SON DAKİKA
ÇOSB Başkanı Ömer Sarıoğlu
Prof. Dr. Kenan Mortan
Ender Kocak ve Fikri Işık
Fikri Işık ve Ömer Sarıoğlu
Sıkıntılı bir dönemi büyümenin yavaşlamasıyla atlatmak başarıdır1990-2010 yılları arasında TÜSİAD’da ekonomist, araştırmalar sorumlusu, genel sekreter yardımcısı ve baş ekonomist olarak çalışan Yrd. Doç. Dr. İzmen, “Dünya ekonomisi olağanüstü bir dönemden geçiyor. Bu süreçte en ciddi risklerimiz cari açığın finansmanı ve enflasyondaki yükselme olacak. sıkıntılı bir dönemi büyümenin yavaşlamasıyla atlatmak başarıdır” dedi.
ARİF ESEN
İstanbul Aydın Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit İzmen, Türkiye’nin 2011 yılındaki ekonomik performansını ve 2012’de yaşanabilecek kırılmaları ve alınması gereken önlemleri ‘Global Sanayici’ye değerlendirdi. İzmen, “Türkiye, yurtdışındaki gelişmeleri iyi takip eder, ekonomi politikasını buna uygun oluşturursa bu zor süreci bir miktar yavaşlayarak atlatabilir. Birçok ülkenin çok ciddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemi, büyümenin yavaşlamasıyla atlatmak başarı olacaktır” dedi.
- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan “2012’deki en önemli üç konumuz Avrupa, cari açık ve enflasyon olacak” dedi. ABD’de başlayan ve Avrupa’da yangına dönüşen küresel krizden Türkiye nispeten az etkilendi. Avrupa Birliği’ndeki karışıklığı da dikkate alırsak 2012’de Türkiye’yi neler bekliyor?
- Türkiye ekonomisi küresel krizle Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İzmen: Sıkıntılı bir dönemi büyümenin yavaşlamasıyla atlatmak başarıdır birlikte 2008’in son çeyreği ile 2009’un son çeyreği arasında ciddi ölçüde daraldıktan sonra çok hızlı bir toparlanma süreci yaşadı. Bunda bankacılık sisteminin güçlü olması ve bütçe açığının düşük ve kamu borç oranının makul seviyelere indirilmiş olması rol oynadı. Sermaye akımlarının aniden kesilmesiyle ekonomi bir şok yaşayıp hızla daraldı ama ardından 2010’da ekonomi yüzde 9 büyüdü. 2011’in ilk dokuz ayında da büyüme hızı yüzde 9.6 oldu. 2012’de bu büyüme hızlarını beklememek gerekiyor. Ekonominin büyüme hızı tarihsel ortalamalara doğru yavaşlayacak. Dış talebin çok zayıf olduğu bir ortamda bu yavaşlama kaçınılmaz.
►GELİŞMİŞ EKONOMİLERDEKİ DARALMA PAZARIMIZI KÜÇÜLTÜYOR
Biliyorsunuz Türkiye’nin en önemli dış ticaret partneri AB. AB’yi saran borç krizinin çözümü henüz ufukta görülmüyor. Çeşitli kurtarma paketleri birbiri ardına açıklanıyor ama krizi bitirebilecek önlemler henüz alınamadı. Avrupa borç krizinin evrimine bağlı olarak koşullar biraz daha iyi ya da biraz daha kötü olsa da 2012’de Euro bölgesinde durgunluk devam edecek. AB’deki sorunların yanı sıra diğer gelişmiş ülke ekonomileri de sağlıklı bir büyüme sürecinde değil. Japonya, deprem, tsunami ve nükleer felaketin etkisiyle girdiği resesyonla boğuşuyor. Ne finansal piyasaların ne de emlak piyasalarının hala tam olarak toparlanamadığı ABD’de büyümenin yüzde 2’ler civarında kalacağı tahmin ediliyor. Diğer gelişmiş ülkeler de aynı şekilde. OECD ülkelerinde büyümenin 2012’de yüzde 1,6’da kalacağı hesaplanıyor. Gelişmiş ülkelerde sorunların hafiflemek yerine daha da ağırlaşması, küresel üretim ve ticareti olumsuz etkiliyor. Bu durum Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeleri de olumsuz etkiliyor. Bu ülkelerde de büyümeyi aşağı çekiyor. Daralan sadece küresel üretim ve ticaret değil, sermaye hareketleri de azalıyor. Sermaye akımları gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere yöneliyor. Bu arka planda Türkiye ekonomisinin performansının dünyada yaşananlardan ayrı düşünülmesi mümkün değil.
►YURTİÇİ TALEP DENGELEYECEK Ancak bu yavaşlamanın şiddetli bir daralmaya dönüşmesini yurtiçi talep engelleyecek. Yurtiçi talep de son aylarda yavaşlıyor olsa da yine de geçmiş yıllara oranla mütevazı da olsa bu konjonktürde epey sağlıklı sayılabilecek bir büyümeyi sağlayabilecek düzeyde.
Dünya ekonomisi olağanüstü bir dönemden geçiyor. Bu tabii Türkiye için de çok hassasiyetle takip edilmesi gereken bir süreç. Dünya ekonomisindeki sorunlar devam ettikçe, bu bizi de etkileyecek. Önümüzde çok sorunlu ve büyük belirsizliklerle dolu bir süreç var. Ekonomi politikasını bu sürecin gerekliliklerine uygun şekillendirme gerekiyor. Bu süreçte en ciddi risklerimiz cari açığın finansmanı ve enflasyondaki yükselme olacak. Bu sorunlarla baş ederken büyüme hızının çok gerilememesine de dikkat etmek gerekiyor.
►DURGUNLUK FAYDA GETİRMEZ - Avrupa’daki borç krizinin Türkiye’nin aleyhine olacağı kadar fırsata da dönüştürebileceği ifade ediliyor. Türkiye Avrupa’da yaşanan olumsuzluğu nasıl fırsata dönüştürebilir?
- Türkiye’nin AB’de yaşananları fırsata çevirmesi söylemi bana pek sağlıklı gelmiyor. Öncelikli olarak komşularımız bir ekonomik felaket yaşıyor. Komşularımızın felaketinden kendimiz için bir avantaj düşüncesi bana iyi gelmiyor. Kaldı ki ben Türkiye’nin bu kadar güçlü ekonomik ilişkiler içinde olduğu bir bölgenin ekonomisinin uzun yıllar sürecek bir durgunluğa girmesinin nasıl bir ekonomik fayda doğurabileceğini de bilmiyorum. AB’nin, Euro bölgesinin nasıl devam edeceğini bilmiyoruz. Geleceğin öngörülemez olması, uzun vadede kalıcı olan, sağlıklı büyümenin önündeki en büyük engeldir. AB’deki ekonomik sıkıntılar siyasi sonuçlar da üretmeye başladı. Mevcut iktidarlar bir bir el değiştiriyor. Euro krizinin AB projesini etkileyen bir noktaya evrilme ihtimali de var. Bu hiç şüphesiz Türkiye’yi de içine alan ciddi sonuçlar doğurur. Unutmayalım, 1930’lardaki Büyük Bunalımın arkasından dünya çok acı bir süreç yaşadı. AB projesini de 2. Dünya Savaşı’nın ardından, bu acıların bir daha yaşamaması arzusu şekillendirdi. AB projesi her şeyden önce bir barış ve demokrasi projesidir.
►DÖVİZ GELİRİN YOKSA DÖVİZLE BORÇLANMA
- Dolardaki yükseliş ya da yüzde 30’u bulan devalüasyonun etkileri ne olur? Bu konuda sanayicilerene gibi
önerilerde bulunabilirsiniz?
- Kur, hala Türkiye ekonomisi için en temel parametrelerden birisi. Bu öncelikle psikolojik olarak böyle. Çünkü bugün iş başında olan jenerasyon, şirket sahipleri ve yöneticileri, 1990’ların krizlerle dolu günlerinde iş hayatına atıldılar. 1990’lı yıllar, Türkiye’de enflasyonun ve buna bağlı olarak dolarizasyonun çok yüksek olduğu yıllardı. Bu yıllarda mevduatların yaklaşık yarısı döviz cinsinden tutulur, kira dahil olmak üzere, kontratların büyük bölümü döviz üzerinden yapılırdı. Bu nedenle döviz kurunun seyri herkes için en önemli parametreydi. Bugün bu koşulların bir hayli uzağındayız. 2001’den bu yana TL’ye güven arttı. Buna rağmen psikolojik etki hala güçlü. Döviz kurundaki artış fiyatlarda yükselme beklentisine yol açıyor. Ancak döviz kurundaki yükselişin enflasyon üzerinde eskiden çok güçlü olan etkisi şimdi epey azalmış durumda. Bu yüzden fiyatlama davranışlarında bu durumu dikkate almak gerekiyor. Şimdi kurlardaki artışın fiyatlar üzerindeki etkisi yaklaşık yüzde 15’e indi. Ve bu etki en fazla bir yıl sürüyor. Üstelik şimdi hem yurt dışı hem yurtiçi talebin yavaşlamakta olduğu bir dönemdeyiz. Bu dönemde kur etkisinin aşırı abartılması ve fiyatlara yansıtılması satışları olumsuz etkileyebilir. Geçmişin alışkanlıklarından kurtulmak lazım.
►RİSK ALGISI SERMAYEYİ GELİŞMİŞ ÜLKELERE YÖNELTİYOR
Kurların ikinci etkisi ise borçlanmalarda. Bu konuda en basit ve uygulaması kolay ilke şu: döviz cinsinden geliriniz yoksa döviz cinsinden borçlanmayın.Kurların bundan sonra nasıl seyredeceği de önemli. Bunun için biraz geleceğe bakmak lazım. Türkiye yaklaşık 72 milyar dolar cari açığı olan bir ülke. Bu açığı yurtdışından finanse etmesi gerekiyor. Bugün dünya ekonomisinin koşulları bu borçlanmanın eskiye oranla zorlaşacağını gösteriyor. Dünyada artan risk algısı sermayenin gelişmiş ülkelere doğru yönelmesineyol açıyor. Bu da döviz bulmayı zorlaştıracak ve kurlar üzerindeki baskıyı güçlü tutacak. Ancak dolarizasyonun eskisi gibi yaygın olmaması ve serbest kur politikası izleniyor olması, kurlarda eskiden alışık olduğumuz aşırı sert hareketleri engelliyor. Sonuç olarak TL üzerindeki baskı pek azalmayacak. Bu durum ihracatın rekabet gücü üzerinde bir parça olumlu etkide de bulunur. Ama ithal girdi fiyatlarını artırarak maliyet baskısı da yaratır. Yani temkini elden bırakmamak gereken bir dönem.
►2012’DE BÜYÜME HIZ KESECEK
- IMF Türkiye’nin 2012 yılında yüzde 2-2.5 büyüme göstereceğini öngördü. Türkiye, hükümetin de frene basmasına rağmen 2011’de yüksek büyüme trendini sürdürdü. Büyüme 2012’de nasıl bir seyir izler?
- Ekonomideki yavaşlamayı gelecek aylarda biraz daha net görüyor olacağız. Birçok AB ülkesinde kamu açıklarının ve kamu borçlarının ima ettiği sürdürülemez durum, bu ülkelerde büyümeyi riske sokuyor. Gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunlara karşılık, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler daha düşük risk seviyesinde daha iyi bir perspektif sunuyor. Buna rağmen, risk algısı gelişmekte olan ülkelere yönelen sermaye akımlarının azalmasına yol açıyor. Gelişmiş ülkelerin genişlemeci para politikalarına devam ettiği bu ortam, ülkeler arasında ekonomi politikalarının da oldukça farklılaşmasına yol açıyor. 2012’de Türkiye’de büyüme yavaşlayacak. Şimdiden bunun izlerini görmek mümkün. Sanayi üretimi hız kesiyor. Endeks 2010’un sonunda ulaştığı seviyeye oranla yatay bir seyir izliyor. Sanayi üretimindeki yavaşlama tüm alt sektörlere sirayet etmiş durumda. Yavaşlamadan hem tüketim hem de yatırım olumsuz etkileniyor. İthalattaki yavaşlama da büyümenin hız kesmekte olduğunun bir göstergesi. Yurtiçi talepteki azalmanın bir başka göstergesi de kredi hacmi. Merkez Bankası’nın finansal istikrarı korumak amacıyla takip ettiği politikanın bir sonucu olarak kredi hacminin son aylarda hızla yavaşladığı dikkati çekiyor.
Ancak bu yavaşlamanın çok belirgin olmasını da beklememek gerekiyor. 2011’de Eylül ve Ekim aylarında sanayi üretim endeksinin yeniden artışa geçmesi dikkat çekici. Takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış endeks bir ay önceye göre Eylül 2011’de yüzde 1.6 ve Ekim’de de yüzde 4.3 gibi kuvvetli artışlar gösterdi. Ayrıca sermaye malları üretiminin resesyondan çıkışla birlikte çok kuvvetli bir artış göstermiş olması ve son ayda ara malları üretimiyle birlikte yeniden hızlanması, gelecek dönemde büyüme potansiyelinin yüksek olabileceğine işaret ediyor.
Büyümedeki yavaşlama ekonominin diğer taraflarını de etkiliyor. Eş anlı olarak açıklanan sanayi üretimi, dış ticaret ve cari işlemler verileri de son ayda yurtiçi üretim ve talep koşullarında yeniden düzelme olduğunu gösteriyordu. Bu veriler ekonomide ısınma tartışmalarını alevlendirdi. Veriler ne aşırı ısınmaya, ne de sert bir daralmaya işaret ediyor.
►CARİ AÇIĞIN YAKICILIĞI AZALACAK
Büyümedeki yavaşlamayla birlikte cari açığın yakıcılığı da azalacak. TL’de hızlı değer kaybının da etkisi ile yurtiçi talepteki düşüş cari işlemler açığının gerilemesine yol açıyor. Temmuz ayından sonra cari açıktaki bozulma hız kesmeye başladı. Yurtiçi talepteki yavaşlama ithalat üzerinde de kendisini gösterdi. TL’deki değer kaybı ve kredi artış hızının durmasının da etkisiyle ithalat artış hızı 2010 yılının bir hayli altına indi. İhracatta ise küresel koşullardaki tüm olumsuzluklara rağmen yavaşlama işaretlerinin zayıf olduğu görülüyor. Yılın üçüncü çeyreğinde, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış ihracat miktar endeksi artışını devam ettirirken ithalat miktar endeksi ise azalıyor. Böylece 2011’in üçüncü çeyreğinde ithalat miktarı 2010 sonuna göre aynı seviyelere gerilerken ihracat miktarı ise yaklaşık 2010’un son çeyreğine göre yüzde 4 daha fazla.
Cari açıktaki hızlı bozulma eğiliminin kesilmiş olması, gelişmekte olan ülkelere yönelen sermaye akımlarının azaldığı bir dönemde, risklerin bir ölçüde kontrol altında tutulmasına olanak sağlıyor.
Yıl başında yüzde 4’ler civarında olan enflasyon geçen Kasım ayında yüzde 9.5’e yükseldi. Bu da beraberinde enflasyonist baskıların geri geldiği tartışmalarına yol açtı. Ancak büyümedeki yavaşlama enflasyonda son zamanlarda gördüğümüz yükselişi de sınırlayacak.
►EKONOMİ POLİTİKALARI ESNEK OLMALI
Sonuç olarak, Türkiye, yurtdışındaki gelişmeleri iyi takip eder, ekonomi politikasını buna uygun oluşturursa bu zor süreci bir miktar yavaşlayarak atlatabilir. Burada bence kritik nokta, ekonomi politikasının dışarıda meydana gelecek olumsuz gelişmelere cevap verebilecek bir esneklikte olmasıdır. Birçok ülkenin çok ciddi sıkıntılar yaşadığı bir dönemi, büyümenin yavaşlamasıyla atlatmak başarı olacaktır. Ancak bu başarının kendiliğinden gelmesinin bir garantisi olmadığı gibi, devam etmesi de uzun vadede ekonominin rekabet gücünü artıracak tedbirlerin zamanında alınmasına bağlı olacaktır. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|