SON DAKİKA
HALKBANK Genel Müdür Yardımcısı Taner…
LİDEBİR Başkanı Neşecan Çekici
TAIDER Başkanı Şerife İnci Eren
Prof. Dr. Merih Paya
Çerkezköylerin sayısını artırmalıyız1986’dan bu yana KOBİ’lerle birlikte çalışan Prof. Dr. Mortan, “KOBİ sahibi hem iyi girişimci, hem para sahibi, hem işini iyi yürüten ve piyasa kokusunu alması gereken kişidir. KOBİ’ler nasıl davranmalı, neler yapmalı tanımını ‘Çerkezköy gibi OSB’lerin sayısını artırmalıyız’ olarak yapabiliriz” dedi.GİRAY DUDA
Prof. Dr. Kenan Mortan, Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi. Gazetelerde yıllarca köşe yazıları yazdı ve televizyonlarda sabah saatlerinde ekonomiyi ele alan güncel programlar hazırladı. Gündemdeki konuları, programlarına konuklar alarak ve telefon bağlantıları yaparak enine boyuna işledi. Bugün, İş Bankası’nın İŞ’TE KOBİ adlı web sitesinde girişimcilikle ilgili sorularını yanıtlayan Prof. Mortan kendisini tümüyle KOBİ’lere adamış durumda. Yazışmalarda, girişimcilerin birden fazla e-posta göndererek ayrıntı vermemelerinden ve onlara daha fazla yardımcı olamamaktan yakınıyor. Tatil olarak değerlendirilebilecek zamanını Türkiye’nin yeni girişimci kuruluşları ile temas kurarak geçiriyor. Örneğin bu yaz tatilinde, eşiyle birlikte Trakya’daki OSB’leri ziyaret ederek, yönetici ve girişimcilerle rahat ortamda sohbet etmeyi planlıyor.
Prof. Dr. Kenan Mortan ile Emirgan’daki güzel bir çay bahçesinde, ‘GLOBAL SANAYİCİ’ adına önce dünya ve Türkiye ekonomisini sonra da KOBİ’leri ayrıntılı biçimde konuşma olanağı bulduk. Prof. Mortan’a sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:
► ABD SORUNLARI ÖTELEDİ - Hocam isterseniz söyleşimize dünya ekonomisinden, ABD’den başlayalım. ABD sıkıntılarını aşabildi mi? ABD, Avrupa’ya göre sanki biraz daha sessiz, rahat gibi görünüyor? Siz neler söylersiniz ABD ekonomisi ile ilgili?
- Amerika görebildiğim kadarıyla sıkıntılarını halının altına süpürdüğü için sorunlarını aşar gibi gözüktü. İşsizliği yüzde 10’un altına düşürdü. Bir Başkan adayının seçim öncesi kavuşması gereken bütün rasyolara, oranlara kavuştu. Ancak, hiçbir yapısal sorunu çözemedi. Bunun da çok temel nedenlerini, Çerkezköy’lü sanayicilerimizle krizden hemen sonra konuşmuş ve paylaşmıştık. Birçok temel nedeni var. Fosil kaynaklara dayalı bir büyüme modelini artık dünyada
götüremiyoruz. O nedenle Amerika bunun hesaplaşmasını yapıp bu modeli değiştirecekken şu anda dünya enerji ithalatının yüzde 60’ını yapıyorsa orada sorunları erteleyemez. Bu birinci bölüm.
İkincisi, serbest piyasa veya kapitalizm diyelim, bu mekanizma bir hukuk sistemi içinde işlediği zaman anlam kazanır. Ne yazık ki 2008 krizinden sonra hiçbir şekilde bu olaydan ötürü, yani türev hisseleri çıkararak piyasayı dejenere eden yatırımcı bankaların hiçbiri hukuk önüne çıkmadı. Aynen devam ediyorlar. O da ikinci yanı. ABD, hukuk sistemi anlamında da olayı aklamadı. Rakamlar itibariyle herhangi bir banka yöneticisi şu anda Amerikan yönetiminin değerlerine çok iyi not verir, üstelik de iyi borç alabildiği için. Çünkü Hazine kağıtları fevkalade düşük noktaya geldi. Ama bana göre yapısal anlamda sorunu koruyor.
► OBAMA İKTİSADİ GERÇEKLERİ GÖRMÜYOR
- ABD Başkanı Barack Obama, bankacılara aldıkları maaşlar, ikramiyeler ve primler
dolayısıyla kızdı, halkın parasını yiyorsunuz dedi ama bunu engelleyecek bir şey yapamadı.
- O yasayı bir türlü çıkaramadı, geçiremedi. Obama iktisadi olayları görmemeyi, onun yerine ahlakçılık yapmayı yeğledi. Daha popüler konuları yeğledi. İktisadi konuları tümüyle kendi gündeminden düşürdü.
► YUNANİSTAN AÇIK DEFTER KULLANMIŞ
- Avrupa’da hala ciddi bir problem var. Avrupa’da aylardır süren tartışmalarda sanki birkaç ay önce sonuç alınmıştı ama Yunanistan ve Fransa seçimleri bazı şeyleri yeniden altüst etti. Birkaç gün önce de Dünya Bankası’nın Avrupa için bir kriz uyarısı oldu diğer ülkelere. Sizce Avrupa’daki durum ne kadar kötü ve düzelme ihtimali nedir?
- Sorunuzda Avrupa’nın bir kriz yaşadığını söylediniz. Belki benden ‘Evet’ veya ‘Hayır’ dememi bekliyorsunuz. Ben ise tümüyle ‘Hayır, büyük bir sorun yok’ diyorum.
Avrupa’da büyük bir kararsızlık var. Siz evin diyet rejimi içerisinde çocuğunuza diyorsunuz ki “harçlığın 2 lira, bunu aşarsan baban bundan mesul değil”. 2 lira bir yana o gencin komşu evden de 2 lira tırtıkladığı ve yetmeyip mahalle bakkalına borçlandığı, açık defter kullandığı ve nihayetinde bu borcun 2 değil 222 lira olduğu anlaşıldığı bir vaka ile karşı karşıyayız: Yunanistan. Bu Yunanistan’da üstelik rakamların düzeltilmesi için Standard and Poor’s’a da 500 milyon dolar verildiğini biliyoruz. Yani ortada siyasi ahlaktan başlayarak her anlamda nepotizm (akraba ve yakınları kayırma) rejiminin bütün varyasyonları denenmiş. Şimdi bu çocukla ilgili Drahmi rejimine dönmelisin denmeli ve bu bir yıldır geciktiriliyor. Dipsiz bir kuyudur ve sakın ola ki İspanya, İtalya olaylarını Yunanistan ile aynı kefeye koymayın. Yunanistan’da olayların istismarına dayalı bir imtiyaz yönetimi yapılmış ve buna hem PASOK hem de Yeni Demokrasi Partisi yatkın olmuş. AB bu kararı almadığı sürece böylece gidecek.
► EURO’DAN ÇIKMANIN CEZASI NE?
Bu arada Avrupa çok doğru bir karar aldı. Aralık ayında Avrupa İstikrar Paktı ile Maastricht’i yeniledi. Çünkü Maastricht’de euro para rejiminden çıkması gerekenlerle ilgili yaptırım yoktu. Düşünebiliyor musunuz, 1999’da bu beyler bunu atlamış. Titanik Batmaz esprisidir bu. Bunu da yaptıktan sonra siyasi karar almaları gerekiyor. Niye alamıyorlar? Sanıyorum euronun psikolojik olarak zedelenmesinden çekiniyorlar. Çünkü para birimi aynı zamanda bir bölgenin haysiyetidir. Rüşt ispatı diyorum ben ona. Drahmiyi çizdiğiniz an, bu, “her an böyle şeyler yaşanabilir” izlenimini uluslararası piyasaya ve en önemlisi tüketiciye vermiş olursunuz. Bunu yapmak istemiyorlar.
► ‘SİESTA’DAN VAZGEÇMEDİLER
İkincisi, Yunanistan’ın bu borcu Avrupa bankalarına.
ABD Başkanı Barack Obama, ahlakçı davranıp krizle hesaplaşma yapmadı
Drahmiye dönerse, yüksek bir devalüasyonla paranın alım gücünü kaybedecekler ve olay muhtemelen bir moratoryumla sonuçlanacak. Dolayısıyla böyle bir sevimsiz olayı göğüslemek yerine borca borç katarak ‘acaba yüzdürebilir miyiz’i deniyorlar. Yüzdüremeyecekler. Çünkü ne özelleştirme yaptılar, ne hala siesta rejiminden vazgeçildi. Haftanın iki günü dışında çalışılmıyor. Ruhban sınıfının vergilendirilmesine ait hiçbir şey çıkmadı. Lüks villaların kime ait olduğuna dair bir emlak bildirimi, tespiti yapılamadı. Güç bela kurulan bugünkü hükümet, 2 artı 1 diyorum ben o hükümete, bunların üstesinden gelecek gibi değil. Dolayısıyla sorunun kaynağı Avrupa değil, bir çıbanın, urun temizliğiyle ilgili cerrahi müdahale ile ilgili.
► İRLANDA, İSPANYA VE ITALYA’DA SORUN FARKLI
- Birkaç müdahale yapıldı ama sonuç alınamadı.
- Onlar parasal enjeksiyonlardır. Müdahale ile ikisi ayrıdır. Söylediklerimin hiçbirisi yapılmadı. Yunanistan’da hala memur 14’üncü maaşını alıyor. Böyle bir şey olur mu? Devlet dip noktasına gelmiş, ücret rejimi ballı düzen şeklinde devam ediyor. Bu siyasi urun temizlenmesi gerekiyor. Buna Avrupa’nın genel sorunu diye bakmayalım. Bu arada bazı sıkıntılı ülkeler var. Amerika gibi emlak piyasasında balon yaratan İspanya örneği, kamu harcamalarında son iktidarlar döneminde borçlandırmasının milli gelire oranını bozmuş İtalya, yabancı sermayeye hoş görünmek adına vergi oranlarını neredeyse sıfırlamış İrlanda örnekleri var. Ancak bunların hepsi giderilebilir örnekler. İtalya’da gelen bir teknokrat yönetimi, 3-4 ay içerisinde bir çok konuda etkili olabildi.
► MERKEL GİDER, HOLLANDE TOPARLAR
Burada ikinci huzursuzluk, Almanya’nın Hıristiyan Demokrat yönetiminin ‘başka çare yoktur’ anlamındaki boğucu yönetim anlayışı. Avrupa İstikrar Paktı toplantısında borç ödenmesinde hiçbir şekilde aman dinlemeyen, ortak euro bond çıkarmayı reddeden, bir yandan da
Almanya’nın daha fazla risk almasını engelleyen bir tavrı var. Bu olay Mayıs’ta bitti. Çünkü Fransa’nın başına gelen Hollande oldukça bilgili ve yetenekli. Sanıyorum büyümeci bir anlayışı getirecek. Çünkü Hollande’ı aklı başında bir iktisatçı olarak tanıyoruz. 40 yıllık siyasi teknik deneyimi vardır. Böyle akşam program yazıp sabah başkan seçilmiş izlenimi vermiyor. İyi de bir kabine kurdu. Sonuçta gelecek yıl Almanya’da Başbakan Merkel’in seçimi kaybetmesi halinde, Avrupa’da yeni bir siyasi anlayışla daha büyümeci, problemlere daha küresel açıdan bakabilecek bir yönetim hakim olacak.
► MALİ SORUNLARA KARŞI ORTAK TAVIR ŞART
Bakın bir örnek vereyim. İllegal göçmen alımını önleyecek bir anlaşmaları var. Bununla ortak bir duvar kurmayı biliyorlar da örneğin mali sorunları çözmek, ortak tahvil ihracı mümkün olamıyor mu? O zaman siyasi birlik değilsiniz zaten. Oysa AB, Nice kararları ile beraber artık siyasi birlik olmayı er ya da geç düşündü, tasarladı. Yakın zamanda İzlanda’nın tam üyelik başvurusu incelendi. Yani hala büyümeyi düşünen bir topluluk. Dolayısıyla doğru tanı koyalım, siyasi kararsızlıklar oldu. Unutmayalım, çok fazla ülkenin içinde bulunduğu bir topluluk ve gelir düzeyleri birbirlerinden oldukça farklı. Orada oydaşma rejimini sağlamak, konsensüs sağlamak zordur. Ama vehamet dedik mi sorunu anlaşılır olmaktan çıkarıyoruz. Ben ona çok vahim gözüyle de bakmıyorum.
► YUNANİSTAN AB’DEN ATILMALI
- Yunanistan’ı bir an önce AB’den çıkarmak gerekiyor öyle mi?
- Kesinlikle. Bir buçuk iki yıl önce yazdığım çizdiğim birkaç yazıda hasbelkader bunları ifade ettim. Çünkü bu olay şımarık çocuk durumunu çok aşmış durumda. Bu evin harçlığını değil mahalleyi tırtıklıyor. Üstelik hiçbir üretici ekonomi yapısı da yok. Euro rejimine almak hataydı. Onu da şimdi kabul ediyorlar. Yunanlı dostlarımıza düşen de aklı selim ile bundan sonralarını planlamaktır.
Vize rejimi, Shengen Rejimi bozulamaz denirken, Adalarda şimdi Türkiye pasaportu için vizesiz sistemi kabul ediyorlar. Demek ki yumurta kapıya dayanınca yeni yöntemleri tasarlıyorlar. Yunanlı dostlarımız biraz daha geleceği çalışma potasından görecekleri bir yapıya girmek zorundalar.
- Yunanlılar belki de bunu 10 yıl önce başlatmalıydı. Güney ve Ege kıyılarında tatillerini geçiren hem Türk hem de yabancı turistlerin vizesiz adalara ziyareti için herkesi İzmir’den vize almaya zorlamak onların zararına oldu. Her gün Türkiye’den rahatça gelecek binlerce turist iyi bir kazanç kapısı olmayacak mıydı?
- Evet, katılıyorum.
► 2008 KÜRESEL KRİZİ TÜRKİYE’YE ÇITA YÜKSELTTİRDİ
- Gelelim Türkiye’ye. Kuşbakışı, genel olarak baktığımızda Türkiye ekonomisi hakkında neler söylersiniz? Avrupa’nın tam olarak krizde olduğu düşüncesinde değilsiniz ama Türkiye yine de o olumsuz tablodan etkilenmiş gözüküyor mu?
- Türkiye bu olumsuz tablodan etkilenmedi. Aksine etkilenmesi bekleniyordu ama etkilenmedi. Hatta Çerkezköylü sanayicilere 2008 başında daha uzun süreli bir kriz derken öyle bir kriz de olmadı. Aksine Türkiye çıta da yükseltti. Çünkü, uluslararası fon akışı Türkiye’ye devam etti. Çok önemli bir şey öğrendik iktisadi hadiselerin yorumlanmasında: Siyasi istikrar iktisadi olayı çok belirliyor. İstikrarlı bir yönetim modelinde gidiyor iseniz para bir anlamda sakin ve güvenilir bir liman arıyor ve geliyor. Sizin cari açığınızı finanse ediyor. Siz cari açığınızı bir tasarruf açığı olarak kabul ederseniz, düz hesap 100 milyar dolar diyelim, onu finanse ediyor. Finanse edilebilir olup olmaması gelin bugünkü KOBİ tartışmasının dışına çıksın ama onu 2008 krizine rağmen finanse ediyorlar. 2012’de büyümenin yüzde 2.5 olacağı hesapları vardı ama bugün OECD bile Haziran tahmininde 4.5 tahmininde bulundu. Belki 5’i de yakalayacak. Büyük bir büyüme düşüşü de yaşamayacak. Kapasite kullanım oranlarından bunu görebiliyoruz. Dün Malatya’da bir İplik Fabrikası’nı ziyaret ettim. Yöneticisi, ‘üç vardiya çalışıyoruz, Pazar günü istirahat ediyoruz çünkü vasıfsız işçi bulamıyoruz’ dedi. Yani kapasite kullanım oranlarında da aman aman bir düşüş yok.
► CARİ AÇIĞI İKAME EDECEK YOL HARİTASI
BELİRGİNLEŞTİRİLMELİ
Jagdish Natwarlal Bhagwati adında, -henüz Nobel almadı- Hint asıllı bir Amerikalı ekonomist ‘Fakirleştirici büyüme’ diye bir kavram ortaya çıkardı. Fakirleştirici büyüme şudur. Sen büyük bir hamle yaptığın zaman, örneğin kişi başına geliri 4 bin dolardan 10 bin dolara gelen Türkiye’nin, her zaman sattığı aldığına göre daha katma değerli olmalı. Mesela Brezilya bu rotayı 1990’lı yıllarda yakaladı. Şu an katma değer yapısının cari açığa rağmen böyle bir rotası var. Türkiye’de son 6 bölgeli teşvik sistemine kadar o rota gözükmüyordu. Dolayısıyla Çerkezköylü sanayicilerim neyi bırakıp neyi sürdürmeleri gerektiği konusunda da hadiseleri görmüyordu. İlk defa cari açığı ikame edici, buna dönük bir program uygulaması başladı. Bu biraz daha belirgin bir yol haritası haline gelebilir. Bu, 10 binleri 15 – 20 binlere taşıyabilir. 2023 planından söz etmiyorum. Tamamen, dünyanın o sözüm ona krizinden yararlanıp çıkanlar ve çıkamayanlar dan söz ediyorum. Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabında öyle bir ifade vardır, “Yüzyılda bir böyle bir şansı gözüküyor ülkelerin” diye. Böyle bir uluslararası konjonktür var Türkiye için. Bundan yararlanırsınız ya da tamam ben 10 bin dolara geldim dersiniz. Oysa dünyada gelir ortalaması 6.500 dolardır. Çok büyük de bir fark yoktur yani. Bunu akıllı kullanan Türkiye ile kullanmayan akıl diyelim ve rakamlar konusunda ince ayrıntılara girmeyelim.
► 1986’DAN BU YANA KOBİ’LRLE BİRLİKTEYİM
- Siz öğrencilerinizin hocasısınız ama bir de KOBİ’lerin ‘Çözüm Hocası’ gibi bir misyon üstlenmişsiniz. Bu çaba benim çok hoşuma gitti. Bu proje sizin kendi talebinizle mi başladı?
► Türkiye Avrupa’nın olumsuz tablosundan etkilenmedi. Etkilenmesi bekleniyordu ama etkilenmedi. Hatta Çerkezköylü sanayicilere 2008’de daha uzun süreli bir kriz derken öyle bir kriz de olmadı. Aksine Türkiye çıta da yükseltti. Çünkü, uluslararası fon akışı Türkiye’ye devam etti. Çok önemli bir şey öğrendik iktisadi hadiselerin yorumlanmasında: Siyasi istikrar iktisadi olayı çok belirliyor. İstikrarlı bir yönetim modelinde gidiyor iseniz para bir anlamda sakin ve güvenilir bir liman arıyor ve geliyor.
- Biz, 1986’da Prof. Tamer Müftüoğlu ve Rüştü Bozkurt beyle beraber, Almanya’dan bir vakfın desteğiyle, KOBİ ölçekli seminerler yapmaya başladık. Bu ağır bir programdı. Toplam 60 kente gidildi. Bizim neredeyse eve girmemecesine yaptığımız bir programdı. O zaman bir çok şeyin açılımını sağladık. Parlamentoda milletvekillerinden bir KOBİ Kurulu kuruldu. TOSYÖV denilen bu işe dönük bir vakıf kuruldu. Halk Bankası KOBİ anlayışını çok daha net benimsedi. Bunu tümüyle biz yaptık demeyeceğim, demek ki Türkiye böyle bir şey bekliyordu ve o dalga geldi. O hobimiz sürüyor. Küçüğün büyütülmesi olayı evin çocuğunu büyütmek gibi bir olay. Hoşuma gidiyor. Zaman zaman soru cevap oluyor, zaman zaman seminer dizisi oluyor. Ama bir şekilde KOBİ bağımız sürüyor. Bu talep İŞ’TE KOBİ’den geldi ve sürüyor.
► ÇOSB’NİN AKLI BAŞINDA BİR
BÖLGE MÜDÜRÜ VAR, ONA SORUN
- Şu ana kadar kaç kişinin sorusunu yanıtladığınızı hatırlıyor musunuz?
- Her gün en az 3 soruya ve haftada 40’a kadar çıkan soruya gece yarısı ile öğlen arasında yanıt vermeye çalışıyorum. İki yıldan bu yana da sürdürüyorum. 12 tane uzman var soruları yanıtlayan. Prensip olarak 48 saat içinde mutlaka yanıt veriyoruz. Gayet iyi işliyor ve mektuplar gönderiliyor. Yapamadığımız şu: Bir soru gönderildiği zaman, biz onlardan bazı konularda açıklama, ayrıntı istiyoruz. İşte o sorulara yanıt gelmiyor. Örneğin Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nden bir mektup geliyor. Bu mektupta nereden gönderildiğinden söz etmiyor. Oysa bana bunu söylese, ben diyeceğim ki, Çerkezköy’de aklı başında bir OSB Bölge Müdürü var. Mehmet Özdoğan bey. Ona git konuş, ben ayrıca dosyanızı İş Bankası’na havale ediyorum deyip bunu daha spesifik hale getireceğim. Belki çok kişiselleştirmekten çekiniyorlar. Bilemediğim bir nedenle ikinci mektuplar az oluyor.
► ‘GİYOTİN ALACAĞIM, TEŞVİK KREDİSİ VAR MI?’
- Soruları ve yanıtları inceledim. Biraz önce sizin söylediğiniz örneği not almışım. Çerkezköylü bir işletmeci, size giyotin almak istiyorum, teşvik ve kredisi var mı diye soruyor. Çok spesifik bir soru bu. Galiba siz her soruyu yanıtlamak için ek bir çalışma yapmak zorunda kalıyorsunuz.
- Her soruya felsefi bakmaya, abur cubur yatırımcılık heveslerini frenlemeye çalışan bir yapım var. İnsanlar ‘elimde sıfır para, ne yapabilirim’ sorusunu çok soruyorlar. O insanlara önce satış tekniklerini geliştirmeyi öğütlüyorum. İşyerleri varsa orayı değiştirmemelerini öğütlüyorum. Ama giyotin sorusunda olduğu gibi hazırlık gerektiren, bu giyotin makinesi neye yarar diye araştırdığım, öğrendikten sonra da bunun KOSGEB’in imalat programına girdiğini de anladığım sorular da çok oluyor. Zaten hazırlıksız neyi yapabilirsiniz ki?
- Birikiminiz üstüne sürekli olarak da bu tür araştırmalar yapmak durumunda kalıyorsunuz.
- Yaşamda sürekli öğrenmek iyi bir olaydır.
► FARKLILAŞAN FİNANSMAN BULUR
- KOBİ’lerin çoğunlukla sermaye yetersizliği sorunu birinci planda öne çıkıyor. Bunu KOSGEB’den mi, TÜBİTAK’tan mı, hibe mi, banka kredisi şeklinde mi sağlayabilme seçeneklerini düşünüyorlar. Bir de Gelişen İşletmeler Piyasası’na katılma olanağı var. Sizin bu seçeneklere bakışınız nedir?
- Sizi şaşırtacağım ama ilk sorun finansman değil. Öyle olduğu zannediliyor ama değil. İki yanlı sorun var. KOBİ’ci dostlarım, projelerini 1 sayfalık kağıda dökmekte sorun yaşıyor. Bunu pek de istemiyorlar. Genellikle mektuplar da “benim harika bir düşüncem var, ancak finansman bulamıyorum” diye başlar. Harika düşünceni yaz, dediğimizde, genellikle zorlanmaların başladığını görüyoruz. Bu bizim doktora öğrencilerinde de gördüğümüz bir durumdur. Tez yazmak istiyorsan bir sayfalık özet yaz, yani ne yazmak istiyorsun bize onu anlat deriz. O genellikle 1 – 2 ay vaktini alır. Çünkü aklını berraklaştırması lazım.
KOSGEB, çok yerinde bir düşünceyle “fikir projeni yaz” diyor. Yaratıcı fikir projesini. Klasik çay yapımını finanse etmem diyor. Nasıl farklı bir çay yapacaksın. Suyuyla mı, ısıtmasıyla mı yoksa demlenmesiyle mi? Bana izah et ve ikna et, diyor. Bu konuda çok zorlanıyorlar. Bence birinci sorun yapılacak işin bir farklılaşma getirmesi. Innovasyon bile demiyorum. Farklılaştırıcı yanını finansman cephesinde iknada zorlanıyorlar.
► TEMİNAT MODELİ ETKİNLEŞTİRİLMELİ
İkincisi Türkiye’mizin neredeyse çözemediği önemli bir sorunu güvence, teminat açığı sorunu. Bankacılık, yasası gereğince ipoteklerle çalışıyor ve ağır ipotekler koyuyor. Özellikle kendini yüzdürme sürecindeki küçük KOBİ’lerin teminatları genellikle yetersiz kalıyor. Zaten birincisinin ipotekleri kilitliyse ikincisini alamıyor. Dolayısıyla büyüme sürecinde çok ciddi bir satış yapısı oluşturması lazım ki ipotek sorunu olmadan yaşayabilsin. Kredi Garanti Fonu’nun bütün iyiniyetli girişimlerine rağmen, Türkiye’de, henüz zengin, besleyici teminat modelinin bir İrlanda modeli gibi çözülemediğini eklemek istiyorum.
► BİRLEŞMELER KOBİ’LERİ GÜÇLENDİRİR
Üçüncüsü, ‘benim başım benim aşım’ tarzının KOBİ’cilikte hala çok egemen olduğunu görüyoruz. Büyüme sürecini kendi kişisel serüveninden ibaret görünce arkadaşım, büyümeyi gerçek olarak değil kendi büyümesi olarak tarif ediyor. Aile şirketi girişimine çok saygı duyuyorum ve onun anlamlı olduğuna inananlardanım. Ancak, belli bir ölçeğe geldiğinde komşuya bakıp, ‘komşu bugüne kadar bir şeyler yaptık ama gel bir araya gelip birlikte çalışmanın galiba günü geldi. Çünkü sendeki X ve bendeki Y ancak birbirini tamamlar’ diyebileceğimiz günde de eksiklik var. Devlet bir yasa çıkardı, ‘Birleşme ve Bütünleşmeler Yasası’ çok da olumlu sonuç vermedi biliyorsunuz. Yani insanlar kız alıp vermeyi, batılının “matching” dediği ateşleme olayını çok sevmediler. Bu da bence üçüncü olay.
► GİP ANLAMLI BİR NOKTAYA GELDİ
Gelişen İşletmeler Piyasası, işin çok ciddi bir ölçekten sonrasında önem kazanıyor. Çünkü o rüştün ispatının bir anlamda dış denetleyici kuruluş ve SPK tarafından onaylandıktan sonra olabilecek aşamasıdır. O ölçekteki KOBİ sayısı keşke 1.000 olsa da o pazarı da bin olarak tarif etsek. Ancak altını çizelim, Gelişen İşletmeler Piyasası için hem KOSGEB’in getirdiği anlayış ve destek yeterli, hem de İMKB yönetiminin ona dönük kurduğu pazar anlamlı bir noktaya geldi. O duruma gelenler için mümkün fakat o apayrı bir serüven. Türkiye’deki 198 bin ile 200 bin arasında olduğunu tahmin ettiğimiz orta ölçek yapısının büyük bir kısmının uğrayamayacağı adres durumunda.
► GİP İÇİN KAYITLI SİSTEM ŞART
- Bu piyasaya girmek için yepyeni bir çalışma düzenine geçmek gerekiyor. Kendinizi uzun bir süre görücüye hazırlamanız lazım. Ayrıca hazırlıklar da oldukça masraflı.
- Sorun masraflı olmanın da ötesinde. Ben, Gelişen İşletmeler Piyasası’na girmelerini önerdiğim bir iki kuruluşta şunu gördüm: Kayıtlı sistemin dışında duran alışveriş yapıları buna engel oluyor. Bu durumda tümüyle kaydi sistemin içine girmek ve bunu tümüyle kabullenmek zorundasınız. KOBİ’cilik biraz da faturasız alıp satma ile yürüyor. Sistemin gereği bu. O noktaya gelip de sadece o nedenle takılıp kalan kuruluşlar var. Her şey tamamlansa bile kayıtlı sistemin içinde yer almanın bu işin felsefi anlamda olmazsa olmazı olduğunu da bilmek gerekiyor.
► KOBİ’Yİ AB GİBİ TANIMLAYALIM
- Türk Ticaret Kanunu KOBİ’leri bu yönde biraz zorlayacak değil mi?
- Bence çığırından çıkaracak. Vur’u öldür anlamamak lazım. Avrupa Ticaret Hukuku modeli alınmış. Özetle elektronik duyuru sistemleri, akrabaların borç çekme yöntemleri inanmayacağınız sorunlar yaratabilir. Yasa koyucu zaten bu konuda yasada düzeltmeler yaptı. Yeni TTK, KOBİ’lere inanılmaz yük getirdi. Elektronik ortamda da olsa bir KOBİ’nin muhasebecisi olması da şart değil ama olmayanı da yok gibi. Dışarıdan bir muhasebeciden hizmet alamıyorsunuz. Ayda 17 kez bir devlet kuruluşu ile yazı, belge düzeyinde ilişkiniz olacak. Biraz boğuyoruz gibi geliyor bana. Sistem bu 17’yi 3 yapamaz mı? Diyeceğim o ki bu konuda ciddi bir belge tanzim sıkıntısı var. Yeni TTK onu daha da artırıcı nitelikte.
Dahası yasada KOBİ tanımı yapılmıyor. Türkiye’de biliyorsunuz, TÜBİTAK’ın, Sanayi Bakanlığının ve KOSGEB’in benimsediği KOBİ tanımları var. Bunların yeknesak hale getirilmesi lazımdı. Yasa koyucu bir KOBİ tanımı yapmak yerine, ‘TOBB’un görüşü alınarak bakanlığın hazırladığı yönetmelikçe belirlenir’ diyor. Benim bildiğim yasa tanımı yapar, uygulamanın yönetmeliği çıkar. Şimdi biz KOBİ’nin tanımını çıkacak yönetmelikten öğreneceğiz. Bunu da yeknesaklaştırmamız lazım. KOBİ tarifi bence 250 kişiye kadar çalışan ve 30 milyon euroya kadar cirosu olan Avrupa Birliği tarifi olmalıdır. Bu tanım TÜBİTAK, Sanayi Bakanlığı, KOSGEB ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’nın bütün uygulamalarında da geçerli olmalıdır ki adam benim ölçeğime bu uyuyor diyebilsin.
- Türk Ticaret Kanunu’nu hazırlayanlardan Prof. Mehmet Helvacı, yasanın bu tanımı yapmasına gerek olmadığını, yönetmelikle belirleneceğini söyledi.
- Bunu anlayamıyorum. Kanun koyucu organizmanın tanımını yapmalıdır. Şimdi bu tanım ne kadar zor çıkacak biliyor musunuz? Önce komisyon kurulacak. TOBB’dan görüş istenecek. TOBB odalarına yazacak. 1.000 tane görüş çıkacaktır. Normalde parlamento bir tanım getirir ve bu tanımın genişletilmesi, esnetilmesi ayrı bir sorundur.
► SERMAYESİ OLMAYAN İŞ FİKRİ ÖDÜLLENDİRİLSİN
- Türkiye’de girişimciler söylendiği kadar aktif ve yaratıcı mı? Bu yönden eksikliği ya da fazlası var mı?
- Sorunuzda iki ayak var. Birincisi projeler iyi mi ve finansörler yeterli mi? Girişimci projelerin çok iyi olduğu konusunu gelin biraz daha irdeleyelim. Con Ahmet’in devridaim motoru hepimizin aklındadır. Ama yaratıcı bir olay değildir. İnsanlar yaratıcı olduğunu zannederler. O yüzden örneğin İsrail KOBİ tanımını şöyle yapar. Ben sana istediğin parayı veririm. Beşinci yılın sonunda Amerikan NASDAQ borsasına girmeyi bana taahhüt edersin. Çok net bir tarif. Senin artık orada Con Ahmet’in devridaim motoruyla oyalanma şansın olamaz. Dolayısıyla insanların girişimcilikleri çok yeterli ama olmaz işlerle de çok yön kaybettikleri de kesin. Girişimciliğin yönünü bulmak zorunda. Geçtiğimiz günlerde bir doktora jürisinde, jüri başkanımız şunu anlattı: Türkiye’den ayrılıp daha sonra geri dönen girişimci kundura imalatçısını arıyor ve zorla ulaşıyor. Adamı bulup ne yapıyorsun dediğinde, iskarpin yapan ayakkabıcı topuklu pabucu uzatıp ben artık bunu yapıyorum beyim diyor. Ama o ayakkabının da neden 48 numara olduğunu sorduğunda “ben niş yakaladım, niş artık buymuş” yanıtını alıyor. İş fikrinin yaratıcılığının gözden geçirilmesinde çok yarar var.
İkinci bölümünde “iş melekleri” diye bir deyim kullanılıyor ama ben Türkçemizde tartışılan, başka anlamlar çağrıştıran deyimlerin uygulanmasından yana değilim. İnsanların iş meleği dedikleri şey benim çok açık biçimde finansör dediğim kuruluşlardır. Sermayesi olmayan iş fikrinin ödüllendirilmesi Türkiye’de zayıftır.
Son olarak bir kalkınma ajansının Dublin Shannon Serbest Bölgesi’ne yaptığı iş gezisinin sonuçlarını rica ettim. Küçük bir not yollanmış. Oradan öğrendiğim şu. İrlanda modelinde devlet yaratıcı iş fikrinde yüzde 25’e kadar ortak oluyor. Seni yüzdürene kadar, örneğin 10 yıllık bir sürede, ben senin içinde yer alacağım, diyor. Bu aynı zamanda bir kamu denetimidir. Bu anlamda da özellikle parlak üniversitelerimizden mezun olup projesi olanları yüzdürmekte eksik kalıyoruz. Aynı biçimde yüzde 25-30’luk ortaklıkla onları daha çabuk yüzdürme olanağımız olabilir.
- Risk Sermayesi Kuruluşları çok zayıf kaldı değil mi Türkiye’de?
- Gelin bugün sohbetimizde net olalım. Bu kuruluşlar ortada kalmadı. Yasa koyucu da kabul ediyor bunu. Özel sektörle görüştüğümüzde “maalesef” diyorlar. Ama maalesefin arkasında şu var. Ülkeler önce enflasyonun üstesinden geliyor, sonra enflasyon hafızasının üstesinden geliyor. Daha sonra risk kuruluşlarına geliyor. Biz şimdi o aşamaya geldik. Şimdi bakanlığın, yasa koyucunun veya Bankalar Birliği’nin net bir yasa önerisi hazırlama zamanı. Belki de Bankalar Yasası’nın içine yerleştirilecek bir yönetmelik de mümkün olabilir.
► KOSGEB DOĞRU MODEL
- KOSGEB’in KOBİ’lerin taleplerini karşılayacak yapısı, yeteneği, kapasitesi ve anlayışı var mı?
- KOSGEB çok yol aldı. Model de doğruydu. Bu model hatırlarsanız bir fon yönetimi modelidir. Bakanlık içinde olmaması öngörüldü. Sonradan bakanlık içine alındı. Son 3 yıllık uygulamada 40-50 binle ifadesini bulan KOBİ’ye destek verildi. Bu Türkiye’nin bilmediği bir olaydır. KOSGEB’in başında İstanbul KOSGEB’den gelmiş deneyimli bir arkadaş vardır. Kuşkusuz, hiçbir zaman mutlak sayı yüzde 100’e ulaşmaz. Ulaşmamalı da.
Bir de daha kıskanç biçimde yeniyi teşvikte hazır olup yeni olmayanı elemede aynı kıskançlığı göstermesini beklemeliyiz KOSGEB’Ten. Çünkü yeninin tekrarını istemiyoruz. KOSGEB ile bir anlamda yenilikçi yapının maddi temellerinin kurulmasını bekliyoruz. İnsanlar reddedilince ‘ben reddedildim’ diye üzülüyor ama onun yerine daha akıllıca bir şey yapmalılar. Mesela Malatya’da çok ilginç bir olayı tartıştık. Kayısıyı toplarken çekirdeğini çıkaracak bir apareyi hala yapmamışız. Olamaz dedim, evet öyle dediler. Demek ki orada imalat sanayiindeki girişimci düşüncesinin o çekirdeği çıkaracak bir proje geliştirmesi lazım.
İkincisi o sadece dalından koparılan yerden çıkarılabilirmiş ve seleksiyon makineleri onları öyle dizemiyormuş. Bir de titreme sırasında o ağzın elips yapısını koruyacak bir şeyin yapılması lazım. KOSGEB’in aradığı model de budur. Malatyalı girişimcinin buna kafa yorması lazım. Çünkü beklenen odur.
► RİSK SERMAYESİ İŞLERLİĞE KAVUŞTURULMALI
- KOBİ’ler için her zaman yapılması gereken, atılacak adımlar çizelgesi, programı var mıdır? Genelleme yapabilir miyiz?
- Genellemeden kaçınıyorum. Çünkü Türkiye genellemeyi severek yüzdü ve çok da boğuldu. Her konuyu özelleştirmede yarar var. Fakat, şu tarifte bulunabiliriz KOBİ gündemi açısından. Çerkezköy olayı 1968–69 yılının olayıdır. O dönemde, o verimli araziler sanayi arazisi olur mu diyen bir duruştaydık. Bugün çok güzel, rüştünü ispat etmiş bir organize sanayi bölgesiyle karşı karşıyayız. Sorun, böyle bir ihracatçı yapıyı Türkiye’nin daha kaç yerinde artırabileceğimiz ise eğer ve bunun da fideliği KOBİ’cilikten geçiyorsa birinci olarak risk sermayesi olayı işlerliğe kavuşmalı. İkincisi, özellikle Kredi Garanti Fonu’nun kontr garanti olma zeminini artırmalıyız ve bağımsız dış denetçinin imzasını alabilmeli. Üçüncüsü, yaratıcı iş fikrinin ortaya çıkmasında daha iyi rehberlik yapabilmeliyiz.
- Bunu kim yapmalı?
- Şimdiki adreste KOSGEB gözüküyor. Ama, sanayi ve ticaret odaları artık aidatlarını düzenli topladıkları için güzel paralara kavuştular. Bu proje için bir birim oluşturup, proje KOSGEB’in önüne gelmeden önce bir ıslah çalışmasından geçebilir. Bu alanda, Türkiye’de hiç görünmeyen kuruluşlar büyük işler yaptı: ABİGEM’ler (Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezleri). Çeşitli illerde ABİGEM’ler kuruldu. İyi ABİGEM’lerin olduğu yerde çok güzel projeler doğdu. Mesela İzmir ABİGEM’de gelinlik sektörü destek buldu. Antep’te kadın girişimciler destek buldu. Bu rehberliğin iyi işlemesi lazım. Çünkü biz KOBİ’cilik hem iyi girişimci, hem para sahibi, hem işini iyi yürüten ve piyasa kokusunu alması gereken kişiler olmalıyız. Zaten bunların hepsi bir arada olursa yeni bir Onasis adayı ile karşı karşıyayız demektir. KOBİ’ler nasıl davranmalı, neler yapmalı tanımını “Çerkezköy’lerin sayısını artırmalıyız” olarak yapabiliriz. ■
Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
|
|