SON DAKİKA
İbrahim Çağlar
ADASO Başkanı Zeki Kıvanç
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı…
ÇOSB Başkanı Ömer Sarıoğlu
KOBİ’ler bir borsa kursun sonra İMKB'ye gitsinlerTörüner, "Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’ndeki şirketler bir borsa kuracak. KOBİ’lerin hisseleri alınıp satılacak. Bu, SPK mevzuatına tabi olmayacak. Bu sistem gittikçe gelişecek ve sonra SPK’ya başvuru yapılacak. Diyecekler ki, 'Bu borsayı da teşkilatlanmış borsa içine alın, burayı da denetlemeye başlayın'. Gidecekleri yer de bir KOBİ borsası olacak" dedi.
Ankara’daki ekonomi bürokrasisinin toplamda iki elin parmaklarını geçmeyen en parlak temsilcilerinden birisi Yaman Törüner. Merkez Bankası’nın üst yöneticilerinden birisi iken en çalkantılı döneminde İMKB’nin başına geçiyor. Daha sonra Merkez Bankası Başkanlığı ve Refahyol Hükümeti’nde ekonomiden sorumlu bakanlık yapıyor. Şu anda Akbank Yönetim Kurulu üyesi ve uzun yıllardan bu yana ekonomi hakkındaki yazılarını günlük bir gazetede sürdürüyor.
Yaman Törüner, Avrupa ve ABD’nin krizden çıkmak üzere olduğunu söyleyerek düze çıkmak için birkaç yıl tahmininde bulunuyor. İMKB’nin özelleştirilmesi halinde aracı kurumlar dışında çok talibi olmayacağını savunan Törüner, KOBİ’lerin İMKB’ye gitmeden önce bir araya gelerek teşkilatlanmamış bir borsa kurabileceklerini, daha sonra da borsaya kote olabileceklerini söylüyor. Yaman Törüner’e ‘Global Sanayici’ adına sorduğumuz sorulara şu yanıtları aldık: - Dünya krizden bir türlü kurtulamıyor. Sermaye piyasalarında karşılığı olmadan defalarca satılan kağıtlar, şişen balonların patlaması, bankalarla birlikte bir çok kuruluşun ve neredeyse ülkelerin batmasına neden oldu. Hafif bir toparlanma görülüyor. Krizden çıkış için gerekli dersler alındı mı? - Kriz sanıldığı gibi henüz tamamen aşılmış, bir iki yıl içinde de aşılacak durumda değil. Önemli bir kriz geçirdik, geçiriyoruz. Bundan önceki dünya buhranı 1908’de başlamıştı. Buhran haline gelme, yani esas kendi durumunu ortaya çıkarma haline 1928-1929 yıllarında ulaştı. Buhranın bitişi de kimi iktisatçılara göre İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu buluyor. Yani o buhran çok uzun yıllar süren, 35 yıl süren bir buhran olarak literatüre girdi. En azından 15 yıl sürdü. Bütün etkilerinin yok olmasını sayarsak 35 yıla ulaşıyor. ABD İYİ ÖNLEM ALDI, AVRUPA GEÇ KALDI Demek ki şimdi rastladığımız, bütün dünyanın sıkıntısını çektiği bu yeni buhran daha kolay atlatılan bir buhran olacak. Çünkü kapitalizm, buhranlar karşısında ne yapacağını aşağı yukarı biliyor. Ona göre tedbirler alıyor. Örneğin ABD güzel tedbirler aldı. Buhranın etkilerini biraz yumuşattı. Ama Avrupa bu tedbirleri almakta gecikti. Çünkü çok başlılık var. Merkez Bankası zannedildiği gibi bağımsız değil, her istediğini yapamıyor. Avrupa Birliği yönetiminin olur demesi, çok sayıda ülkenin karışması gibi bazı kısıtlamaları var. Bu nedenle tedbir almakta gecikti. Zaten Avrupa’da gördüğünüz gibi Merkez Bankası’ndan çok ülkelerin başkanları, başbakanları bir araya gelip karar alıyorlar. Dolayısıyla Avrupa’da bir Merkez Bankası bağımsızlığından bahsetmek zaten mümkün değil. Siyasetçiler de karar alırken kendi ülkelerinin çıkarlarını ön planda tutmak zorunda kalıyorlar. Bu yüzden kriz genişleyerek devam etti. UFUKTA ENFLASYON DALGASI VAR Ama onlar da aşağı yukarı ne yapmaları gerektiğinin farkına vardılar. O tedbirleri de alıyorlar. Demek ki kriz, zaman içinde etkilerini azaltarak devam edecek. Ama çok kısa bir sürede bitmeyecek. Krizin bittiğini söylemek için en azından 1-2 yılı görmemiz lazım. Ama şunu göreceğiz: Birincisi, kriz gittikçe yumuşayarak devam edecek. İkincisi, fiyat artışlarıyla karşılaşacağız. Hammadde fiyatlarının artmasını bekliyoruz. Bunlar arasında petrol, demir, bakır, çinko, pamuk gibi aklınıza gelen her türlü hammadde sayılabilir. Hammadde fiyatlarının artması piyasaya likidite verildiği, Merkez Bankalarının para bastığı anlamına geliyor. Merkez Bankaları bunu da yaptılar. Dolayısıyla bir enflasyon dalgasıyla karşılaşılacak. Bu enflasyon dalgası, hammadde fiyatlarındaki artışlardan sonra olacak. Demek ki krizin bitmesi hammadde fiyatlarının artmasına paralel devam edecek. Bu da hammadde fiyatları arttıkça krizin etkileri azalacak demektir. Bunun sonucunda da bütün dünyaya yayılan bir enflasyon dalgası ile karşılaşacağız. Ülkeler enflasyonla mümkün olduğunca az karşılaşacak biçimde piyasaya likitide verme ihtiyacını duyuyorlar. Yoğurdu da o yüzden üfleyerek yiyorlar. Dikkatli davranıyorlar. Gereğinden fazla enflasyon yaratmamaya çalışıyorlar. Çünkü enflasyon ekonomi için çok önemli bir gösterge. Özellikle Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerin ekonomileri için önemli bir gösterge. Burada enflasyonunun iki rakamlı seviyelere çıkmaması çok önem taşıyor. DENETLEYİCİ KURUMA İHTİYAÇ YOK - Bu arada şunu öğrenmek istiyorum. Dünyada finansal işleyişin eskisi gibi sorunlu olmaması için IMF ve Dünya Bankası’nın dışında yeni bir “denetleyici” kuruma, uluslararası finans denetim kurumu bir kuruluşa ihtiyaç yok mu? - Böyle bir şeye ihtiyaç şu an için görünmüyor. En önemlisi, Amerika gibi dünya ekonomisine liderlik yapan bir ülke bile şimdiye kadar böyle bir kurumu yaratmak istemedi. Daha önce bunun için IMF yaratılmıştı. IMF doların dünya parası olmasını sağladı. O değerin korunması için de çeşitli tedbirler aldı. Hala da dolar dünya parası olma özelliğini sürdürüyor. Onun arkasından IMF konvertibilite sistemini devreye soktu. Gerçek konvertibl olan paralar, tabii asıl konvertibl olan para dolardır, onun arkasından euro devreye girmeye çalıştı. Mark ve diğer paralar vardı ama onlar güçlerini birleştirerek bir euro yarattılar konvertibl olma adına. Fakat bunların arasında dolar kendi konvertibilitesini sürdürdü. HER ŞEY GLOBAL EKONOMİK DÜZEN İÇİN Bir de bizim gibi ülkeler konvertibl olma adına serbestliği getirdiler. Nasıl bir serbestlik getirdiler? Sermayelerin dolaşımı, transfer serbestliği ve dolayısıyla bu ülkelere rahatlıkla yatırım yapılabilir hale geldi. Bizim gibi ülkeler, yabancı ekonomilere benzeşme yolunu seçtiler. Buna da konvertibilite denildi. Yani Türk Lirası şu anda konvertibldir. Bu ne demektir? İstenildiği anda istenildiği paraya çevrilebilir. Ama bunun asıl amacı dolara veya euroya çevrilebilmesidir. Çünkü Türk Lirası ile kimse ticaret yapmıyor. Türkiye’ye gelen yabancılar ya da özelleştirmeden mal alan, yatırıma gelen yabancılar Türk Lirası üzerinden elde ettikleri kazançları rahatlıkla kendi paralarına döndürebilsinler diye verilen bir serbestlik, transfer ve değişim kolaylığı olarak görülen bir konvertibilite. Bu konvertibilite 1980’li yıllarda IMF tarafından bizim gibi ülkelere önerildi ve Türkiye konvertibiliteyi 1987-1988 yıllarında kabul etti. Onun arkasından Türkiye’ye önemli ölçüde yabancı yatırım da gelmeye başladı. Konvertibiliteden sonra kurulan düzen global ekonomik düzen. Global ekonomik düzen, bütün ekonomilerin birbirine benzeşmesi ve uluslararası yatırımların çok daha kolay yapılabilmesini gerektiriyor. Bunun için yeni bir düzenleyici kuruma gerek yok. Hem kriz hem de siyasi dalgalanmalar, Arap Baharı dediğimiz siyasi değişiklikler, hepsi global küreselleşmeye, global ekonomik düzenin yerleşmesine hizmet ediyor. Global ekonomik düzen de büyük şirketler, büyük devletler tarafından yönlendiriliyor. Dolayısıyla artık kendi ülkelerinde yeterli talep seviyesi bulamayan şirketler, benzer şartları yaratarak dünyanın diğer ülkelerinde kendilerine yatırım alanı yaratmış oluyorlar. GÖRÜNÜRDE YUNANİSTAN GERÇEKTE ALACAKLI BANKALAR KURTARILDI - Avrupa Birliği kendisine gerekli olan hareket tarzının farkına vardı ve önemli kararlar aldı. Önümüzde dönemde Avrupa’dan nasıl bir performans bekliyorsunuz? - Avrupa’daki gerçek sorun bankalarla ilgili. Yunanistan için yapılan şey esasında bankaları kurtarma operasyonuydu. Çünkü Yunanistan’ın borcunu ödememesi durumu Avrupa’nın Yunanistan’a borç vermiş olan bankalarını ciddi şekilde sıkıntıya sokuyordu. Avrupa bankaları yoğun biçimde hem Yunan devletine hem de Yunan şirketlerine borç verdikleri için bu borcun geri ödenememesi kendi ülkelerinin de belli bir sorunu haline geldi. Bu yüzden bankalar kurtarıldı esas itibariyle. Her zaman öncelikle bankalar kurtarılır. Zaten öyle yapılması da gerekiyor. Ondan sonra ülkelerin düştüğü sıkıntıya ise halk katlanır. Yunanistan için de böyle yapıldı. Bankalar kurtarıldı ve bundan sonraki harcamanın da mümkün olduğu kadar halka gitmemesi, hesapsız harcamalar yapılamaması için de tedbirler alındı. Yunanistan borçlarını yavaş yavaş ödeyecek. Öderken kemer sıkacak. YUNANİSTAN BORÇLA YAŞAYACAK - Yunanistan’ın borç ödeme yeteneği, kapasitesi var mı? - Ülkelerin ödeme yeteneği çok önemli değil. Ülkeler iflas etmezler. Nasıl biz faiz fazlamız var mı yok mu diye bakıyorsak, biz de dış borçları dış borçla kapatıyoruz. Bizim de borçlarımız gittikçe artıyor. Borçları azalmıyor Türkiye’nin. Devletler borçlarını ödemezler. Borçlarını ertelerler. Yunanistan borcunu ödemeyecek. Borcunu erteleme kapasitesi var mı diye bakmak lazım. Türkiye’nin erteleme kapasitesi var ve faiz dışı fazla da veriyorsa daha da borçlanabilir anlamına gelir bu. Burada Yunanistan’ın faiz dışı fazla verebilecek bir bütçeye sahip olmasına çalışılıyor. Yani Yunanistan bütçesi faiz ödemeleriyle birlikte açık verecek. Ama faiz ödemelerinin dışında fazla verecek noktaya gelirse o zaman Yunan ekonomisini faizi de yavaş yavaş ödeyecek. Dolayısıyla Yunanistan’da borçların yenilenmesi operasyonu devam edecek. Yunanistan borçlu bir ülke olarak kalacak. Aynen bizde olduğu gibi. Borç vermek ekonomide önemli bir olaydır. Borç veren faiz geliri elde eder. Verilen borç bir paradır ve matbaalarda basılarak verilen, karşılığı olmayan bir paradır. Parayı basıp Yunanistan’a borç vermişlerdir. Verdikleri para karşılığında da faiz alıp Yunanistan’ı bir ölçüde, mümkün olduğu kadar “sömürmektedirler.” Diğer az gelişmiş ülkeler de böyledir ama bu kapitalizmin bir nedenidir. Kötü bir şey değildir. Kapitalizmde kapitalin karşılığı faizdir. Tabii Yunanistan bu faizi mümkün olduğu kadar düşük bir oranda almak için kolları sıvıyor. Bütün azgelişmiş ülkelerde durum böyle. Yunanistan bir süre sonra bütçenın zapt-u rapt altına alındığı, faiz dışı fazla verdiği belli olduğu noktada çok rahatlıkla borcunu çevirebilecek noktaya gelecektir. KRİZİN ETKİLERİ BEKLENENDEN ÖNCE SİLİNİR - Ama bu söylediğiniz biraz zaman alacak herhalde değil mi? - Evet, birkaç yıl alır. Birkaç yıl içerisinde bu sorunun çözüleceğini zannediyorum. Çünkü her şey kontrol altına alındı. Yani Yunanistan borçlu bir ülke olarak kalacak. Borçlarını ödeyemez. Ödemeye de çalışmaması lazım zaten. Fakat bütçe kısıntıları yaparak faiz dışı fazla veren bir ekonomi yaratmak zorunda. Nasıl biz yarattık ve buna çok da sağlıklı ekonomi diyoruz. O şekilde, Yunanistan da böyle bir şey yaratacak. Aynı sorun İtalya ve ispanya için de geçerli. İtalya’nın şimdiye kadar hiçbir sorunu yoktu. Çünkü herkes borç veriyordu ve borçlarını da istediği gibi çeviriyordu. Borçlu olmanın bir sıkıntısı yoktu. En azından faizini ödeyebilirsen zaten herkes sana borç verir. Uluslararası bankacılık borç vermek için kurulmuş bir müessesedir. Herkes çeşitli ülkelere borç verecek. ABD bile çok büyük oranda borçlu. Dolayısıyla borç dünyada korkulan bir şey olmaktan çıktı. Bu nedenle bu krizin olumsuz etkileri daha kısa sürede bitecek gibi görünüyor. Ben o kadar endişeli değilim. TASARRUF AÇIĞI CİDDİ TEHLİKE - Türkiye’ye gelelim. 2012 Mart’ında Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz? - Türkiye ekonomisini iyi görüyorum. Türkiye’nin dış borçları arttı. Fakat Türkiye bu borçlarını çevirebiliyor. Siyasi istikrar çok önemli. Siyasi istikrar olduğu sürece ekonomilerde çok büyük tedirginlik yaşanmıyor, bunu görüyorum. Şu anda Türkiye’nin en büyük sorunu tasarruf açığı olarak görünüyor. Tasarruf açığı eksi 10’a gelmiş durumda ve bunun anlamı şu: Yaptığınız yatırımların GSMH’ya oranı alındığı zaman bunların yüzde 90’ı Türk halkı tarafından karşılanırken yüzde 10’u yabancılar tarafından karşılanıyor. Bu yüzde 10’un bu şekilde karşılanmasının devam etmesi halinde Türk ekonomisi ciddi sıkıntılarla karşılaşacak gibi görünüyor. Şimdi bu yüzde 10’u biraz daha açıklarsak, mesela Asya ekonomilerinin hiçbirisinde böyle bir eksi durum yok. Tasarruf açığı yok. Hatta İtalya’da, Almanya’da artı durumda. Alman halkı tasarruf yönünden dış ülkelere yardım ediyor. Kendi ürettiğiyle yaptığı harcamanın dışındaki tasarrufları diğer ülkelerde kullanıyor. Şu anda kriz içinde dediğimiz mesela İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkelerin bile tasarruf oranları bizim çok üstümüzde. Onlar da eksideler ama eksi 2-3’lerdeler. Dolayısıyla Türkiye tasarruf açığının en yüksek olduğu bir-iki ülke arasında kaldı. Bu yüzden de not veren hocalar, notları kırıyorlar. DIŞARIDAN PARA GİRİŞİNİN DURMASI SIKINTI YARATIR Tasarruf açığınız olduğu zaman cari açığı kapatabilme eğiliminiz az demektir. Şu anda biz cari açığımızı nereden geldiği belli olmayan parayla kapatıyoruz. Demek ki Suriye’den mi Irak’tan mı bize kara para mıdır, ak para mıdır onları da bilmediğimiz girişler oluyor. Bunu çok fazla tespit edemiyoruz. Cari açığımız bu şekilde kapanıyor ama bu nereye kadar sürer onu bilemiyoruz. Bu kesildiği anda cari açık büyük bir problem olarak ortaya çıkacak ve yüzde 10’a varan tasarruf eksikliği Türkiye ekonomisinde ani sıkıntılara neden olabilir.. Bu yüzden zaten Standard and Poor’s gibi not veren hocalar bu riske dikkat çekiyorlar. Bu risk durdukça Türkiye’nin riskli bir ülke olduğunu söylüyorlar. Şimdilik her şey iyi gibi gözüküyor. Dışarıdan para girişinin durmasına kadar biz iyiyiz aslında. Bugüne kadar cari açığımız kapandı ama en büyük sorunumuz bu gibi görünüyor. YAZ SONUNA KADAR ÖNÜMÜZÜ GÖREBİLİYORUZ - Para girişinin yeniden artacağı ve cari açığın karşılanmasının rahat olacağı yorumlarına ne diyorsunuz? - Para girişi olmak mecburiyetinde. Çünkü çok büyük bir likidite piyasaya verildi hem ABD hem de Avrupa tarafından. Bu likiditenin verilme hızının devam etme mecburiyeti var. Çünkü onlar da krizden çıkabilmek için likidite vermek zorundalar. Para verildiği sürece Türkiye ister iyi olsun ister kötü olsun portföy yöneticileri tarafından belli bir oranı bizim gibi piyasalara yatırılmak zorunda. O nedenle ben döviz girişinin ve yabancıların sıcak para olarak getirecekleri paranın ve bunun yanında özelleştirmelere karşı olan ilginin artacağını düşünüyorum. Kaldı ki önümüzdeki yaz aylarında da mevsimsel olarak fazla bir döviz sıkıntısı olmayacağını hesap ediyorum. Dolayısıyla şu anda hemen hemen yaz sonuna kadar önümüzü görebiliriz. Bir sıkıntıya rastlamadan bu yazı geçirebileceğimizi ve rahat bir ekonomik düzeni devam ettirebileceğimizi düşünüyorum. KOMŞULARIMIZIN İSTİKRARI BİZİM DE İSTİKRARIMIZ - Peki bu rahatlık, dövizde istikrarı, aynı düz çizgide gidişi de beraberinde getirir mi? - Dövizde dalgalanmalar olur. Şimdiye kadarkinin benzeri olarak 1.80 ya da 1.90 olabilir ama bu bizi tedirgin edecek bir dalgalanma olarak görünmüyor. Çünkü Merkez Bankası’nın büyük bir döviz rezervi var. Buralarda bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Ama bu sonbaharda ekonomiye yeniden bir değerlendirme yapmak, bakmak lazım. Çünkü ne kadar para basıldı, bu paranın ne kadarı Türkiye’ye girebiliyor? Diğer borsalarla ve bize benzeyen diğer ülkelerin ekonomik verileri arasında ne gibi farklılıklar var onu yeniden değerlendirmek lazım. Çünkü dünya artık çok globalleşti. Yatırımlar Türkiye’ye, Brezilya’ya, Hindistan’a, Çin’e, Rusya’ya rahatlıkla kayabiliyor. Bu bakımdan da eğer bölgemizde bir savaş çıkmazsa Türkiye’nin durumu rahat gibi görünüyor. Komşularımız İran ve Suriye’nin durumu, Irak’taki istikrarın sürdürülebirliği bizi etkiler. Onun dışında herhangi bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum şu anda. DÖVİZ GİRERSE ENFLASYON YÜKSELMEZ - Türkiye’de enflasyonun önümüzdeki dönemdeki seyri nasıl olur? - Bizde döviz girişi olduğu sürece enflasyon yükselmez. Döviz sıkıntısı olursa yani döviz fiyatı artarsa bir şekilde enflasyona neden olur. İkincisi ithal edilen enflasyonla karşılaşabiliriz. Petrol fiyatları, hammadde fiyatları artar ve bizim enflasyonumuz da yükselebilir. Bu durumlar bizi enflasyonu yükseltecek bir etki ile karşılaştırır. Onun dışında bir enflasyon baskısı oluşmaz. - Gerileme ihtimali var mı? - Gerileme ihtimali de yüksek değil. Bu seviyelerde, yani yüzde 10’un altında kalır sonbahara kadar. O zaman yeniden bakmak lazım. Çünkü yaz ayları enflasyonun düştüğü aylar olarak kendisini gösteriyor. İMKB NEDEN DEVLETLEŞTİRİLDİ? - Siz İMKB’nin efsane başkanlarından birisisiniz. Sizin döneminizde borsa günlük yaşamın en çok konuşulan kurum ve olgularından önde geleniydi. Şu anda ise sönük bir kurum görüntüsü var. İMKB yönetimiyle ilgili yapılan son, “devletleştirme” operasyonuna ne diyorsunuz? Ne amaçlandı ve amacına varılabildi mi? - Sanıyorum ki İMKB’nin özelleştirilmesi düşünülüyordu. İMKB’nin yapısı özel ve kamu arasına girmiş bir yapıydı. Sadece başkanı üçlü kararname ile atanıyordu. Onun dışında hiçbir kamusal hüviyeti yoktu. Bütün yönetim kurulu ve komisyon üyeleri kendi mensupları tarafından seçiliyordu. Bütçesi de tamamen özel bir bütçeydi. Yani parasını kendisi bulur, kendisi harcardı. Denetimi de üyeler tarafından yapılırdı. Yönetimin aklanması da genel kurul tarafından gerçekleşiyordu. Dolayısıyla İMKB özel olma durumu daha yüksek olan bir kuruluştu. Başkanının dışında devletle bir alakası yoktu. Şimdi İMKB devletleştirildi. Yönetim tamamen devlete geçti. Fakat gelirlerini yine üyelerinden alıyor. Özelleştirilmesi için önce devletleştirilmesi lazım diye düşündüler ama öyle bir şey gerekli değildi. Şöyle oldu: Bundan önceki başkanlar herhalde yönetim kurulunu da yeterince ikna edemediler ve özelleştirme kararı alamadılar. Daha doğrusu çeşitli araştırmalar yapıldı bu konuda. Bu araştırmalarda görüldü ki İMKB’nin özelleştirilmesi ne ekonomiye ne de İMKB’ye fazla bir katkı sağlamıyor. Onun için sanıyorum ki bundan önceki başkanlar döneminde iş biraz daha “rölantiye” alındı. İşte bunu önlemek için yeni bir operasyon yaptı hükümet. İMKB’yi özelleştirmek istiyor. Özelleştirme için satmak lazım, satmak için satışa hazırlamak lazım. Satmak istediğiniz zaman da kim alacak problemini çözmek lazım. İMKB’Yİ ARSALARI OLMAZSA HİÇ KİMSE SATIN ALMAZ Şu anda İMKB’yi kim alacak derseniz, İMKB’nin malvarlığı dışındaki geliriyle İMKB’yi kimse almaz. İMKB’nin çok kıymetli arsaları var. Oralara ben 34 kata kadar izin almıştım. Seksen dönüm üzerinde duruyor ve bir o kadar da yakında var, demek ki İMKB’nin boğaza bakan 150 dönümlük arsası var. İMKB’nin değeri buradan geliyor. Yoksa bu değeri çıkardığınız anda sadece kurum olarak alınmaz. Diğer türlü, ben İMKB’yi örneğin karşıda bir yere taşırım. Borsaların artık “alışveriş yeri” gibi canlı merkezlerde olması gerekmiyor gibi görünüyor. Bana göre öyle değil. Olması çok önemli. Kendini oralı sayma hissini uyandırması bakımından çok önemli. Mesela New York Borsası bile yerinden vazgeçmedi. Internet üzerinde bir sürü borsa kurabilirsiniz. Ama gerçek borsaların hepsinde bir bina içinde olma konsepti vardır. Çeşitli şeyler düşünülebilir. Ben onların ayrıntısını bilmiyorum. Artık bu işin içinde de değilim. Ama bu değerli arsaları dışarıda bırakıp borsayı satmak isterseniz, ancak aracı kurumlar kendileri alırlar. Çünkü ceplerinden sürekli para veriyorlar. Bu da olabilir, olmaz diyemeyiz. Borsa özelleştirilebilir, bence özelleştirilsin. Alıcısı varsa özelleştirilsin. Aracı kurumlar alacaksa özelleştirilsin. Buradan bir gelir elde etmek mümkün değil. Arsa ile beraber özelleştirilirse alıcı çıkar. - Siz İMKB’yi kurarken “Arsalar İMKB’nin kullanımı dışında satamazsınız” gibi bir koşul var mıydı? - Hayır yoktu. Sadece belediyenin planlarında orası daha önce Kültür Sarayı olarak gözüküyordu, onu borsa bölgesi olarak değiştirdik. Belediyeye başvuru yapılıyor ve değişiyor. Mesela konut alanı yapılabilir. Alan kişi onu yapar. Zaten İMKB de orayı özelleştirmeden satın aldı. Eski Turizm Bankası TURBAN’ın arazisiydi orası. Satışa çıkardılar ve biz aldık. İMKB’DE ÇOK FAZLA DENETİM VAR - İMKB’de çok fazla şirket yok ve şu anda gelmeye de çok istekli görünmüyorlar. Koşullar mı uygun değil? - Maalesef sermaye piyasamızda çok fazla denetim var. Şu anda bu denetimin yüksekliği nedeniyle şirket sahipleri borsaya gelmeyi tehlikeli görüyor. Borsaya giren şirketlerin her şeyine karışılmaya başlandı. Çok fazla raporlama var. Şimdi de bağımsız denetçi diye bir şey geldi. Bağımsız denetçilere, bir kere bile gelse aylık 5.000 euro para ödenmesi gerekiyor. Bunlar da mecburi, üç tane üye. Siz şimdi bir KOBİ olarak borsaya çıkmışsınız ve ayda 15 bin euro para ödeyeceksiniz. Bunlar çok zor olaylar. Bu şekilde sermaye piyasasının gelişimini zorlaştırmamak lazım. Hem diyorsunuz başka şirketler girsin hem de o kadar büyük sıkıntılar var ki bu durumda borsa büyütülmesi çok zor olan bir yer haline geldi. KOBİ’LER İMKB DIŞINDA BORSA KURABİLİR - KOBİ’lerin Borsaya gelip buradan sermaye sağlama şansları nedir? - Dünyada borsalar ikiye ayrılır. Bir, teşkilatlanmış borsalar. İki, teşkilatlanmamış borsalar. Teşkilatlanmış borsalar Sermaye Piyasası Kurumu’na tabi çalışır. Diğerleri ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne tabidir. Mesela 20 tane KOBİ bir araya gelip teşkilatlanmamış bir borsada hisselerinin alışverişini başlatabilirler. Teşkilatlanmamış borsa kurulmasının önünde duran hiçbir hukuki sorun yoktur. ÇOSB’DE KOBİ’LER BORSA KURABİLİR - İlginç bir yaklaşım. Peki nasıl işleyecek? - Örneğin Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’ndeki şirketler bir borsa kuracak. KOBİ’lerin hisseleri alınıp satılacak. Bu, SPK mevzuatına tabi olmayacak. Bu sistem gittikçe gelişecek ve sonra SPK’ya başvuru yapılacak. Diyecekler ki, “bu borsayı da teşkilatlanmış borsa içine alın, burayı da denetlemeye başlayın”. Orası da bir KOBİ borsası olacak. - GİP (Gelişen İşletmeler Piyasası) hakkında ne diyorsunuz? -GİP var ama şu anda bir KOBİ’nin borsaya gitmesi zor. SATILMAYACAK HİSSE BORSAYA GELMESİN - Şirketler açısından böyle. Yatırımcılar açısından bu şirketlerin hisseleri alınıp satılabilir durumda olur mu? - Bu şirkete bağlı bir durum. Birisinin hisseleri satılır, diğerininki satılmayabilir. Satılmayacak bir hisseyi piyasaya açmak demek hisseleri tanıdıklara satacaksın demektir. Kimse almaz ki. Buna da yatırım bankaları veya aracı kurumlar karar verecek. Bu bir fizibilite etüdü gerektiriyor. Her bir şirketin ne kadar satılma kapasitesi vardır o saptanacak. Ben olsam satılmayacak bir hisseyi İMKB’de kote etmem. Çünkü gelişme kendi benzerleri arasında olur. Kendi benzerlerinin olduğu daha alt seviyede bir borsada kote edebilirim. Mesela Avrupa Birliği neden kuruldu. Dış rekabeti kapatmak ve içeride kendisine benzeyen şirketlerin rekabetini artırmak için. Birlikler bunun için kurulurlar zaten. Kendi aralarındaki benzer şirketlerin rekabet dolayısıyla büyümesini sağlamak fakat dışarıda büyük bir şirket varsa onun rekabetini azaltmak için. Mesela ABD mallarının girişi asgari yüzde 10 vergiye tabidir. Eğer AB ülkesi isen kendi içinde istediğin gibi rekabet yaparsın. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|