SON DAKİKA
9 Ocak Çarşamba günü yapılacaktı
Hedef 1.000 sanayici
Mike Davey'den KOBİ'lere çağrı
Cansen Başaran Symes
Avrupa’nın kurtulması için 1.5-2 trilyon dolar gerekliProf. Dr. Aslanoğlu, "Avrupa, borçlarını silmeden yeni borçlar vererek Yunanistan’ı daha kötü duruma getirdi. İktisat teorisinde, borç sorunu yaşayan ülkeyi borç vererek kurtarmak gibi bir çözüm yok. Kısa vadede Avrupa bu sorunlarını çözemez, sert bir bankacılık, borç krizi haline elirse, iflaslar yaşanır ve bankalar batar. Bu en olumsuz senaryodur ve bütün dünya gibi Türkiye de bundan kötü etkilenir. Avrupanın kurtulması için 1.5-2 trilyon dolar gerekiyor" dedi.GİRAY DUDA
Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İngilizce İktisat bölümü öğretim üyesi. Güncel ekonomik gelişmeleri çok yakından izleyen ve televizyonların ekonomi programlarında bilgisini kamuoyu ile sık sık paylaşan bir akademisyen. Yakın zamana kadar, şimdi kapanan bir ekonomi gazetesinde günlük yazılar yazıyordu. Yoğun programı dolayısıyla köşe yazısı yazmaya biraz ara vermiş durumda. Prof. Dr. Aslanoğlu, Avrupa’daki krizin büyüklüğüne dikkat çekerek, en az 1.5-2 trilyon doların gelmesi halinde piyasaların yatışabileceğini söylüyor. Dolar ve Euro’nun geleceğinin, Avrupa’nın atacağı adımlara bağlı olduğunu vurgulaya Aslanoğlu, bu nedenle 2012 yılı 2012’ye girerken dünya ve Türkiye ekonomisine bakış başından itibaren piyasaları çok yakından izlemenin önemli olduğunu belirtiyor. Altının çok kısa sürede olmasa da bir-iki yıl içinde belirgin bir artış göstereceğini, yatırım portföyünde yer alması gerektiğini belirten Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ‘Global Sanayici’nin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Hocam, isterseniz önce dünya ekonomisine bakıp Türkiye’ye doğru yol alalım. Amerika Birleşik Devletleri 2011 yılını nasıl geçirdi ve 2012’ye girerken görüntüsü nasıl?
-ABD bu yılı umduğundan daha az büyüyerek kapatıyor. Enflasyon ve işsizlik gibi parametreler açısından çok sürpriz yoktu ama yüzde 2-3’ler civarında bir büyüme beklenirken, önce 1.5’lara çekilen, şimdi de 2 dolayına çıkan bir büyüme olacak gibi görünüyor. Toplamda daha büyük büyüme beklenirken biraz aşağıda kaldı. Son dönemler, o olumsuz algıyı biraz daha düzeltiyor gibi gözüküyor. İşsizlik yüzde 9’un altına indi ve enflasyon da şu anda bir tehlike oluşturmuyor. Bankacılık sektöründe de çok büyük sıkıntı yok. Amerika’da ekonomiden gelebilecek en pozitif haber konut sektöründe toparlanma oluşmasıdır. O henüz oluşmadı. Konut satışları bir-iki ay çıkıp sonra yeniden iniyor. Birinci ve ikinci el konut fiyatları da öyle. Ekonominin bütünü 2008 krizinden sonra bir dönüş sağladı. Resesyondan çıktı, ama konut sektörü çıkamadı. Bu yıl da o konuda yeterince iyimser bir tablo yok. İpotekli konutlar artmaya devam etti. Oradaki durum, aslında Amerikan ekonomisine ilişkin en kaygı verici unsur. ■ AVRUPA’NIN POLİTİKALARI YUNANİSTAN’I DAHA ZORA SOKTU - Hemen Avrupa’ya geçelim. Zaten en çok konuşacağımız da Avrupa olacak. Dilerseniz Yunanistan, İrlanda, İspanya ve İtalya gibi sorunlu ülkelerden başlayalım. Yıl içinde Yunanistan’la bir çok anlaşma yapıldı, açıklamalarda bulunuldu. Şu anda Yunanistan için neler söyleyebilirsiniz?
-Avrupa Birliği iki yıldır Yunanistan’ı kurtarmaya çalışıyor. Bunun için nasıl bir strateji izledi? İki kere 110 milyar euroluk kredi sağladı IMF ile birlikte. İki yıl önce Yunanistan ekonomisi 350 milyar dolarlık bir ekonomiydi. 280 milyar dolar kamu borcu vardı. Kamu borcunun GSMH’ye oranı yüzde 80’ler civarındaydı. Bugün Yunanistan’ın kamu borcu 460 milyar dolar. Yunanistan ekonomisi iki yıldır yüzde 12 dolayında daraldı. Kamu borcunun GSMH’ye oranı da yüzde 150’lere çıktı. Yunanistan’da faizler iki yıl önce yüzde 10’lar civarındaydı, şimdi yıllık bono ve tahvillerde yüzde 100’ü geçti.
Bunları, şunu söylemek için vurguluyorum. Avrupa’nın uyguladığı tüm politikalar aslında Yunanistan’ı daha kötü bir noktaya getirdi.
■ BORÇ KRİZİNİ BORÇ VEREREK AŞAMAZSINIZ
- Bu da işin çok ilginç bir yönü...
-Çözüm diye sunulan şey ülke ekonomisini daha kötü bir duruma getirdi. Yunanistan’a hibe ve yardım yapılmadı, borç verildi. Borcun şartı da bütçede çok ciddi kemer sıkmaya dayanıyordu. Harcamalar kısılacak, ücretler düşürülecek, vergiler artırılacak gibi. Dolayısıyla Yunanistan ekonomisinin önü tıkanarak çözüme ulaşılmaya çalışıldı. Bu gerçek bir çözüm değildi. En son, Temmuz ayında ikinci 110 milyar euroyu verdikten sonra faizlerin inmeyip çıkmaya devam etmesi, hatta İtalya ve İspanya’da da yükselişin devam etmesi Avrupa’yı ciddi bir yön değişimine itti. Piyasalardan gelen mesajlar Avrupa’yı başka bir şey yapmaya yöneltti.
İktisat teorisine baktığımızda, bir ülke borç sorunu yaşıyorsa ve o borç yükselen faizle daha da artıyorsa bu durumda borcu borç vererek çözmek mümkün olmuyor. Yunanistan bunun çok iyi bir örneği. Bir kişi, kurum ya da ülke de olsa, borç sorununu çözmek için bir noktadan sonra borcu yapılandırmak, borcun bir kısmını silmek gerekli.
■ AVRUPA BİRLİĞİ KAYNAK YARATAMADI
- Son alınan kararda borçların silinmesi de vardı. Fransız bankalarına olan borçların bir kısmı ortadan kaldırıldı değil mi?
-Evet. Bu konuda Harvard Üniversitesi’nden Kenneth Rogoff’un çok iyi analizleri var. Faizler belli bir düzeyi aştıktan sonra borç sorunu borç vererek çözülmüyor.
Eylülden itibaren Avrupa, Yunanistan’ın borçlarının yüzde 50’sini silmek için bir karar aldı. Fakat o karara göre sadece Bankaların verdiği borçlar siliniyor. Avrupa Birliği ve IMF’nin verdiği borçlar silinmiyor. 10 yıl sonra Yunanistan’ın 460 milyar dolar olan borcunun 310 milyar dolara inmesi bekleniyor. Yani 200 milyar dolarlara inmiyor. Bu arada neden Avrupa Birliği ve IMF’nin borçları silinmiyor o da ayrı bir konu. Ama onların yasal, tüzüksel mevzuat zorlukları var.
Avrupa bu adımı attı ama bu tek başına bir çözüm değil. Bu kararla sorunu bankalara taşımış oluyorsunuz. Çünkü Yunanistan’a borç veren bankalar alacağını alamazsa bankalar batabilir. Bankalar batarsa ülkeler de batabilir. Avrupa, o yüzden, ikinci ayak bankaları kurtarma gereğini gördü. Bu da nasıl olacak, para ile olacak. Bankaların sermayelendirilmesi gerekiyor, kaynak lazım. Ellerindeki sorunlu varlıkların alınıp yerine yenilerinin konulması gerekiyor. Bir kaynak ihtiyacı var. Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nda 200-250 milyar dolarlık bir kaynak kalmıştı, onun yetmeyeceği düşünüldü. Kaynak artırımını Fransa ve Almanya birkaç ay tartıştı. Almanya dedi ki “En çok parayı Fransa koysun”, Fransa ise “Almanya koysun” dedi.
■ AB PARA BASMA NOKTASINA GELEMEDİ
Sonuçta o parayı yaratamadılar. En son 9 Aralık zirvesinde 150 milyar euroluk bir ek kaynak yaratma noktasına gelindi. Fakat bu yeterli değil gibi görünüyor. Bir ülkede bankacılık krizi yaşandığı zaman, bunun ülkeye maliyeti, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 5’i ile 25’i arasında oluyor. Çok kaba bir hesapla Avrupa’nın bankacılık sisteminde bir sıkıntı olduğunu varsayarsak, 17.5 trilyon dolarlık Avrupa Birliği’nin 1.5-2 trilyon dolara ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor. Bu civardaki bir kaynak yaratılırsa piyasaya güven gelir. Bunu yaratamadılar. Şu anda sorun bu. En önemli şey, bu, para basılarak yaratılabilir. Para basmak gerekiyor. Avrupa Merkez Bankası’nın desteği gerekiyor. Vergileri de artıracak. Bütçe açık verince, parasal genişleme olunca bunun maalesef enflasyon gibi olumsuz sonuçları da görülecek. AB, para basma, Merkez Bankası’nı devreye sokma konusunda bir noktaya gelemedi.
- Avrupa Birliği’nin federal yapıda olmaması rahatça para basmasına engel teşkil ediyor. Ayrıca, bu yıl hem Sarkozy hem de Merkel’in önemli seçimlere girecek olması da radikal kararların önüne geçiyor…
- Doğru. Bir para basılacak, Eurobond, Avrupa tahvili çıkarılacaksa neyin garantisi olacak gibi bir soru var. Almanya’nın özellikle bastırdığı gibi, tek bir merkez bankası gibi tek bir Maliye Bakanlığı olmalı. Avrupa Hazinesinin federal yapı gibi çıkaracağı tahviller Merkez Bankası tarafından da desteklenecek. Ama bu çok kolay bir şey değil kısa vadede. O yüzden burada minimumları yakalamak gerekiyor. 9 Aralık’ta “Maastricht kriterlerini sıkıca uygulayalım” kararı alındı. Bütçe açığı yüzde 3’ü aşmasın, aşanlara ceza verelim denildi. Zaten vardı, çok da yeni bir şey değil bu. ■ ALMANYA’NIN MALİYETİ VE RİSKİ SIRTLANMASI GEREKİYOR
- Ama tüm ülkelerin göstergeleri Maastricht kriterlerinde öngörülenin üstündeydi.
-Evet aşmıştı. İspanya’nın 4-5 yıl önce kamu borcunun GSMH’ye oranı yüzde 45’ti. Şimdi yüzde 70 dolayında. İrlanda yüzde 25 idi, şimdi yüzde 100. Şoktan önce bu ülkeler yıldızdı. Şoktan sonra böyle oldu. Bu kararlar alınacak, ceza verilecek deniliyor ya, örneğin 10 yıl sonra Çin’de bir kriz çıksa aynı etki yine olabilir. Bir de ceza vermeye kalkarsanız işler iyice karışır. Daha temel sorunlar var gibi görünüyor. Bütçeyi kontrol etmeye çalışmak doğru da şimdi değil. Avrupa yüzde 9-10 olan bütçe açığını yüzde 3’ün altına çekmeye çalışırsa daha olumsuz bir manzara ile karşılaşabilir. Somut olarak söylemek gerekir ki, eğer Avrupa’nın önderliğine soyunuyorsa Almanya’nın bu eurobondların teminatını büyük oranda verip, bütçeleri birkaç yıl sonra daha sıkı tutacak bu parasal desteği sağlamalı. Pratikte olabilir. Almanya’nın bu riski, maliyeti göze alması gerekiyor.
■ PARA BASMA İŞİNDEN KAÇAMAYACAKLAR
- Merkel, önünde bir seçim gerçeği varken bu kararları alabilirler mi?
-Alamazlarsa hem Almanya hem de Fransa için çok daha fazla sıkıntı olur diye düşünüyorum. O hesabı nasıl yapacaklar göreceğiz. Kolay olmadığı anlaşılıyor. Eğer bir enflasyon yaşanacaksa Alman halkına da Fransız halkına da bunun faturası refah kaybı olarak çıkacak. Şunu iyi yapıyor olmaları gerektiğini düşünüyorum. Eğer Avrupa gerçekten kurtarılamazsa, “batan batsın” noktasına gidilecekse, para basılmazsa risk çok artacak gibi gözüküyor. Bunun maliyeti, refah kaybı açısından, işsizlik açısından çok daha fazla olur. O denge çok hassas bir denge. Seçimler engelliyor gibi görünüyor ama ben yine de piyasaların Avrupalı liderleri para basma işine zorlayacağı kanaatindeyim. Yüzde 50’nin biraz üstünde bir olasılıkla bu para basma işinden kaçamayacaklardır. ■ DÜNYA EKONOMİSİ EN RİSKLİ DÖNEMİNDE - Ama Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de sorunlu davrandığı görünüyor. İngiltere Başbakanı’nın elini sıkmadı ve “Avrupa fiilen bölünmüştür” diye açıklamada bulundu. Ermeni yasası krizini yarattı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün telefonlarına çıkmadı. Kritik zamanlarda makul ve doğru kararlar verecek izlenimi yaratmıyor.
-Doğru. O yüzden de ciddi bir riskle yaşıyoruz. Yılbaşından sonra piyasalara dikkat etmek gerekiyor. Şu anda yılsonu olduğu için Avrupa’nın bu kararsızlığı ve belirsizliği, somut adımları atamaması piyasalarda tam olarak fiyatlanmadı. Ocak ayından itibaren 2012 defterleri açıldığında, bu durum ciddi biçimde piyasalarda tepki görebilir. O zaman da Avrupa’yı zorlayacaktır. Çok ciddi bir risk var diye düşünüyorum. Avrupa’nın son dakikada siyasi sorunları çözme üslubu siyasette geçerli olabilir. Siyasette saati durdurabilirler ama ekonomide öyle saat falan durmuyor. Eğer bir panik yaşanırsa o zincirleme gider ve kimse de kurtaramaz. Yani çok ciddi bir risk var. Dünya ekonomisi en riskli dönemlerinden birisini sürdürüyor.
■ ÇİN 2015-2016 YILLARINDA AMERİKA’YI GEÇECEK
- Avrupa bu kadar vahim durumda. Amerika’ya bakıp, veriler idare eder diye düşünüyoruz. Diğer yandan, dünyada ekonomide dengelerin değiştiği, yeni dönem patronlarının Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya gibi ülkeler olacağı yönünde yaygın tezler ortaya atılıyor. Asıl hegemon bölgenin artık Asya olacağı görüşlerine siz ne diyorsunuz?
-Henüz o noktaya belki gelinmedi ama o gücün arttığını düşünüyorum. Asya’nın dengeler konusundaki ağırlığı artıyor. Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi oldu. Satın alma gücü paritesine göre 2015- 2016 yıllarında Amerika’yı da geçecek. Bu zaten somut bir gelişme. Son yıllarda Çin’in Dünya Bankası, IMF ve Birleşmiş Milletler’deki gücünü de artırdığını yakından izliyoruz.
Kapitalist Avrupa, komünist Çin’e çağrıda bulunarak bana borç para ver dedi. Çin de, önce sen parayı koy, eğer yeterli olmazsa ben yardımcı olurum, karşılığını verdi. Doğunun gücünün yükseldiğine kesinlikle katılıyorum. Özellikle Çin ve Hindistan etrafında olmak üzere. Tabii orada bir bloklaşma görüyoruz: Rusya, Hindistan, İran ve Çin arasında. Batıda da Avrupa Birliği ve belki Amerika. Değişen güç dengelerinin altında enerjiyi kontrol etme çabaları yatıyor. Gücü ne belirler sorusuna, iktisat tarihi, “enerji belirler” yanıtını veriyor. Enerjiyi kim kontrol ederse o daha güçlü oluyor, ekonomik olarak da siyasi olarak da. Bu mücadele devam edecek. Ben henüz gücün doğuya tam kaydığı kanısında değilim ama gittikçe doğu daha başa baş birnoktaya doğru gidiyor.
■ AVRUPA SORUNU ÇÖZERSE TÜRKİYE YARA ALMAZ
- SPK Başkanı Vedat Akgiray’ın bir açıklaması vardı. ‘Avrupa iyiye de kötüye de gitse bizim için sorun yok. Kötüye giderse yatırımlar bize gelir, iyiye giderse ihracatımız artar’ dedi. Avrupa’nın ekonomik durumuna göre bizim ilişkimizin sağlığı ne olur?
-Bunu belki kısa ve orta
vade diye ayırmak gerekir. Kısa vadede Avrupa bu sorunlarını çözemez, sert bir bankacılık, borç krizi haline gelirse, iflaslar yaşanır ve bankalar batarsa ki en olumsuz senaryodur bu, bütün dünya gibi Türkiye de undan olumsuz etkilenir.
Avrupa’nın 17.5 trilyon dolar hasılası var. Amerika’nın hasılası 15 trilyon dolar. Amerika’daki kriz herkesi aşağıya çekti. Avrupa’daki kriz de yine herkesi aşağıya çeker. Hem ticaret kanalıyla hem de sermaye girişindeki azalma nedeniyle. Kısa vadede daralma, işsizlikte artış gibi sorunlar yaşanır. Avrupa’nın çok fazla vakti yok, belirsizliği daha uzun süre götüremez. Önümüzdeki 1-1.5 yıldan söz ediyorum. Benim yüzde 50-55 oranındaki tahminim, Avrupa’nın para basacağı ve Amerika’nın da destekleyeceği biçiminde. Daha kötüye gitmeyeceğini düşünüyorum.
Yüzde 40 oranında da çok kötü bir senaryonun gerçekleşmesi riski var. Eğer bu gerçekleşirse Türkiye kısa vadede çok olumsuz etkilenir. Avrupa bu durumda çok büyük bir tahribat alır.
Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
|
|