Demet CENGİZ BİLGİN
“Eşi görülmemiş bir ekonomik kriz olacak bu” deniliyordu.İnsanlığın çılgınca birbiriyle savaştığı Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1929’da başlayan ve milyonlarca insanın felaketine dönüşen Büyük Buhran’a rakip gösterilen bir ekonomik kriz... Mayıs 2007’de sub-prime mortgage kredilerinde patlak vermiş, merkez bankalarının top yekun likidite basmasıyla belki de hallolacağı düşünülen bir global ekonomik kriz... Öncü sarsıntıların yaşandığı dünyada, beklenen deprem, neredeyse finans dünyasının ‘Titanik’i olan Lehman Brothers’ın Eylül 2008’de çöküşüyle yaşandı. ‘Batmaz’ denilen batmıştı ve bu aslında herkesin batabileceği anlamına geliyordu. Yaşanan paniğin altındaki gizli algı buydu. Fakat ABD, başka bir kurban vermemekte kararlıydı; ne finans kuruluşları arasından ne de dar boğaza giren diğer sektörlerden.
Krizin şeklini bilebilmek
2009’a girildiğinde artık bunun sıradan bir kriz olmadığı gibi, sonrasında da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı hemen tüm dünyada dile getiriliyordu. Dalgaları olacaktı bu krizin; yer yer Avrupa’yı, Asya’yı vuran, yer yer depremin merkez üssü ABD’yi. Krizin şeklini bilebilmek, finansal kehanetlerde bulunmak kriz döneminin yeni bir mesleğine dönüştü adeta. U, V, W, S, Z ve çeşitli zig-zaglarla krizi bir şekille ifade etmeye çalışan bu ‘kriz kahinleri’nin büyük kısmı çift ya da multi dipli bir kriz ya da krizler silsilesine dikkat çekiyordu. Belki de bu eşi görülmemiş krizin şekli de daha önce görülmemiş bir şey olacaktı.
Dubai sallandı, yıkılmadı
Krizin dünyaya trilyonlarca dolara ve 60 milyon işsize mal olduğu hesaplanırken Dubai, artçı deprem olarak sarsmaya başlamıştı. Emirliğe ait Dubai World şirketinin 59 milyar dolarlık borcu için erteleme talep etmesi, üzerine neredeyse bahisler oynanan krizin şeklinde yeni bir dip olacak diye yorumlanmıştı. Ancak bu açıklama ABD’de Şükran Günü’ne, Müslüman ülkelerde ise Kurban Bayramı’na denk geldiği için bu iki bölgenin piyasaları otomatik bir koruma yaşadı. Bu borcun 40 milyar dolarlık kısmı Avrupa bankalarına olduğu için en çok Avrupa piyasaları tedirgin oldu ve Asya borsalarında ciddi kayıplar yaşandı. Fakat Abu Dabi’nin devreye girmesi ‘yeni dip’ beklentisini boşa çıkardı. Dünyada korkulan olmadı. İşte tam o sıralarda Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Dubai’yi bırakın, Yunanistan’a bakın” diyerek global krizde yepyeni bir deprem üssüne işaret etti.
Sağlıksız Akdeniz çanağı
2010 yılına girildiğinde önce Yunanistan’la başlayan ardından İspanya ve Portekiz’e kadar uzanan Akdeniz çanağındaki ülkeler yüksek borçları nedeniyle dünya için risk oluşturmaya başladı. IMF ve Dünya Bankası’nın tüm dünyada toparlanma işaretlerine dikkat çekmesine rağmen global krizli son yıllarda ‘şirket iflasları’ gündemde iken, 2010 ‘ülke batışları’nın konuşulduğu bir yıl oluyordu. Dünya Bankası verilerine göre Yunanistan’ın toplam borcu 595 milyar dolar, Portekiz’in 538 milyar, İspanya’nın 2.5 trilyon dolar. Her ne kadar İspanya borç rekortmeni gibi görünse de borcun GSYİH’ye oranı bakımından Yunanistan en kötü durumda olan ülke. Acilen bu yıl 54 milyar dolara ihtiyacı var. Sağlıklı yaşam ve yaşam enerjisi ile dünyanın gıpta ettiği Akdeniz, bu sefer sağlıksız bilançolarıyla korkutuyordu.
Avrupa’nın hasta adamı
Türkiye’yi de bu ‘sağlıksız Akdeniz ülkeleri’ arasına sokmaya hevesli birkaç ekonomistin öngörüsü şimdilik boşa çıkmış gibi görünüyor. 2001 krizinde Türkiye için Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğu için söylenen ‘Avrupa’nın hasta adamı’ ifadesi kullanılmıştı. Avrupa Birliği (AB) içindeki Türkiye karşıtları bu benzetmeyi hatırlatarak, böylesi finansal zayıflıkları bulunan bir ülkenin, AB üyesi olmasının imkansızlığına dem vuruyorlardı. Kemal Derviş’in mali sisteme getirdiği disiplin ile Türkiye’nin, global krizi en az hisseden ülkelerden biri olduğu tartışılmaz. Ancak 2001 yılında Yunanistan, yaptığı karmaşık ve uzun vadeli bir anlaşma ile borçlarını Euro'ya çevirmiş ve daha uygun bir faiz ile borçlarını yeniden yapılandırmıştı. Yunanistan'ın borçlarını maskeleyen bu anlaşmanın arkasında, o dönem Goldman Sachs’ın Avrupa Yatırım Bankacılığı Birimi Eşbaşkanı olan Antigone Loudiadis olduğu ortaya çıktı. Yunanlı Antigone Loudiadis, ülkenin borçlarını defterlere gizleyen anlaşmanın mimarı olarak Yunanistan’da neredeyse vatan haini ilan edildi. ‘Avrpa’nın hasta adamı’ yakıştırması bu sefer, uzoya, viskiye ve mezeye bile küsen Yunanistan için yapılmaya başlandı. Üstelik bu hasta adam hem ‘Euro’nun hem de ‘AB’nin geleceğini’ tehlikeye atmakla suçlanıyordu. Yunanistan’ı IMF’nin mi yoksa AB’nin mi kurtaracağı tartışılıyor ki AB buna çok hevesli de görünmüyor.
Varlığını sürdürebilecek mi
Yunanistan Başbakanı Yorgo Pagoandreu, Alman Der Spiegel dergisinde yayımlanan röportajında, ülkesindeki krizin aşılmasının çok zorlu bir süreç olacağına işaret ederek, "Burada ülkemizin varlığını sürdürmesi söz konusu” dedi. Sorunun ülkenin borçlanmasından değil güvenin yitirilmiş olmasından kaynaklandığını söyleyen Papandreu, ülkedeki rüşvet ve adam kayırma hatalarına dikkat çekti. Büyük grevlerle çalkalanan Yunanistan, halktaki siyasi bilincin yüksekliği de göz önüne alındığında, krizde ‘yeni dip’ bulma sevdalılarını tatmin edebileceğe benziyor.