SON DAKİKA
ÇOSB Başkanı Ömer Sarıoğlu
Prof. Dr. Kenan Mortan
Ender Kocak ve Fikri Işık
Fikri Işık ve Ömer Sarıoğlu
‘Yeni sanayi odası kurma taleplerine vize verilsin’Yıldırım, “Sanayi ve ticaret odalarının birlikte olmasına pek çok sıcak bakmıyorum. Sanayici ile ticaret yapanın ortak paydalarının bir olması mümkün değil. Bakınız, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bile ayrıldı, iki ayrı bakanlık oldu. Bakanlık ikiye ayrılırken bu iki farklı kesimi bir arada tutacağız diye ısrar etmek yanlış. Yeni Sanayi Odası kurma taleplerine vize verilsin” dedi.ARİF ESEN-GİRAY DUDA
Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) ve Gebze Organize Sanayi Bölgesi (GOSB) Yönetim Kurulu Başkanı Vahit Yıldırım sanayicilik ve yöneticilik tecrübelerini ‘Global Sanayici’ye anlattı. Yıldırım ile GOSB’u, OSBDER’i, organize sanayi bölgelerini, yeni sanayi odası kurma taleplerini ve sanayi sektörünün sorunlarını konuşma fırsatı bulduk. Yıldırım, “Sanayi ve Ticaret Odaları ayrılmalı. Yeni Sanayi Odası taleplerine vize verilmeli. Bu talepleri sümenaltı yapmak çok etik ve doğru bir bir hareket değil. Bu konuları objektif bir gözle değerlendirmek lazım” dedi. Yıldırım’a ‘Global Sanayici’ dergisi adına sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle: - Sayın Vahit Yıldırım, öncelikle sizi tanımak isteriz. Okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız? - Ben, 1980 yılından bu yana sanayicilik yapıyorum. Bunun aşağı yukarı 3-3.5 yılını profesyonel olarak sürdüren ve 1987 yılından bu yana da sanayiciliğe başlayan bir girişimciyim. O tarihten bu tarihe kadar gece gündüz çalışıyorum. Genelde söylenir ama bu bir gerçektir, elimden geldiğince hem katma değer hem de istihdam anlamında topluma faydalı olmaya çalışıyorum. Kısacası, Türkiye’nin geniş sanayici ailesinden birisiyim. MARKA OLUŞTURUP İTHALATI AZALTTIK - Şirketiniz Enka Cıvata’dan da bahseder misiniz? - Enka Cıvata 1987 yılında Enka İmalat olarak kuruldu ve 1996 yılında da bugünkü adını aldı. O günden bugüne bu işin hem üretiminde hem de ticaretinde oldu. Aşama aşama da bunları çeşitlendiriyoruz. Metal sektörü ve gıda sektöründeyiz. Özellikle, şunu gururla söylüyorum ki gıdada kahve üretimine girdik ve ithalatı ciddi anlamda kesen Egro markasını oluşturduk. Şirketlerimizde abi-kardeş olarak çalışıyoruz. Bu anlamda hep söylediğim şudur, katma değeri yüksek, marka değeri olan işler yapan bir vizyonumuz var. - İhracatınız ne düzeyde? - Hem gıda hem de metal tarafında ihracatımız var elbette. Zaten bugün ihracatı olmayan bir şirketin yaşama şansı neredeyse yok. Bizim gibi kur riski yüksek olan, yatırımları genellikle dövizle yapılan bir ülkede mutlaka ihracat kaleminin yüksek olması lazım. Bir de ülkenin cari açığının azalmasına katkı sağlamak açısından da ihracat çok önemli. Ama maalesef içimizde bir yaradır, ülkemizde bir türlü katma değeri yüksek üretim yapamıyoruz. Bizim ihracatımıza baktığımızda hala kilosu 1.6 dolardan ihracat yapıyoruz. Bu şekilde 500 milyar dolar ihracat yapsanız da ülkeye çok faydası olacak bir şey değil. Belki bunun yüzde 50’si oranında daha az ihracat yapalım ama katma değeri yüksek ihracat yapalım, bu daha önemli. GERÇEKTEN DE HAMALLIK - Eski Sanayi Bakanı Nihat Ergün, katma değeri yüksek ürünler ihraç etmeliyiz, şimdi bir nevi hamallık yapıyoruz, demişti. - Çok doğru. Aslında net bir Hükümet politikası olması lazım bu konuda. Sadece biz yatırımcıların kendi inisiyatifleri, kendi çalışmaları ve girişimleriyle olabilecek bir şey değil bu. Ülke politikası olmalı. Şu andaki gidişatın yönü doğru, durmaksızın çalışıyoruz. Ama karlılık, katma değer yönü iyi değil. Bunu açık yüreklilikle söylemek lazım ki bunun önleminin alınması lazım. Burada arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Fabrika 2-3 vardiya çalışıyor. Ama sonuçta katma değer anlamında bir şey yok. Gerçekten hamallık yapıyoruz. - Sizde de ithal girdi var değil mi? - Tabii var. İthal girdimizin ağırlığı gıdada kahvedir. Onun dışında ithal girdimiz azdır. Zaman zaman bununla ilgili teşvikler çıkıyor, deklarasyonlar yayınlanıyor ama onun çok yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bizler normal üretimlerimizde ve sarf malzemelerimizde yerli üretime yönelmek zorundayız. Bunu yıllardan beri söylüyoruz. İlkokulda bile bunu öğrendik ama bugün baktığımızda çok da rantabl, gerçekten rakamsal boyutları yüksek yerli malı kullanımımız yok. Bu da biraz aslında birbirimizi tanımamaktan geçiyor. SANAYİCİ KOMŞUSUNU TANIMALI Biz, yanımızdaki komşunun üretimini yurt dışından ithal ettiğimiz malla öğreniyoruz. Bir ara Acroni’den hammadde ithal ediyorduk. Acroni’den beni aradılar, sizin orada bir firma varmış, bu firma nasıldır diye sordular. İkimiz de yan yanayız. Komşu firmayı aradım ve bizim 840 euroya ithal ettiğimiz malzemeyi onların 1.100 euroya ithal ettiklerini öğrendim. İletişim kanallarımızın ne kadar kopuk olduğunu buradan da görmüş olduk. İnovasyon, bilgi paylaşımı sistemimizi kurmak zorundayız. Bireysel çalışmayla olmuyor. Daha önceki OSBDER Başkanı Hüseyin Kutsi Tuncay beye bu örneği anlatmıştım. OSBDER bu konuda üye OSB’lerde bir bilgi ağı çalışması yaptı. OSBDER bu örnekleri azaltmak amacıyla “Komşun Ne Yapıyor?” diye bir çalışma başlattı. Kim, nerede, ne üretiyor? Bu çalışmayla sanayicilerin birbirini tanımasını, ne ürettiğini bilmesini ve ithalat yerine komşusundan ihtiyacını karşılamasını amaçlıyoruz. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi fiyat farklarını ortadan kalkmasını sağlıyoruz. GELİŞMİŞ BİR OSB’YİZ - İsterseniz Gebze Organize Sanayi Bölgesi’ne (GOSB) geçelim. GOSB, Türkiye’nin en gözde OSB’lerinden birisi. GOSB’u genel olarak bize tanıtır mısınız? - Bizim 189 parselimiz var ve bunlarda 158 firma üretim yapıyor. Bazı firmalarımız 4-5 parselde çalışıyor. Toplam katılımcılarımızın yüzde 22’si yüzde 100 yabancı sermayeli kuruluşlardan oluşuyor. Aşağı yukarı 6.5 milyon metrekare alan üzerinde kuruluyuz ve yılda 5 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz. GOSB’un en büyük özelliklerinden birisi katma değeri yüksek üretim yapan işletmelerin çokluğudur. Bu nedenle çalışanlarımızın yüzde 27’si beyaz yakalıdır. Avrupa’da beyaz yakalıların oranı yüzde 18 düzeyindedir biliyorsunuz. Bu da katma değeri yüksek üretim yapıldığını gösteriyor. GOSB’un farklı yanı bünyesinde bir Teknopark olmasıdır. Bakanlık kredisi kullanmadan birçok işi kendi kendine yapan bir sanayi bölgesidir GOSB. Bence en önemli şey OSB’nin yönetimi değil OSB’deki katılımcıların profilidir. Bu profil çok önemli. Çevreye duyarlı, sistemin kendi kendine finansmanı sağladığı bu kadar güzel bir OSB yapılabiliyormuş….
ÖNCE KİRLETMEYECEKSİN Biz diğer OSB’lerden arkadaşlarımızla konuşurken genelde şunu söylüyorlar: Tabii ki yaparsınız, çünkü siz zengin bir OSB’siniz. Ben de diyorum ki, kesinlikle siz bu sistemi kurma ile ilgili, çevre ile ilgili daha çok para harcıyorsunuz. Bizim tek farkımız şu, biz kirletmiyoruz. Siz kirletiyorsunuz ve bunu tekrar temizlemek için para harcıyorsunuz. Kirletilen şeyi temizlemek zordur. Mühim olan az kirletmek veya kirletmemektir. Gerçekten biz bu anlamda burada olmaktan ve üretim yapmaktan çok mutluyuz. Bir de en hoşumuza giden şey, yurt dışından heyetler geldiğinde eskiden hep bizleri eleştirirdi. Şimdi ise hayretlerini gizleyemiyorlar. Kendi ülkelerinde bile böyle sanayi bölgeleri olmadığını söylüyorlar. Gerçekten gurur verici bir şey bizim için. DOLULUK ORANIMIZ YÜZDE 99.8 - GOSB’un genişleme talebi vardı. Nereye doğru genişleyeceksiniz? - Bizim burası aslında 3 bölge denilebilir. Birinci bölge bizim bulunduğumuz yer. İkinci bölgeye doğru genişlemiş OSB. Bir de Tembelova tabir edilen, eskiden Toyota’nın kurulacağı ve vazgeçmesi nedeniyle Sanayi Bakanlığı’nın GOSB’a bağladığı, iki kilometre uzaklıkta, TEM’in üstünde bir yerimiz var. Biraz bizden kopuk bir yer. Orada da 45 firmamız var. Ayrıca, 90’lı yılların sonunda, GOSB’un üçüncü genişleme bölgesi tarif ettiğimiz 5.5 milyon kilometrekare bir alan var. Fakat bu alanı bir türlü açtıramıyoruz. İllerde OSB’lerin doluluğu yeterli düzeye ulaşmadan yeni bölge açılmıyor. GOSB’un şu andaki doluluğu yüzde 99.8’e ulaşmasına rağmen, il ortalaması daha düşük ve bu nedenle yeni yer açılmıyor. Geçmiş dönemdeki Sanayi Bakanı Nihat Ergün’le bu konuyu çok konuştuk. Elimizde 4.5 milyon metrekare bir talebin olduğunu, yerli, içeride faaliyet gösteren firmalardan, OSB dışındaki firmalardan ve yurt dışından taleplerin olduğunu, Türkiye ekonomisine çok katkısı olacağını söyledik. Buna rağmen, Bakan, mevzuatı gerekçe gösterdi ve boşlukların olduğu diğer OSB’lere gitmeleri gerektiğini söyledi. Bakan beye de anlatmıştım, bu talepler bize 3-5 yıldan bu yana gelen taleplerdi. Bu firmalar başka yere gitmemişlerse demek ki GOSP standardını istiyorlardı. Sağolsun bakan bey bizden talepleri istedi, verdik. Yeni yerlerin açılmasıyla ilgili mevzuat açısından bir sıkıntı olmadığını gösteren belgeleri sunduk. Fakat o günden bu yana yol alamadık. Hala bekliyoruz, hala açılabilir. Arazide şahıs yerleri de var ama büyük bir kısmı kamunun. Yeni Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’tan randevu talep ettik. Hiç olmazsa bir kısmını açtırmak amacındayız . TEKNİK OKULLAR YATILI OLMALI - Ara elemanı sorununa çözüm için Teknik Lise gibi bir girişiminiz var mı? - Eğitim, benim içimde yara olan bir konudur. Ülkelerin kalkınmasındaki en önemli etkenlerden birisi eğitimdir. Bununla ilgili bireysel bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama toplum olarak bir şeyler yapmalıyız. GOSB-TADIM Jale Yücel Teknik ve Endüstri Meslek Lisemiz var. Bizim teknik okulumuzda 710 öğrenci okuyor. Hem öğrenci sayısında hem de öğrencilerin eğitimi anlamında bence yeterli değil. Dolayısıyla orada da bir referandum gerekiyor bana göre. Bizlerin en büyük sıkıntısı, teknik eğitimdir. Bugün Almanya ara, teknik eğitimin kalitesinden dolayı bu kadar güçlü, ileri durumdadır. Aslında bu modeli Türkiye’ye getirebiliriz. Biliyorsunuz, organize sanayi bölgelerinde teknik okulların kurulması mevzuata kondu. Daha önce de açılabiliyordu ama mevzuatta yoktu. Devlet, OSB’ler içindeki okullara katkı veriyor. Yeterli diyebilir miyiz, hayır bana göre yine de yetmez. Bizler, OSB yöneticileri, katılımcıları bu eğitimlere daha fazla sahip çıkmalıyız. Orada da birincisi müfredat, ikincisi okulun tanımı, üçüncü olarak da okulun atölyeleri anlamında günün teknolojisine uygun yatırımlar yapmak lazım. Bu okula öğrenci alırken, mutlaka yatılı tarafı da olmalı. Çünkü OSB içindeki teknik okulların sadece o bölgelerden alınması standardı düşürüyor. Belli bir puanla ve bütün Türkiye’den almak lazım. Türkiye’den almak istiyorsanız o zaman yatılı sistemi getireceksiniz.
GOSB EĞİTİM VAKFI’NI KURACAĞIZ OSB’lerin kendi içlerinde bu eğitimleri yapabilmeleri için, kuruluş protokollerinin içinde bir eğitim vakıflarının olması lazım. İnşallah, önümüzdeki mali genel kurula kadar GOSB Eğitim Vakfı’nın kurulmasını yetiştireceğiz. Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarla mutabakat içindeyiz. Biz bu Vakfı kurarsak Türkiye için bir model oluşturacak. Düşünebiliyor musunuz GOSB’un yılda 2-3 bin öğrenciye burs verdiğini? Bu öğrencilerin daha sonra üniversitelerde akademisyen, hoca olmaları ne kadar gurur verici? Dolayısıyla bizim bu Vakfı finanse edecek sistemimiz var. Vakıf kurulunca bir meslek yüksek okulu da kurulabilir ama ilk önceliğimiz tabii ki öğrenci bursları. Yatılılık konusunda da çalışmalarımız sürüyor. ÜRETİYORUZ, ULAŞTIRAMIYORUZ - GOSB’un şu anda gündemindeki öncelikli sorunları nelerdir? - Sadece GOSB’un değil bizim bölgemizin en büyük sorunu ulaşım. Ulaşımı çözemediğiniz sürece gelişmişlikten ve rekabetçilikten vazgeçemezsiniz. Ürettiğiniz malı zamanında gönderemiyorsanız maliyet yaşıyorsunuz demektir. Burada olması gereken şey herkesin görevini yapmasıdır. Biz de, yerel yönetimler de, kamu kuruluşları da, devlet bürokrasisi de görevini yapmak zorunda. Düşünebiliyor musunuz biz ulaşım için para veriyoruz. OSB katılımcıları vergi vermiyor olsa, buralara gelirken yatırım için önemli destekler verilmişse, ulaşım işini de siz çözün, denilebilir. Biz vergimizi tam ve düzenli verirken, kuruluşumuz sırasında bize destek sağlanmamışken, şimdi yol yapımında bizden para isteniyor. Biz yine de vermeyiz demiyoruz, veriyoruz ama açıkçası içimiz biraz buruk biçimde veriyoruz. GOSB’DAN TEM’E ÇIKIŞ PROJESİ Şu anda valimiz ve bakanımızın da yardımlarıyla GOSB’dan TEM’e bir çıkış projesi üzerinde duruyoruz. Maliyetin yüzde 60’ını sanayiciler ödeyecek ve onun da yüzde 70-75’ini GOSB tek başına karşılayacak. Bunu, katılımcıya, yabancı sermayeli katılımcıya nasıl anlatacaksınız, sorun orada. Söylüyorsunuz ama elbette anlamıyor. Niye ben veriyorum diyor? - Onlarda bu sistem yok mu? - Yok tabii. Onlarda yatırımcı, sanayici vergisini veriyor. Devlet de gerekli altyapı yatırımlarını, ulaşımı yapıyor. Biz artık, bir an önce yapılsın da üstümüze düşeni karşılayalım noktasındayız. Çünkü ödeyeceğimiz paranın çok daha fazlasını zaman ve harcadığımız yakıt ile zaten veriyoruz. Mühim olan hemen yapılması. -
Böyle bir bağlantı yolu kaça maloluyor? - Ucu açık olmasına rağmen bu proje aşağı yukarı 20 milyon TL’ye malolacak. Bunun 11 milyonunu dört OSB veriyor. Bunun da yüzde 70’ini GOSB tek başına ödeyecek. Zaten biliyorsunuz GOSB içindeki yolların her şeyini biz yapıyoruz. GOSB dışındaki devlet yolu için de para ödemek biraz insanın içini burkuyor. SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİNİ İNCELİYORUZ - GOSB’un ne tür sosyal sorumluluk projeleri var? - Sosyal sorumluluk projeleri bir okula, yaşlılar evine arada sırada bir şeyler vermekten ibaret değil. Uzun yıllar devam edecek bir sistem kurulmalı. Günlük ya da geçici nitelikteki bu tür projelerin doğru olduğu düşüncesinde değilim. Uzun vadeli projeler yapmak lazım. Uzun vadeli projeler için de OSB katılımcı ve yöneticileri ile bölgedeki sivil toplum kuruluşlarıyla temasta olmalı. Sadece bir birimin, OSB’nin sosyal sorumluluk projesi de olmamalı. Herkesin katkısı olmalı ki o proje başarılı olsun. Yönetim dönemimizde sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini de alarak projeler yürüteceğiz. Şu anda projeler üstünde tartışmalar yapıyoruz. OSBDER FARKLI - Kısa bir süre önce OSBDER Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildiniz? OSBDER’in 35 üyesi var. Faaliyetteki OSB’lerin sayısı ise 226’ya ulaşıyor. OSBÜK varken OSBDER’e ihtiyaç var mıydı? OSBDER neler yapıyor? - Teşekkür ederim, bu güzel bir soru. Biz de zaman zaman oturup konuştuğumuzda bir konuda iki dernek var ve tek çatı altında neden toplanılmıyor diye soruyoruz. Aslında alternatif oluşuma gidilmesinin nedeni mutlaka birincisinde sıkıntı olmasıdır. OSBÜK de OSBDER de organize sanayi bölgelerinin üye olduğu, OSB’lerin sorunlarının çözümü için uğraşacak kuruluşlar. Ama eğer ki siz bir dernek kuruyorsanız, bu dernekte bütün gelişmiş ve gelişmekte olan OSB yönetimlerini bu derneğin içine alıp bir mozaik yapmıyorsanız orada sıkıntı doğar. Hem Türkiye’de hem de dünyada bu mozaikin gelmesi gerekiyor. İkisinin arasındaki temel fark şöyle açıklayabiliriz. OSBÜK’e alınmayan gelişmiş organize sanayi bölgeleri OSBDER’i kurmuştur. En son genel kurulda bizim tepkimiz üzerine OSBÜK’ün üye sayısı fazlalaştırılarak Kocaeli ve İstanbul’dan birer üye katılabildi. YÖNETİCİLER GELİŞMİŞ OSB’LERDEN GELMELİ Aslında, bu derneklerin yönetimlerinde olanlar gelişmiş OSB’lerden gelmelidir. Bunu nedeni, büyük OSB’lerin diğerlerine göre çok daha fazla sorun, problem yaşamaları, tecrübeli olmalarıdır. Organize Sanayi Bölgeleri Kanun ve Yönetmeliği bizim için de yeni kurulan OSB için de geçerli. O mevzuat, yeni kurulan OSB için yeterli. Çünkü başlangıçta çok fazla işleri yok. Ama bizim ulaştığımız noktada her gün yeni bir sıkıntı ve talep geliyor. Çünkü OSB duran bir varlık değil. Yabancı sermayeli şirket gelip bir talepte bulunuyor. Bakıyorsunuz mevzuat uygun değil. Dolayısıyla dernekte OSB’ler mozaiğinin olması gerekir. OSBDER’in ikinci bir dernek olarak ortaya çıkmasının ana sebebi budur. OSBDER ÜYE SAYISINI 50’YE YÜKSELTECEĞİZ Tabii Türkiye’deki bütün sivil toplum örgütleri gibi bu dernekler de işlevlerini çok yapamıyor. Önemli olan, yönetimdeki kişilerin buraya yeterli zamanı ayırması. Bununla ilgili bir vizyonlarının olması ve bunun için uzun çalışmalar yapmaları. Mevzuatta yapılması gereken değişikliklerle ilgili görüş ve raporların hazırlanıp sunulması önemli. OSB’lerde katılımcının cebinden nasıl daha az para çıkarak katma değeri yüksek üretim yapılabilir, bunun yolları aranmalı. Yurt dışındaki bölge yönetimleriyle işbirlikleri kurulabilmeli. Yapılacak pek çok şey var. Gelişmemiş OSB’lerin denetimlerinin yetersiz olması bunların yapılmasının önüne geçiyor. OSBDER, üye sayısı ilk bakışta 35 OSB gibi az sayıda gözükse de toplamda 8 bin katılımcıyı temsil eden güçlü bir derneğiz. Bizim hedefimiz yıl sonuna kadar üye sayısını 50’ye çıkarmak ve bu sayıyı inşallah yakalayacağız. Bizim OSBÜK ile farkımızın olmadığını söyleyenler de var ama bizim aramızda gerçekten fark var. Bizim vizyonumuz OSBÜK’e göre biraz daha farklı. OSBÜK, eğer bizim temel felsefemiz doğrultusunda ileri adımlar atarsa önümüzdeki yıllarda birleşilebilir de. Şu aşamada böyle bir şey göremiyoruz. - Siz daha çok sanayicinin yerinden yönetimini tercih ediyorsunuz değil mi? - Elbette, oraya seçilecek olan insanların, mutlaka herhangi bir kuruluşun müdahalesi olmadan sanayiciler tarafından seçilmesi gerekir. Orayı bir mozaik yapmak lazım. Yanlı olarak değil natürel gözle bakmak lazım. Natürel gözle bakmazsanız her zaman hata yapmaya mahkumsunuz. HÜKÜMETTEN TALEPLERİMİZ OLACAK - OSBDER’de yeni dönemdeki hedeflerinizden bize söz eder misiniz? - Yeni dönemde öncelikle biz hem Hükümet, bakanlıklar hem de sanayicileri ziyaret etmeyi düşünüyoruz. Bundan sonraki dönemde neler yapılması gerektiği konusunda taleplerimiz olacak. Onların da önerilerini dinleyerek birlikte hareket edeceğiz. Özellikle diğer sivil toplum örgütleriyle bizlerin bakışları çok farklı. Biz sanayiciyiz, yatırımcıyız. Eskiden, sanayicinin eli taşın altında derlerdi, hayır, şimdi gövdemiz taşın altında. Dünyaya farklı bakıyoruz, farklı düşünüyoruz. Taleplerimizi tek başına gerçekleştirme olanağımız yok. Eğer bir aile olursak hedeflerimize ulaşabilir, isteklerimizi gerçekleştirebiliriz.
Bu ülke topraklarında huzur varsa biz çalışabilir, yatırım yapabiliriz. Sanayiciler bugüne değil geleceğe yatırım yapar. Gelecekte sıkıntı görülüyorsa yatırımlar azalır, yapılan yatırımlar da güdük kalır. Oturup bunları bizi yönetenlere anlatacağız ve bize farklı cepheden bakmalarını talep edeceğiz. Her zaman için, derdinizi doğru kişiye doğru zamanda ve doğru biçimde anlatamadığınız sürece maalesef isteklerinize ulaşamazsınız, yaptıklarınız yarım kalır, kimse sizi dinlemez. SANAYİ VE TİCARET ODALARI AYRIŞMALI - Bir de biliyorsunuz Tekirdağ’da, Bursa’da, Manisa’da, Antakya’da yeni sanayi odaları kurma girişim ve talepleri var. Sanayi odası kurma çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? - Sanayi ve ticaret odalarının birlikte olmasına pek çok sıcak bakmıyorum. Sanayici ile ticaret yapanın ortak paydalarının bir olması mümkün değil. Sanayici ucuza üretip iyi fiyata satmak ister. Ticaret erbabı ucuza alıp pahalıya satmak ister. Baktığımızda birimiz sanayici birimiz ticaret erbabı, nasıl aynı şeyleri konuşup savunabileceğiz? Dolayısıyla mutlaka bunların ayrışması lazım. Ülkemizde sanayici ve ticaret yapanlarının sayısına baktığımızda ticaret yapanların sayısı çok fazla. Bakınız, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bile ayrıldı iki ayrı bakanlık oldu. Birlikte olmalarında ne mahsur vardı? O ayrılırken bizim bunu hala ısrarla beraber tutacağız demek doğru değil. Bunların mutlaka ayrı olması lazım. Yeni sanayi odalarının kurulma taleplere evet denmesi ve bunların teşvik edilmesi lazım. Marifet adede bağlı olduğunda orada da aynı şeyleri yaşıyorsunuz. Bence bunu ticaret erbabının, ticaret odalarının da desteklemesi lazım. Biz sanayiciler, ticaret ve sanayi odalarının ayrılarak yeni sanayi odalarının kurulması taraftarıyız. MEVZUAT TARTIŞMALI - Orada bir mevzuat değişikliğine, otomatik işleyen bir sisteme ihtiyaç var mı? - Hukukçuların buradaki görüşleri değişik. Bazıları mevzuat değişmeli diyor. Bazıları da mevzuatın değişmesine gerek yok, eldekiler yeterli diyor. Zaten ülkemizin sorunlarının çoğu da buradan kaynaklanıyor. Eğer aynı mevzuat hukukçular tarafından bu kadar farklı yorumlanabiliyorsa orada sorun var demektir. Eğer bu konuda üç hukukçudan görüş alınır ve üçü de mevzuat değişmeli diyorsa problem yok. Ama birisi değişmeli, diğeri gerek yok diyorsa sorun var demektir. Biz bu konuda hukukçulardan görüş istiyoruz ve bazıları değişmeli derken diğerleri de değişmeden de olabilir diyor. TOBB, bununla ilgili mevzuat değişikliğine gerek var tezini savunuyorsa aslında görüşünü vermesi lazım. İki satırlık bir yazıyla, ‘burada mevzuat değişikliğine ihtiyaç var, talebiniz değerlendirilecektir’ demesi ve bununla ilgili de adım atması lazım. Talepler bizim istemediğimiz biçimdeyse, gereğini yapmadan bunu sümenaltı yapmak çok etik ve doğru bir hareket değil. Kendi düşüncemiz farklı olsa bile bunu yapmalıyız. İşte o zaman o yönetimin farkı ortaya çıkar. Biraz daha objektif gözle bakmak lazım. Ne yapıyorsak bu ülke ve topraklar için yapıyoruz. KENTLER İÇİN SKALA OLUŞTURULMALI - Bir de biliyorsunuz ‘1.000 sanayicisi olan ilde izne gerek kalmadan otomatik olarak sanayi odası kurulsun’ diyenler var. TOBB mevzuatında da zaten 1.000 sanayiciden söz ediliyor. Siz ne dersiniz? - Bin sanayici, örneğin Kocaeli için düşük bir rakamdır ama pek çok il için de fazla olabilir. Mesela Antakya için. Bununla ilgili olarak o ilde yaşayanlar göz önünde bulundurularak bir skala yapılabilir. Eğer bütün illerin büyüklüğü, nüfusu aynı olsa bu belki söylenebilir. Bununla ilgili bir skala oluşturmak lazım. Son olarak tek parselde tek kiracı diye bir şey oluşturdular. Aslında ilk bakışta doğru gibi gözükse de biraz işin içine girdiğinizde ciddi biçimde yanlış olduğunu anlıyorsunuz. Sizin bir OSB’de 5 bin metrekare yeriniz varsa ve bunu 10’a bölüp 500’er metrekare kiraya veriyorsanız bu yanlıştır. Bu açıdan yönetmeliğin değişmesi doğrudur. Ben bunu değiştirirken skala oluşturmuyor ve her 5 bin metrekareyi kiracı kabul ederim dersen, grup şirketlerine kiralayabilirsin dersen olur. Ama diyelim ki adamın 30-40 bin metrekare bir alanı var ve ben bunun bir kısmını kiralayamıyorum. Böyle bir şey olabilir mi? Altlarını daha sonradan gelecek taleplere, doğacak sıkıntılara göre doldurmak gerekir ki sık sık yönetmelikler ve kanunlar değişmesin. Bunun da sık sık değişmemesinin yolu şu. Bu dernekler niye var? Bu bölgeler, OSB yönetimleri niye var? Bununla ilgili görüşler veriyoruz. Dikkate almadan değişiklik yapılırsa yeni sıkıntılar doğuyor. Dünyanın kaç ülkesinde var bu kadar çok mevzuat değişikliği? Gerçekten hakimler ve avukatlara şaşırıyorum. Yaşamları durmadan yeni değişiklikleri okumakla geçiyor. OSB yönetmelik değişikliği için derneklerden, şu kadar OSB’den görüş alınması gerekir ki doğru adım atılsın.
İLETİŞİM KANALLARIMIZ AÇIK OLMALI - Siz sık sık iletişimdeki açıklık ve hoşgörü gereksinmesini vurguluyorsunuz… - Benim vurgulamak istediğim en önemli şeyler şunlardır: İnovasyon, iletişim konusunda önemli adımlar atılmalı. Sıkıntı ve sevinçlerimizi paylaştığımız platformlar oluşmalı. Oturup, kafamızın arkasında herhangi biri şey olmadan rahatça tartışabilmeliyiz. Biz bunları şirketlerimiz, bölgemiz, ülkemiz için yapıyorsak aslında hiç kimsenin bunlardan şikayetçi olmaması gerekir. Eğer ki yapıcı eleştiriler geliyorsa ve biz bunları olumlu karşılıyorsak birçok sorunu aşabiliriz. Herkes, evet ben bunu yanlış değerlendirmişim, diyebilir. Bunu söylemek kimsenin bilgisizliğini göstermez. Sizin küçük çocuğunuzun söylediği bir şey bile sizin işinizi başarmanızda yol gösteriyor. Herkesin, yaratandan dolayı yaratılan bir başkasına hoşgörü ile bakması gerektiğini düşünüyorum. Bu felsefeden hareket edersek çözemeyeceğimiz hiçbir sorun olmaz. DÜNYA HEP BÖYLE OLACAK - Çevremizdeki ülkelerde Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyecek gelişmeler yaşandı. Ukrayna, Irak ve Suriye gibi ülkelerde. Sanayiciler bu gelişmeler hakkında ne düşünüyor? - Bundan sonraki yıllarda güllük gülistanlık bir dünya beklemeyelim. Böylesi olaylar bugün burada, yarın başka bölgelerde mutlaka olacak. Mühim olan bizleri yönetenlerin bu tür sıkıntıları doğru değerlendirebilmesidir. Böyle durumlarda da ülke menfaatine davranılabilir, kazanç sağlanabilir. Mühim olan bunun stratejisini iyi kurgulamak. Siz ben komşularımla iyi geçineceğim deseniz de birileri bunu istemeyecektir. Bu sizin elinizde olan bir şey değil. Dünyada belli egemen güçler var. Ekonomik ve lobi olarak çok güçlüler. Bizim, olup bitenleri iyi değerlendirip yatırımcımızı ona göre yönlendirmemiz lazım. LİBYA’DA OLANLARI ÖNCEDEN ANLAYAMADIK Bizler ne ekonomik krizler atlattık. Kriz dönemlerinde de ben arkadaşlarıma aynı şeyleri söylüyordum. Bu tür durumlardaki reaksiyonlar çok önemli. Suriye, Irak, Ukrayna tarafında sorunlar var. Ama yarın bakarsınız İran’la, Gürcistan’la sıkıntı yaşanabilir. Kuzey Afrika’da bazı problemler var. Bu oyunları iyi oynayabilirsek ve olup bitecekleri önceden görebilirsek o zaman kazançlı çıkabiliriz. Ama biz oyunu anlamadan en son aşamasında görüyorsak, yapacağımız her hareket bize olumsuz yansır. Aynen Libya’da olduğu gibi. Libya’da olanları önceden anlayabilseydik belki biz orada çok daha fazla menfaat sağlayabilirdik. Bundan sonraki dünya da hep böyle olacaktır. Bundan sonraki dönem çocuklarımız için zor geçecek. KIZIMLA ORMANDA GEZMEK BENİ DİNLENDİRİYOR - Hobilerinizi de öğrenmek istiyoruz. İş dışında neler yapıyorsunuz? - Çok sayıda hobim var. İş dışında pek zamanım da kalmıyor. Bana boş zamanlarında ne yapıyorsun, diye soruyorlar. Boş zamanlarımda e-postalarımı cevaplıyorum. Günlük ortalama 1.200 tane e-posta geliyor. Bunlara erişme şansınız yok. Biz sanayiciler zaman zaman işten soyutlanmak istiyoruz ama gerçekten soyutlanamıyorsunuz. Dünya o kadar hızlı gelişiyor ki. Teknolojiyi, ekonomideki gelişmeleri, güncel olayları hiç aksatmadan izlemeniz gerekiyor. Siz hem bu tür kurumların başında olup hem de güncelliği izlemezseniz, örneğin size gelen bir talebi doğru biçimde değerlendiremiyorsunuz. Bakıyorsunuz ki orada bilgi eksikliğiniz var. Hobi olarak haftada bir iki kere futbol oynamaya çalışıyorum. Ama benim 7 yaşında bir kızım var. Onunla birlikte dağa, ormana gidip dolaşmaktan zevk alıyorum. Bunun nedeni de doğallığı özlemiş olmamızdan ileri geliyor sanıyorum. Öyle içten pazarlıksız davranan kişilerin konuşmalarını özlemişiz. Belki o tarafların eksikliğini onda buluyorum. Ben ona, benim en iyi arkadaşım, en iyi sırdaşımsın diyorum. Çok fazla zamanım olmuyor. Aşağı yukarı 20 yaşından beri 2-2.5’ta yatıp 6.30’da kalkıyorum. Vücudum buna alıştı ve bu tempoda devam ediyorum. Bu tempo beni elbette yoruyor. Ne kadar daha aynı biçimde devam eder tabii ki bilmiyorum. İnsan bunlardan şikayetçi olsa da önüne geçemiyor. Akşam yemeklerine, toplantılarına katılmak zorundayım doğal olarak. Gündüz burada olduğum için akşam belli bir saatten sonra işime gidebiliyorum. Gece yarısına doğru da eve dönebiliyorum. Evdekiler de bu tempodan şikayetçi oluyorlar elbette. Neredeyse tüm işadamları bu şekilde yaşıyor. Dünyada iki tür insan vardır. Bir kısmı, sizinle oturduğunda cebine ne gireceğine bakar? Eğer bir şey girmeyecekse bu konuya fazla zaman ayırmaz. Diğer insan ise karşısına kim gelirse gelsin, eğer bir sıkıntısı, sorunu varsa ona yardımcı olmaya çalışır. Onu hiç tanımasa bile. Böyle bir nedenle karşınıza gelen kişinin rahatlamasını sağlayabiliyorsanız bunun vereceği hazzın dünyada bir benzeri olmaz. Ben, sıkıntıdaki insanların gülmesini sağlayacak çalışmalar yapmaktan çok mutlu oluyorum. Böyle de olunca gerçekten çok fazla zaman harcıyorsunuz. - Futbolla ilgilendiğinize göre Dünya Kupası maçlarını izleyebiliyor musunuz? Favoriniz kim? - Son saatteki maçları bazen izleyebiliyorum. Ben Hollanda’yı favori görüyorum. Yükleniyor...
İLGİLİ HABERLER
YAZARLAR
Tümü
ÖZEL HABER
HAVA DURUMU
SÜPER LİG
|
|