Bizim hesaplarımız var, yapıyoruz, diyorlar. SANAYİ ODASI ZORUNLULUK - Sanayi Odası da bir çok bakımdan organize hareket etmeyi sağlayacak herhalde. Sanayi Odası’ndan ne gibi beklentileriniz var? - OSB’ler gibi düşünecek olursak, yatırımları organize ettik. Şimdi sanayicileri organize ederek Sayın Ömer Sarıoğlu’nun başkanlığında bir girişim başlattık. Ben de o Müteşebbis Heyetin içinde olan birisi olarak 1.400 tane sanayi odasının olması gerekliliğinden doğdu. Fakat Ticaret ve Sanayi Odalarında yapılan işlemler ticari esnafın sorunları ile ilgilenilen bir yer konumunda. Sanayicinin ağırlığı yok, sanayicinin buralarla bir ilişkisi yok. Sanayicilerimizin genelinin işyerleri burada ama merkezleri İstanbul’da. Çoğu İstanbul Sanayi Odası’na, Ticaret Odası’na kayıtlı. 13 tane OSB’si olan Tekirdağ’a kurulmasını düşündüğümüz sanayi odası ile birlikte Kocaeli’nden sonra ikinci sıraya geçeceğiz. Sanayi odasında sanayicinin gerçek sorunları dile getirilecek, daha girişimci ve rekabet edebilir sanayi üretimi için neler yapılabileceği konuşulacak. Sorunlarımızı tartışacağımız, istenilen belgeleri alabileceğimiz böyle bir sanayi odasını kurmanın zorunlu olduğunu düşünüyoruz. BAŞBAKAN DESTEK VERDİ - Bu amaçla kurulan Teksander, Sanayi Odası’nın kuruluşu için ne tür faaliyetlerde bulunacak? - Başlangıçta sanayi odası kurulması için resmi müracaatlarımızı yaptık. Ancak, bu süreçte TOBB’un izninin alınması gerekiyordu. TOBB biraz politik davrandı, pek ses çıkarmadılar. Ses çıkarmayınca red anlamına geldiği için biz de dava açtık. Dava henüz sonuçlanmadı. TOBB başkanı ile yaptığımız görüşmelerde Sayın Hisarcıklıoğlu sıcak baktığını, doğru bir girişim olduğunu söyledi ama kendi içlerinde biraz değişik değerlendiriliyor. Sayın Başbakanın Tekirdağ’a yaptığı ziyarette Sayın Ömer Sarıoğlu kendisine konuyu aktardı ve o da buna onay verdi, destekledi. İnşallah seçimden sonra bu işin üzerine daha çok gideceğiz. Sayın valimizin talepleri doğrultusunda kuruldu Tekirdağ Sanayiciler Derneği. Diğer sanayici derneklerini kapattık. Bir tane güçlü bir dernek kurmak daha uygun. Teksander, sanayi odasının oluşumunu hazırlayacak. - Sanayicilerimize hobileriniz nelerdir diye soruyoruz. Sizden de öğrenelim. - Evliya Çelebi’ye rüyasında Hazreti Muhammed görünmüş, o da heyecandan "Şefaat Ya Rasûlallah" diyeceğine "Seyahat Ya Rasûlallah” demiş. Bize de rüyamızda ‘çalış evlat’ demişler herhalde hep çalışıyoruz. 1958 yıllarında geldiğimiz zaman Cevizli Tütün Enstitüsü’nde çapa yapardım 10 lira yevmiye ile. O zaman başladı çalışmam ve şu anda devam ediyor.
Yükleniyor...
Yorumlar yüklenirken lütfen bekleyiniz...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|